Uçuşan saçlarım ve genzimi ıslatan su bir nebze içimi ferahlattı. Aldığım güzel koku İstanbul kokusuydu. En merak ettiğim ve hep gitmek istediğim şehirdi İstanbul. Ama bu şekilde olacağını tahmin edemezdim. Oysaki her şey bitti, artık odaklanmam gereken yeni bir hayatım vardı ve öyle yapacaktım. Hava alanının dışına vardığımızda şirkete ait olan araba bizi bekliyordu, şoför tarafından bavullarımız arabanın bagajına yerleştirilirken, arka koltukta ki yerimi aldım. Kulaklıklarını takip müziğin akıcı ritmine kendimi bıraktım. Kaç müzik, dinledim bilmiyorum ama en güzel anlarımı hatırlatacak kadar özel parçalardı.
Mesela lise son sınıfta iken bize karşı takıntılı olan İngilizce öğretmenimize öğretmenler günü hediyemiz büyük bir hediye kutusuydu, işin asıl tarafı içine hamam böceği koymuş olmamızdı. Ne kadar eğlensekte başımıza uzaklaştırma olarak patlamıştı. Belki saçma belki de korkunç ama böyle mutlu oluyorduk bizde. Oysa ki Ulaş'ın sık sık aldığı küçük hediyeler bile mutlu olmama yetiyordu, ve ya biz küçük şeylerle mutlu oluyorduk. Çok fazla çocuk ruhluyum sebebi ise olgun davranmamı gerektirecek kadar kötü bir hayat geçirmemiş olmamdı. Hayatımda başıma gelen en kötü şey pembe ojemin bitmesiydi belki de. Arabanın hareketi kesmesi ile düşüncelerimden sıyrıldım, geldiğimiz yer küçük şirin bir evdi dıştan çok güzel görünüyordu. İstanbul havasından sonra bu evde yaşayacak olmamızda buraya alışacak olmama iki artı ekledi. Daha fazla beklememek adına hemen eve girmek için önde hızlı adımlarla yürüdüm. Kapıda şık giyimli fazla spor olmayan kıyafetleri ile 40'lı yaşlarda ki bir erkek karşıladı, kim olduğuna karşı fikrim yok ama sanırım babama iş teklifi eden adam olmalıydı. Babamında yanıma gelmesi ile adam babamla el sıkışıp konuşmaya başladı,
"Hoş geldiniz, yolculuk nasıldı? Umarım rahat etmişsinizdir." babam olumlu cevap verirken adamın gözleri beni buldu "Merhaba kızım ben Akel, babanın bundan sonra ki ortağı" uzattığı eli nezaketen sıktım "Merhaba efendim, Dolunay bende" deyip konuşmanın bitmesini sağladım zira bu kadarı bile yetti bana. Bir an önce eve girmek ve incelemek istiyordum, yüzümdeki huysuzluktan adam anlamış olacak ki "Daha fazla beklemeyip eve girelim" dedi. Eve girdiğimizde incelemeye başladım. Ev o kadar şirindi ki, huzurlu hissettiriyordu gerçek bir aile evleri gibi. Tek eksik olan annem ve kardeşim, yani kendimi ergenler gibi psikolojik çöküşe uğratmama gerek yok sonuçta ölmediler sadece benden uzaktalar. Evin üst katını gezdiğimde çok oda yoktu ama genişti ne boğucu bir alanı vardı, ne de sıkıcı bir hissiyat içinde olmuyordum. Ev konusuna gelecek olursak ev tamamen Akel Bey'in şirketine ait değildi, onunda katkısı vardı ama bolca bir miktar babam tarafında ödeme yapılıp hazırlanmıştı.
Ev turumuz bittikten sonra Akel Bey ile salona geçip oturduk. Akel Bey'in babamla iş ile ilgili sohbetinden sonra nihayet beklediğim okul konusu açıldı. "Dolunay senin okuluna gelecek olursak, seni kızımın okuduğu üniversiteye yazdırdım. Yarın şoför ile buraya göndereceğim birlikte okulu gezersiniz ve tanışmış olursunuz. Sen 11 de hazır ol kızım." anladım dercesine kafa salladığımda kaldıkları yerden yine iş konuşmaya devam ettiler. Aslında itiraf edecek olursam beni en çok merak ettiren bu gizemli İstanbul'un güzelliği, odamı bile merak etmezken sadece buraları gezip tozmak istiyorum. Babamların konuşması beni ilgilendirmediği için müsaade isteyip içinde ki eşyalardan benim odam olduğunu anladığım odaya geçtim. Kıyafetlerimin hepsini dolaba yerleştirdikten sonra duş alıp yatağıma geçtim.
...
Karanlık bir yerde olduğum apaçık belliydi. Ama nerede olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Hatta bu yola nasıl saptım onu bile bilmiyorum, en son hatırladığım şey arkamdan koşan siyahlı kişiydi. Yine o kelimeleri haykırdı "Sonun olacağım minik şeytan" etrafı aydınlatan ay azda olsa yollara ışık saçıyordu ve nerede olduğum hakkında tahmin yürütebiliyordum. Burası ıssız bir ormandı. Yine acımasızca döküldü dudaklarından kelimeler "Nefessiz bırakacağım seni, ölene kadar yakanda olacağım sürtük kız" arkama dönüp yüzüne bakamayacak kadar çok korkuyordum. Koşmaya devam ediyordum, bacaklarım işlevini kaybetmek üzereydi. Ne kadar koştum bilmiyorum ama adımlarım yavaşlamıştı. O sırada arkamda ki beden belimden yakalayıp kollarını karnıma doladı.
Lanet olsun yüzünü göremiyordum!
