2. Bölüm; "Seni İlk Defa Gördüm."

67 2 0
                                    

Ben, kalbinde beslediğin hayaletlerle, özellikle O'nunla savaşamam. Kaptanı olduğun gemi çoktan battı, karaya geri dönmeyecek misin?

,

Günümüz;

Nefes seslerimin derinden gelen gürültüsü kafamın içini doldurmuştu. Transa geçmiş gibi gökyüzüne çevirdiğim gözlerim ve yer yer yırtılmış kırmızı deriden koltuğun yaslanma yerine dayadığım ensem ağrımaya başlamıştı. Yaklaşık yarım saatten fazla bu pozisyonda olmalıydım. Kafenin cam kapısının sinir bozucu derecede ince zil sesi kulaklarıma her ulaştığında içeri girenlerin garip bakışları üzerimde duraksıyordu. Ne kadar garip göründüğüm aşikardı.

Durup durup beni yakalayan bu dalgınlığım ve bu düşünceli halimin beni dünyadan hep olduğumdan daha bir soyutladığını hissediyordum.

Kalabalık...

Kalabalıktı içim. Yalnızca beni yormaya meyil etmiş zibilyon tane ses vardı kafamın içinde. Sürüsüne düşünce kendi arasında boğuşuyor, boğuluyordu. Kendi aklımın içinde bir şehir kurmuş da şimdi, merkezindeki yüksek bir kale içinde oturup düşmeye yüz tutmuş şehrimin yalnız gürültüsünü dinliyordum. Kim bilir, belki kafayı tırlatırdım, şehrim düşer ve ben özgür kalırdım.

Zihin ölümüne inananır mısınız bilmem lakin içimi boşaltmaya eğilimim yalnız bundan ibaretti. Kendimi yavaş yavaş tam da kafatasımın içinden yıkıyordum.

Nedendi? Ben sorgulamamıştım, kimsenin de sorgulamak haddine değildi.

Lakin çok fazla ceset görmüştüm sanırım. Tüm dünya halkının birleşse yüzyıllarda gömemeyeceği cesetler bir buz pateni sahasının üzerinde yığılmış, kapısına kilit vurulmuştu. Hayalet babasının kocaman bir dünya maketi ellerinden tutunmuş, yalnızca paten kaymak isteği ile içeri adımlamış, altılarında bir çocuğu o buz pateni sahasının kıyısında unutmuştu insanlar. Üzerime kilit vurulmuş, ceset görerek kendi kendime büyümüştüm.

Çok da fazla ölüm çeşidi vardı, ölümün çok rengi vardı, ölmekten korkanlar pek hayli fazlalardı.

Ve ben ölüme aşık olarak büyümüştüm. Buz pateni sahamda bana en yakın cesetin açık bırakılmış, bana dikili buz mavisi gözleri vardı. En sevdiğim renk mavi oluvermiş, ulaşabilmek için altılarımda ölmeye razı gelmiştim. Bilirsiniz, insan zihni oldukça güçlüdür.

Sürekli sayıklardım mesela; ufak tekerlemeler uydurur, onu gözlerimi kapattığımda mavi gözlü cesetimin yanında beliren, dünyadan ellerini kavuşturmuş duran babama söylerdim. Çokça da beğenirdi babam tekerlemelerimi. Pera'm derdi bana. Gökyüzü de mavi renklidir.

Benim gökyüzüm kapkaranlıktı diyememiştim babama. Buz pateni sahamda kafamı kaldırdığımda gördüğüm tek şey avuç içlerime kadar karanlıktı dememiştim.

Bana neden bu ismi verdin baba, neden bana bu yükü yükledin, nefret ettirdin ve hiç var olmamışçasına gidebildin diyemedim. Dediğim gibi sorgulamadım. Benim annem bir avukattır, avukatlar doğruları ve yanlışları ezberlerler. Bendeki de kulak aşinalığıydı.

" Birini mi bekliyorsunuz?" Henüz yirmilerinde esmer garson dövmeli avuçlarında tuttuğu not kağıdıyla yanıma yaklaştığında gözlerimi boktan kafenin camlarından yüzüne çoktan çevirmiştim. Bıkkın görünüyordu ya da ben o kadar bıkkındım ki artık yansıma yapabilme yetisi kazanmıştım.

" Hayır."

" Peki, siparişinizi alayım o zaman." Elindeki tükenmez kalemi göğsüne bastırıp tiz bir klik sesi ardından elindeki not defterinden hışırtıyla bir kaç sayfa çevirdi. Muhtemelen soğuk gelecek ve çoktan tarihi esere dönmüş olduğuna emin olduğum bir filtre kahve söyledim.

Vera'nın İntihar MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin