0.2

116 16 58
                                    

4704 kelime... bence bol yorumu hak ettim, bu yüzden pasaj yorumu atmayı unutmayın.

İyi okumalar ♡

Uçağın inmesine yarım saat kalmıştı, bir yandan elimde tırnak bırakmamış bir yandan da kapalı alanın vermiş olduğu boğucu sinir dalgasıyla mücadele ediyordum. Ben artık Travis Lee-ann'dim. Yarım saat sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bende olmayacaktım. Demesi kolay dedi içimdeki ses, daha 5 dakika önce plagg'i aradım her yerde sonra aklıma geldi. Yüzük bende değildi, doğal olarak artık çok alıştığım minik arkadaşımda geride kalmıştı. Bunu fark ettiğim an, elimi ağzıma bastırıp kap kara bulutları izleyerek sessizce ağladım. Sonra hostesten istediğim suyu kafama diktim. Boğazımdan içime akan soğuk su bile ateşler içindeki bedenimi serinletmeye yetmemişti. Biraz biraz kendime geldiğimde tekrar hostes hanımdan bir kalem ve kağıt ayarlamasını istedim. Kalem ve kağıt geldiğinde hiç yapmadığım bir şey yapmaya başladım, çünkü benim yerime hep Nathalie yapardı, yapılacaklar listesi diye başlık attım.

Yapılacaklar Listesi

Şehri dolaş, tanımaya çalış.
Kalıcak bir yer bul.
İş bul.

Peki ya sonra ne yapacaktım? Kalemi tutan elim titredi. Ne yapacaktım? Hayatım bundan sonra nasıl ilerleyecekti? İlerleyebilecek miydi? Tek başıma, yapayanlız olmaya alışıktım ama kocaman bir şehirde kimsesiz olmak ne kadar kolay olacaktı? Ya beni orada tanırlarsa? Saçlarımı boyayabilirdim, belki siyaha boyardım, neden olmasın? Plagg'e benzerdim. Burada olsa şimdi alay ederdi. "Herkes benim gibi olmak ister seni yargılayamam ki dostum!" derdi. Onu çok özlemiştim, vedalaşırken ağladığı aklıma gelince gözümden süzülen göz yaşımı elimin tersiyle silivermiştim. Kwamiler'de ağlıyormuş demek ki? diye düşünmekten kendimi alamamıştım.

Günümüze geri dönecek olursak şuan olduğum yere kolay gelmedim aslında. 5 yılda çok şey yaşadım, yaşadıklarım beni şuanki ben yaptı. Acıya yer yoktu, hissetmeye yer yoktu hayatımda. Gel görelim şuan bulunduğum durum benim için içler acısıydı. Sendeleyerek ayağa kalktım. Içeriye gidip bir sandalye çektim. Oturup sol arka cebimden sigaramı çıkardım. Buraya ilk geldiğim gün bir banka çökmüş ağlama krizindeyken oldukça yaşlı bir teyze yanıma oturup sigara teklif etmişti. Hatta cevabımı beklemeden onu yakmış ve bana uzatmıştı. Bende alaya alarak, " Sigara yaşadığım hiçbir şeyi telafi etmez hanımefendi." demiştim. "Ama umuyorsun, hala umudun var değil mi? Önemli olan niyetin evlat, acımı hafifletsin dersen sahiden öyle hissedersin. Sözcüklerin anlamları vardır. Ne söylersen onu çağırırsın hayatına." sonra tekrar uzattı sigarayı. Bu sefer aldım. "Umudum yok ki, ne yapacağımı bile bilmiyorum.." sigaradan bir duman alıp konuşmaya çalışsam da bu seferde yoğun bir öksürük krizine girdim. Gözlerim öyle çok yaşardı ki bir süre açamadım. Karşımdaki kadın sırıtarak öksürüğümün bitmesini bekledi. Sonra da oturduğy yerden biraz kayarak bana yaklaştı. "Daha fazla insan içinde kalamazsın Kara Kedi, seni gizlememiz gerek."

Bu seferde beni tanımasından dolayı öksürük krizine girdim. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. O ise sessizce kıkırdayıp elini elime koydu. "Üzgünüm gitmeliyim." tam kalkacaktım elimi sıkı sıkı tuttu. "Fu'yu tanırdım." olduğum yere çivilendim. Kadının yüzüne bakamıyordum bile. O kadar şaşırmıştım ki. En sonunda tekrar yerime oturdum ve yüzüne bakabildim. Yüzünde çok ciddi bir ifade vardı. "Usta Fu'yu tanıyor muydunuz? Nerden? Yoksa..." gülümseyecek oldu ama kendini topladı biraz daha sokulup kulağıma fısıldadı. "Şuan senden önceki Kara Kedi'ye bakıyorsun evlat. Evet Fu'yu tanırdım. Ona çok yardımım dokunmuştur. O nasıl?" sözlerini bitirdikten sonra biraz geriye gitti ve yüzüme dikkatle bakmaya başladı. Ben ise yaşadığım şoku tarif bile edemezdim. "B-benden önceki Ka-kara kedi mi?" başıyla onayladı. "Hadi bunu yürüyerek konuşalım, o elindekini içmeyeceksen de şu çöp kovasına söndürüver." ayağa nasıl kalktığımı bile bilmedeb yürümeye başladık. Koluma girdi. Sigaradan bir nefes daha aldım. Bu sefer o kadar da kötü değildi, ayrıca daha az acıyordu canım. Sözlerin gerçekten bir anlamı vardı. Bunu sigara içerek de yapmış olsan da, işe yarıyordu işte. Biten sigarayı hemen önünden geçtiğimiz bir çöp kutusuna söndürdüm. "Eh söyle bakalım Fu nasıl?"

𝐲𝐨𝐮 𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐞𝐬𝐜𝐚𝐩𝐞 𝐲𝐨𝐮𝐫 𝐩𝐚𝐬𝐭Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin