Eve hızlı bir şekilde gelmiştik. Şimdi ise onun anahtarla kapıyı açmasını bekliyordum. Açıkçası ben bir apartman dairesi beklemiştim ama adamın evi - ev demeye içim el vermiyor- saraydı bildiğin. Bu evi araba yarışlarından kazandığı parayla almış olamazdı.
Evin kapısını sonunda açmıştı. Anahtarlarla sorunu vardı sanırım ya da çok beceriksizdi? Onu beklemeden içeriye adımladım.
Evin içi siyahdı. Sadece siyah. Sevmiştim çünkü siyah..güzeldi, asildi. O da arkamdan geldiğinde konuştu "Sen salona geç ben şarap getiricem...Rose şarap mı istersin beyaz şarap mı?"
"Rose" kısaca yanıtlayıp salona geçmiştim. Rose her zaman en sevdiğim şaraptı. O pembe sıvı boğazımdan her geçtiğinde yenilenmiş gibi hissediyordum. Salanonun siyah deri koltuğuna oturduğumda elinde bardak ve şişeyle yanıma gelmişti.
Hala sırıtıyordu. Adamın amacını anlamayacak kadar saf değildim. Ama umrumda da değildi. Şarabı doldurup bana uzattığında tombul bardağı kavradım. Tanrıya inanırdım ve bu adama Tanrı dersem en büyük günahı işlemiş olacağımı da biliyordum, kendimi zor tutuyordum ama bu adam bütün benliğiyle işlenmesinden zevk alınacak bir günahtı zaten. "Eeee para?" sorarcasına konuştuğumda "Paranı alacaksın merak etme" diyip bana yaklaşmıştı.
Oyun oynamaktan zarar gelmezdi ve ben hala oyun oynamayı seven bir çocuktum. "Hmm öyle mi?" dudağına doğru fısıldadım.
Dudağını ısırdığında kendini zor tuttuğunu anlamıştım, açık olmak gerekirse ben de zor tutuyordum. Yan bir gülüş attım ve fısıldayarak devam ettim "Ama," bu sefer dudağımı büzmüş elimi göğsüne koymuştum. Bakışları dudağıma indiğinde konuştum. "... Paramı sabah uyandığımda komidinin üzerinde görmek yerine şimdi senden alıp defolup gitmeyi yeğlerim." ve bu sefer sırıtan ben olmuştum.
Ayağa kalktım "Paramı ver de gideyim ar-" demeye kalmamış bileğinden tutup beni kendine çekmiş, altına almıştı. Yüzü ciddiydi. "Kiminle oynadığına dikkat et güzelim"
Dediği ve yaptığı şeyle gözlerimi devirmiştim. "Sen de beni sürtük sanıp altına almaya çalışma Jeon"
"İsmin neydi güzellik?" diye sorduğunda "Söyleyecek kadar aptal değilim" dedim dudaklarını birbirine bastırdı. Sonra üzerimden kalkarak telefonunu eline aldı. Anlamaz gözlerle ona bakıyordum.
Beni yatırdığı yerden doğrulup ayağa kalktım. "Nereye Park Jimin hmm yoksa Park Min-ji mi demeliyim ya da dur dur Shin Ji-hwa nasıl?" sinirle arkama dönüp dişlerimin arasından tısladım. "kes sesini" ayağa kalkıp yanıma geldi ve telefonunu gösterdi.
Ekrana baktığımda, 'Hacker Lis' isimli birine yazdığını gördüm. 'Bu gün benimle berabere kalan çocuğun bilgilerini istiyorum Lalis' yazmıştı. Okumaya devam ettiğimde gözlerimi belerttim.
Bakir olduğumun bilgisi bile vardı. "Demek bakisin ha?" "Bu kıç ve vüvutla bakir kaldığına inanasım gelmiyor" dediği şeyi umarsamayarak duyamayacağı şekilde mırıldandım "Buraya hiç gelmemeliydim" Karşımdaki ellerini cebine koymuş bana bakıyordu. İstesem onu etkisiz hale getirebilirim fakat ileriyi düşünmek lazımdı. Ben adam öldürmezdim öldürmekten beter yapardım.
Bu adamı öldüremezdim, etkisiz hale getirebilirdim sadece fakat anladığım kadarıyla adamın kolları uzundu. Ona zarar verirsem misliyle geri geleceğini tahmin etmek zor değildi.
"Ne istiyorsun?" en sert ses tonumla sormuştum. 'Bakirliğini' falan diceğini bekliyordum ama onun yerine, "Benim yerime giremediğim yarışlara gireceksin, işlediğim suçlara ortak olacaksın ve bu süreçte benim evimde kalacaksın, benim kurallarımla yaşayacaksın... Ha bir de Migel'den uzak dur tekin biri değil" "Sanki sen farklısın" söylediğim şey onu kıkırdatmıştı.
Boş bir ifadeyle ona baktım ve, "Odamı göster." dedim yüzünde memnun bir gülümseme oluşmuştu.
Ben ise düşünüyordum işlediğim suçlar derken neyi kastettiğini?
"Kalacağın odada bir pano var uyman gereken kurallar orda şimdi beni uğraştırmadan gri kapılı odaya git kıyafetlerini de siktir et yarın alışverişe gidersin."
Göz devirip üst kata çıktım buradaki kapıların hepsi siyahtı. Bir üst kata daha çıktım burdakikerde siyahtı. Bir kat daha çıktığımda en sondaki gri kapıyı görmüştüm. Ev ev değil, belediye binasıydı sanki amına koyim.
Kapıyı açtığımda yüzümü eşkittim. Hadi be ciddi miydi bu sikik? Resmen odanın her yerini pembe yaptırmıştı. Ben pembeyi bir tek dudaklarımda ve Rose şarapta severdim.
Olduğum yerde tepindim ve içeriye geçtim. Winx'li pembe dolabı açmamla kız kıyafetlerini görmem bir olmuştu kendi kendime inanmazca kahkaha attım. İnanamıyorum ya.
"Hadi canım... BU NE AMINA KOYİM!" ağlamak istiyordum...
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Pen keltim.
Hekrese meberaaaa. Türkçe konuşmayı bilen bana öğrestin msösöödödkslpd.
Neyse çok gıcık oldum birilerine ama neyse bayysssssss
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HQFAA : JİKOOK
FanfictionPark Jimin arabasını hızlı bir şekilde hiç zorlanmadan sürüyordu. Rakipler? Onlar... Jimin'in hızına yetişememişti. O buraların kraliçe şoförüydü. Semekook Ukemin . Hızlı ve öfkeli 5 Rio soygununun bir sahnesinden esinlendim:)