Bir önceki bölümden
Kapı çaldı, gelen Azrail olmalıydı. Yani eğer değilse gelen kişiye hoşgeldin demeyecektim. Çünkü beni bu halde ancak Azrail hoş bulurdu.
•••
Zil sesini 10 dakikadır 5. defa duyuyordum. Yerden kalkamadım, elimde tuttuğum fotoğrafla ve duygularımı siken kıza bakarken bu gücü kendimde bulamıyordum. Gerçekten ölmek istedim. Bu zamana kadar, bunca geçen yıla rağmen olmuyordu. Onu bi türlü unutamıyordum. Ne zaman unutmuştum ki? Ama duygularımı gömmüştüm, şimdi zombi gibi hepsi içimde fink atıyorken bunun da ne kadar doğru olduğunu, sorgulamadan edemedim. Sahiden gömmüş müydüm? 5 yıl geçmişti, gömmüş olmalıydım. Ne yazık ki sandığım gibi olmamıştı. Olmasını ne çok isterdim, geçmişimi geride bırakmak ve yenibir hayatı yaşamak...
Kapı tekrar çaldı, bu sefer kim çalıyorsa kaypıya tekme tokat girişiyordu.
Okkalı bir küfürün ağzımdan çıkmasına müsade ettim. Küvete dayanarak yerimden kalktım. Her kim geldiyse hiç sikimde değildi. Yavaş hareketlerle, sallana sallana odama gittim. Zil tekrar çaldı. Umursamadım. Kapıya dönüp orta parmağımı kaldırdım. Elimdeki fotoğrafı cebime attım. Onu yakmalıydım. Bir ara yapacaktım. Öncelikle şu evden çıkmalıydım. Numaramı bulan kaldığım yeri de bulurdu değil mi?
Poşeti çantalardan birinin içine attım ve ağzını kapattım. Montumu da portmantodan alıp koltuğumun altına sıkıştırdıktan sonra sızlayan ve muhtemelen kanayan dizlerime aldırmadan iki çantayı bir omzuma atıp kapıya ilerledim. Zil artık çalmıyordu, gelen geldiği gibi gitmiş olmalıydı. Kapıyı açtığım anda bin pişman oldum...
Kapı deliği bozuk olmasaydı önceden görecektim ve açmayacaktım ama artık çok geçti. Senin deliğini sikeyim kapı gibi!
Kanlı canlı karşımdaydı, Azrailin ta kendisi değil ama bir nevi beni öldürmekte usta olan, başka bir Azrail şimdi bir metre ötemde bana bakıyordu.
"Siktir..." ağzımdan gelişi güzel çıkan bu söz karşımdakini affallatı. Pardon, karşımdakileri.
Geriye doğru bir adım attım, kapıyı açtığım gibi kapatacaktım ama bir ayak buna engel oldu. Hala aynı ayakkabıyı mı giyiyorsun dostum? Peki benim şuan bunu soruyor olmamın boktan şuursuzluğu? Evet, şuursuzluk çünkü cidden Marinette'i karşımda görünce az daha dilimi yutacaktım.
Kapıyı tekrar açtığımda, gerçekten buradalardı. Nino kapıya ayağını koymuştu. Hemen dibimde dolu ve kızarık gözlerle bana bakıyordu.
Asıl sormam gereken soru da şuydu; Ne sikime buradalardı ve beni nasıl bulmuşlardı? Ayrıca bu ne biçim işti ki daha 1 saat önce beni arayan insan şuan karşımda titreyerek yere bakıyordu. Bahsettiğim kişi Marinette'den başkası değildi elbette.
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Bu gerçek değildi! Banyoda yığılıp kalınca bayılmış olmalıydım. Hayal görüyordum. Bunun başka bir açıklaması yoktu, olamazdı. Burada Alya, Nino ve Marinette'i karşımda bulmuş olamazdım...
Gözlerimi açmadım ama Nino'nun sesi ve omzuma dokunan eli beni hüsrana uğrattı. Hayal değildi, burdalardı.
Siktir! Ne? Buradalardı!
"Adrien, dostum... konuşmalıyız." diyerek içeriye girmeye yeltensede engel oldum.
"Dur, dur, dur... sen hayalsin! Gerçek değilsin.. ben içkiyi hazla kaçırdım sadece... Oda burda değil, sizde." inatla gözlerimi açmıyor yaşanan şu anı inkar ediyordum. Ne kadar onların burada olduğunu zaten anlamış olsam ve yine aynı boka battığımı fark etsemde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐲𝐨𝐮 𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐞𝐬𝐜𝐚𝐩𝐞 𝐲𝐨𝐮𝐫 𝐩𝐚𝐬𝐭
FanfictionKimden: Simon Murray Kime: Adrien Agreste - Geçmişinden Kaçamazsın. Kişisel bilgilere girdim, Agreste'i sildim. Sonra Adrien'ı da. Yerine sahte pasaportta yazan ismimi ve soy ismimi yazdım. Mesaj yerine geri döndüm. Uçak kalkmaya başladı bu yüzden ö...