"Özüm?" Soner yakınlaşıp gözlerime baktığında anca kim olduğunu anlamamı sağladı. Bağırmayacağımı anlamış olacak ki elini ağzımdan çekti.
"Soner?" dedim titreyen sesimle. "Sen miydin?"
"Başka birini görmeyi mi bekliyordun?" Onu da korkum şaşırtırken kaşlarını çatarak sorusunu yöneltti. Sanki sorusunun cevabını bilirmiş gibi...
"Hayır," afallamamı sağladığında duraksadım. "Senin burada ne işin var?"
Onu gördüğüm andan beri kalbimi kulaklarımda duymam bir oldu. Beni fazlasıyla korkuttuğundan ya da tuhaflıklardan dolayı mı ayırt etmesi zordu.
"Bu bina da oturuyorum ya Özüm." Nefesinin yüzüme çarpmasıyla aydınlanmamı sağladı. "Asıl senin burada ne işin var?"
"Ben de yan dairende oturuyorum ya Soner," dedim onun imasını es geçerek.
"Güzel, konum belirttiğine sevindim," dedi bıkkın sesiyle. "Şimdi evinde değil de neden burada olduğunu açıklar mısın?" İşaret parmağıyla bulunduğumuz yeri gösterdi.
Az önce sorduğunun anlamının bu olduğunu bilsem de benim ona sorduğumun anlamı da tam olarak buydu. Neden, merdivenlere yönelmek yerine gelir gelmez ağacıma doğru gidiyordu? Beni ilk o es geçtiği için üzerine gitmek istemiştim ama gerilen çenesi bana başka bir şans sunmayacak gibiydi.
"Ah, pardon! Ağacımda zaman geçirdiğim anları sana rapor vermeyi unutmuşum." dedim sertçe. Kolumdaki elleri gevşediğinde ona diklenen yanım bunu yaptığı için pişmandı.
"Hesap sormak için sormamıştım," dedi gözlerini kısarak. "Bu aralar seni geceleri orada görmedim." Bir elini kolumdan uzaklaştırdığında dudağımı içten kemirmeye başladım.
Burnumdan soludum. "Haklısın, çıkmam hataydı. Şimdi eve gitmem lazım."
Yanından geçeceğim sırada kolumda durmaya devam eden diğer elini sıkarak durmamı sağladı.
"Konuşalım mı?" dedi sakince. Gözlerinde yakaladığım yorgunluk sesine yansıdığında başımı hayır anlamında salladım.
"Şimdi olmaz. Babaannem camın önünde çikolatayla eve dönmemi bekliyordur. Gitmem lazım."
"Bir bahane daha uyduramaz mısın?" dedi ümitli ses tonuyla.
Başımı tekrardan salladım. "Senin bir gün boyunca mesaj atmaya bahanen bile olmamışken benden niye bunu bekliyorsun?"
Onun yokluğunda vücudumda biriken sinir bütün hücrelerimi yeniden sarmaladı. Onu görmek bizi afallatıp başka duygulara yer açsa da asıl kahraman kesinlikle öfkemdi.
"Anlatmama müsaade edersen açıklayabilirim."
"Gerçekten mi?" dedim şaşırarak. "Cevaplayamadığın sorularınla kaçarken yeni sorularıma aynısını yapmayacağını söyleyebilir misin?"
Mantıklı bir soruydu ama göz devirdi. "Onların zamanı olduğunu söylemiştim. Sana mesaj atmamamla bu durum aynı değil."
"O zaman bu sorumu cevaplayabilirsin. Dün neredeydin?" dedim düz bir sesle.
İlker'in kulağıma gelen imalı cümlesinden sonra daha net bir şekilde bu soruyu yöneltemezdim. Hesap sormak bile bünyeme aykırıydı.
"Nerede olduğumu söyleyemem. Ama..."
Sözünü kesip geriye doğru adım attım. "Konuşmamıza gerek yokmuş o zaman."
Arkamı döndüğüm sırada kolumdan bu sefer sert şekilde çekerek duvarla arasına sıkışmamı sağladı. "Var," dedi sertçe. "Konuşmasak bile şu an yanımda olmana ihtiyacım var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Parçam
Teen Fiction"Küçük yaşlarda içimde yaşadıklarımı uyutmaya çalışırken uyanık kalmak beni yorardı. Dindirdiğimi sandığım duygularımı yansıtmamak için büyük bir gülümsemenin arkasına saklanırdım. Benim de hayatta öğrendiğim ilk oyun buydu: saklambaç. Korktun mu? G...