Nefesini saç diplerim ve kulağımda hissediyordum. Bedenim tir tir titriyordu. Söylediği sözler tekrar ürkmem den başka bir işe yaramıyordu "Yakalandım seni küçük kaşar! Şimdi ne olacak biliyor musun?" zar zor kafamı sağa sola salladım. "Göstereyim o zaman" deyip elinin birini çekti ve belinden diye tahmin ettiğim silahı şakağıma bastırdı. Eli tetikteydi tam o sırada bütün odayı dolduran alarım sıçrayarak uyanmama yardımcı oldu. Anın verdiği şokla hıçkıra hıçkıra ağlaya biliyordum sadece.
Geçen yarım saatin ardından daha iyi hissediyordum saate baktığımda 09:30 du, gördüğüm kabus yüzünden terlemiştim ve duşa ihtiyacım vardı. Uzun süre duşta kaldıktan sonra bornozumu giyip dolabımın karşısına geçtim, Siyah mom jean üste dar beyaz tişört ve siyah kot ceketimi giyip, saçımı kurutmak ve düzleştirmek adına aynanın karşısında ki yerimi aldım. Yaklaşık bir saat süren hazırlanmam sonucunda aşağıya kahvaltıya indim. Babam tabletiyle ilgileniyordu yine magazin haberlerine bakıyordu sanırım. Usulca yanaşıp yanağına uzun bir öpücük kondurdum. Gülümseyerek"Günaydın güzelim" diyen babama aynı şekilde karşılık verip kahvaltı masasına çekiştirdim. Masa, babamın işe aldığı kadın tarafından hazırlanmıştı. Çayımı yudumlarken babamla da sohbete devam ediyordum. Bahçeden gelen korna sesiyle saate baktım 10:56'ydı Akel Bey'in kızı gelmiş olmalıydı. Babamın kısa nasihatından sonra sporumu giyip arabaya doğru yürüdüm.
Arabanın önünde duran kız nazikçe gülümseyip elini uzattı "Merhaba, Derin ben" aynı şekilde gülümsedim ne çok samimiydi gülümsememiz ne de çok soğuk "Merhaba, Dolunay" dedim kısaca. Telefonun zil sesi kulağımızı tırmalarken arayanın kim olduğuna baktım. Ulaş'tı meşgule atıp, Derin'in arkasından bende arka koltukta ki yerimi aldım. 40 dakika süren yolculuk ile Derin geçtiğimiz yerlerin adını söyledi ve okuldan bahsetti. Anlattığına göre iyi bir üniversite zaten yaşayıp görecekmişim. Araba İstanbul Aydın Üniversitesine bizi bıraktıktan sonra gitmişti. Benim bölümüm mimarlıktı, İç mimar olmak istiyordum. Derin ise hukuk okuyordu sanırım. Üniversiteyi gezerken telefonum tekrar çaldı Ulaş arıyordu yine. Derin açmam gerektiğini kendisinin de arkadaşlarını görüp selam vermeye gideceğini söyledi. Etrafta ses olduğu için daha sakin bir yer bulmak adına bilmediğim bir sınıfa attım kendimi.
Girdiğim sınıfta 3 erkek ve 1 kızın olması ile duraksadım tam çıkacağım sırada sert bir ses "Buraya gel" dedi. Duymamazlıktan gelip kapıdan çıktım tam iki adım atmıştım ki bu sefer, yanındaki diğer çocuk kolumdan tutup içeri sürükledi. Korktuğum nokta ise kapıyı kilitlemiş olmasıydı. Tekrar kolumdan tutup, sert sesli ve çimen yeşili gözlere sahip ama giyimi baştan sonra siyah olan muhtemelen benden büyük gencin yanına götürdü. Siyahi genç "Sana çıkabilirsin demedim" dediğinde cevap vermedim. Hepsinin gözü üzerimdeydi, yanında ki kız itici bir sesle "Cevap versene kızım" diye çığırınca yüzümü buruşturmak istesem de yapamadım, çünkü yemedi. Kısık bir sesle "Gitmek istiyorum" desem de aşağılayıcı bakışları hala üzerimdeydi. "İnandır o zaman bizi" diyen kıza anlamadığımı belli edercesine boş bakışlarımı gönderdim. Göz devirip "Dikkat çekmek isteyen bir sürtük olmadığına inandır diyorum kızım" deyince gururumun ezildiğini hissettim, dolan gözlerimden yaş dökülmemesi ve daha fazla küçük düşmemek için büyük savaş veriyordum. Ellerimi yumruk yaptım ve sıka bildiğim kadar sıkıp sinirimin geçmesini bekledim. Neden böyle bir kanıya vardığını anlamamıştım. Gerçekten dışarıdan öyle mi görünüyorum? Cevap vermeyecektim, bu güne kadar hiç kimseye argo laf kullanmamıştım ve öyle olacaktı. Geldiğimden beri konuşmayan diğer erkek kapıyı kitleyen arkadaşına emir verircesine "Kapıyı aç, siktirsin gitsin" deyince kafamı ona çevirdim aynı aşağılayıcı bakışı o da atıyordu. Kapıya giden çocuğun arkasından geçip sınıftan kurtuldum.
Derin bir oh çekip titreyen bedenimle okulun içinden çıktım. Kafamda bir çok soru vardı, mesela ben az önce ne yaşadım? Yanlışlıkla girmiştim böyle büyük bir tepki gösterilecek bir durum yokken yediğim küfürler ne alakaydı? Bunlar kimdi? Düşünsem de bulamayacaktım. Kafamı yormamak adına, en iyisi zamana bırakmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Novela Juvenil"Yüksek tavanlı koridorlarda bir hayalet gibi yürüdüm, bir gövdem, bir hayatım,bir yüzüm, bir hikâyem olduğunu tuhaf bir şekilde hissederek."