2WEI - Battlefields
''Burası olduğuna emin misin?" diye sordum, daha iyi görebilmek için bir adım geriye giderek. Ne beklediğimi bile bilmiyordum ama böyle olmadığı kesindi. "Bahsettikleri yere pek benzemiyor.''
''Mızmızlanmayı kesmeye ne dersin?'' diyerek giriş kapısına doğru adımlamaya başladı. ''Çünkü hatırlıyorsam, ki hatırladığıma eminim, yanımda olacağına söz vermiştin!''
''Evet, kıçını kollamam için yavlardığın günlerin birinde söz vermiştim. Hatırlatmana ihtiyacım yok.''
Durdu. ''Sadece,'' Sinirle bana baktı. Yüzüme savurduğu işaret parmağı hafiften titriyordu. ''Neden sesini kesip ilerlemiyorsun? Bir an önce halledip, siktirip gitmek istiyorum.''
''Belki de bu önemli işin ne olduğunu bana söylemeli, neden kıçını koruduğumu bilmeliyim. Lanet olsun Jeson, buna hakkım var.'' Bakışlarındaki değişim karanlık bir hâl alırken kafasını hafifçe öne eğdi. Yukarıdan gelen sokak lambasının ışığı dudaklarına ve çenesine vuruyor, geri kalan yerleri gölgede bırakıyordu. Önüne gelen siyah saçlarının arasından bana baktı.
''Bak,'' diyerek başladım. ''Teşkilattan uzaklaştırılmış olsam bile orada arkadaşlarım var. Hatırlamıyor oluşumu göz önünde bulundurmak istemiyorum ama dediklerine göre onlardan yardım isteyebilirim. Beni anlıyorsun, değil mi? Bana anlatabilirsin.''
''Senden yardım istemek gururumu incitmiyormuş gibi, bir de polis arkadaşlarını bu işin içine mi sokmamı istiyorsun?'' Yüzüme iğrentiyle baktıktan sonra gözlerini yumdu. Derin bir nefes alıp tekrar açtığında bu seferki sesi daha alımlıydı. ''Bunu yapmış olsam bile Yemek Salonu'na polis işlemez. Bunu biliyor olman lazımdı.''
Yüzüne sabit bir şekilde saniyelerce baktım. Olan biten her şeyi bildiği halde böyle davranması deli ediyordu. Böyle olmasını ben istememiştim. Sanki her şey benim suçumdu.
''Tamam, kusura bakma. Şöyle bakmayı da kes. Bazen hafızanı kaybettiğin aklımdan uçup gidiyor.
''Öyle mi? Seninde bir aptal olduğun aklımdan uçup gidiyor. Şimdi aptal, ilerle. Arkanda olacağım.''
Mekan, denilen kadar ünlüyse girişte fedailer ya da ne bileyim, önünde sıra olur diye düşünmüştüm. Ama bunların hiçbiri yoktu. Bir tuhaflık vardı. Elimizi kolumuzu sallaya sallaya kapıdan adımımızı atarken Jason, ''Bana ayak uydur ve kimseyle konuşma.'' dedi ve bir saniye sonra vücut postürü değişti. Sırtı hafif kambur, adımları hantal ama kararlıydı. Bir adım arkasından ilerlerken gözlerim koca alanda bir tura çıktı.
Dikdörtgen şeklindeki alanın duvarları soluk bordo renginde olup, belirli aralıklarla altın rengindeki motiflerle kaplıydı. Tavandaki mumlu avize bütün yeri aydınlatmaya yetmiyordu. Belki de bu yüzden uzun duvarlara meşaleler koymuşlardı. Bunu ne kadar eski dönem bulsam da buraya hava kattığı aşikardı.
Normal hızda ilerlemeye devam ederken siyah kadife koltuklar dikkatimi çekti. Kolçakları hafif bombeli ve uçlarına doğru kıvrımlı oymalar vardı. Sırt ve oturma yerleri şişkin ve gösterişliydi. Eski tip oldukları kesindi ama yumuşak duruyorlardı. Hemen önlerinde yer alan, zemine yakın diktörtgen şeklinde sehpalar vardı. Ahşap yüzeyi, cilalı yapısı, oymalı ayaklarıyla buranın havasını tamamlıyordu.
Ama hayır, ne kadar incelersem inceleyim burası hiç de gece kulübüne benzemiyordu. Daha çok bir lobiyi anımsatıyordu.
Jason işinin düştüğünü söylediğinde internette küçük bir araştırma yapmıştım. Açıkcası pek bir şey yazmıyordu ama öğreneceğimi öğrenmiştim. Burası dillerde dolanan, girebilmek için tonlarca para vaad edilen ama bir türlü girilemeyen Yemek Salonu'ydu. Üyelerini neye göre alındığını kimse bilmiyordu ama her sene üyelerin sayısında artış oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-inci
Literatura faktuiyi kan, kötü kan herkes günahkâr, iyi kan, kötü kan büzülmüş ipek gömlekler iyi kan, kötü kan bugün listede kim var? 15.05.20