10⚛

365 33 8
                                    

Zilin çalmasını dört gözle beklediğim bir son ders daha... Tabii ki elimde yine ondan geriye kalan kağıdıyla birlikte. Artık onun kişiliğine dair sorgulama kısmını bitirmiştim. Uğraşması zor ve gereksizdi. Nedenini bilmeden onu yeterince tanıdığımı düşünsem de yine beni şaşırtmıyordu.

Benden isteyerek kaçmadığını söylediğinin kanıtı ağacımdan beni gece izlemesiydi belki de. Ona engel olan şeyin abisi olduğunu düşünmek istemiyordum. Ondan başta etkilensem bile birlikte olabileceğimize bir ihtimal yoktu. Kardeşi aklımdan gitmezken bu fazlasıyla zordu.

Sıra bana bıraktığı kâğıdın anlamını yüzüne karşı sormaktaydı. Bunu okulda yapmak istemedim. Çünkü kaçacağına ve konuşmayacağına fazlasıyla emindim. Artık delirmesi gerekse de gerçekleri ondan öğreneceğim.

"Elinde bir bilinmez kâğıt daha. CIA'den kod falan mı yolluyorlar sana?" Zil çaldığı gibi kâğıdı hızla defter arası soktuğumda Oktay'ın şüpheci sesine göz devirdim.

"Daha büyük düşünmelisin Oktay. Mesela seni düşündüğümü gösteren notlar yazıyorumdur, ne dersin?" Çantamı kapatıp ayağa kalktığımda Soner'in tam olarak bana yaptığını söylerken gülümsedim.

"Saçmalık derim. Yüzüm dururken neden kağıtlara saklanırsın ki?" Oktay gibi birinden beklenilecek soruya nefes verdim. Ciddiye almasa da söylediklerimi ciddi şekilde cevap vermişti. O da böyle biriydi.

"Romantik kadınlar dururken bu odunlara âşık oluyoruz." Gamze'nin yaklaşımına karşı gülümseyip onu onayladığımı gösteren elimi havaya kaldırdım. O da karşılık verdiğinde sınıftan çıktığımız gibi gözlerim Soner'in sınıfına kaydı. Bu durumda kağıtların sahibi, lafta romantik prens oluyordu.

Oktay, "Bana âşık olun yeter kızlar. Böyle aksiyonlara gerek yok," diyerek kollarını açtı.

Sarılmamızı beklediğinde elimin tersiyle karnına vurdum. Onlar gülüşerek ilerlerken ayaklarım peşlerine takılmaya çaba göstermiyordu bile. Gözlerim Soner'in kapıdan çıkmasını beklerken, görünce ne diyeceğime dair bir fikrim bile yoktu.

"Öz, ne bekliyorsun?" Oktay'ın seslenmesiyle onlara doğru dönmek zorunda kaldım.

"Seni beklemediği kesin." Gamze gülerek anladığını ifade eden bakışıyla onu dürttüğünde itiraz etmedim.

"Siz gidin. Yarın görüşürüz." Açık şekilde onları kovdum. Oktay merdivenden inerken, beni izlediğine dair orta parmağı ve işaret parmağıyla gözlerini işaret edip bana doğru çevirdi. Gözden kaybolduğunda gülümseyerek sınıfın kapısına bakmaya devam ettim. Okulun boşaldığı koridordaki birkaç öğrenciden belliyken direk önüne gidip içeriye baktım. Sınıf neredeyse boşalmış ve ona dair biri yoktu.

Gitmişti.

Ne ara çıkıp gitmişti ki? Yüzüm heyecanıma yenilip gerildiği yetmiyormuş gibi dudağımı parçalayarak merdivene ilerledim. Aşağı doğru indiğimde Hazan'ın beni beklediğini fark etmemle üzerime zıplaması bir oldu.

"Sen gitmedin mi daha?" Oktay'ın onu göndereceğine emindim ama karşımdaydı.

"Deli gibi okulun bitmesini ve yalnız kalmamızı bekledim. Soner'in gittiğini de görmüştüm. O yüzden inmeni de bekledim. Söyle çabuk kantinde neler oldu ve onu neden bekledin?" Hem meraklı hem heyecanlı şekilde nefes nefese konuştuğunda yüzümün asılması bir oldu. Demek ben görmeden çıkıp gitmişti.

"Bugün İlker'le buluşacağım." Sorularını es geçip önüne yeni haber sundum. Gözleri büyürken onu öylece bırakıp yürümeye devam ettim.

"Neden?" diye çıkıştığında omuz silkmen bir oldu.

"İstedi, ben de tamam, dedim."

"Çünkü?" Kelimeyi uzatıp cevabını beklediğinde burnumdan soluyarak döndüm.

Saklı ParçamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin