1,

776 52 10
                                    

DONGHYUCK

İş sonrası eve dönmek gibi bir mutluluk kaynağı yoktu. Tabakları yerine dikkatlice yerleştirdikten sonra kapıyı kilitleyerek kafeden ayrıldım. Yürümeye başladım ama hava o kadar soğuktu ki. Neredeyse kendimi uçacakmış gibi hissediyordum çünkü hava acayip rüzgarlıydı. Paltoma iyice sarıldım fakat bir anda yanımdan geçen üstünde sadece bir tişört olan çocuğa baktığımda titrediğini görmüştüm. Aslan baskılı tişörtünü sevmiştim ama bu havada neden böyle çıkmıştı ki? Ellerimi ovuşturarak omzuna dokundum. Bir anda gelen sıcaklıktan şaşırmış olmalıydı ki birden arkasını döndü. Bana garip garip bakarken ben de ne diyeceğimi düşünüyordum. Bize en yakın olan bankı işaret ettim elimle.

"Beni orada bekler misin?" Önce korkuyla baktı bana. Gülümsediğim zaman kıvrılan dudaklarıma çevirdiği bakışları gözlerinin yanındaki kızarıklıkları belli ederken uzun süre bu şekilde olduğunu anladım. Rica ederek koştum ve en yakın mağazaya girdim. Neredeyse en kalın sayılabilecek şapkalı paltoyu alıp kasaya doğru yürüdüm. Burası gösterdiğim bankın kör noktasında kaldığı için bekleyip beklemediğini göremiyordum fakat her zamanki gibi umut edecektim. Zaten giymezse bile giymek isteyecek birçok çocuk olduğunu düşünerek parasını verdiğim paltoyu koltuk altıma sıkıştırarak poşeti açtım.

Mağazadan sevinçle çıktığımda bankta çocuğun olmadığını gördüm. Muhtemelen yaşıttık fakat zayıftı, bu nedenle çocuk gibi bir görünümü vardı. Kafamı sağa sola çevirdim fakat kimseyi göremedim. Cebimdeki post-itlerden birini çıkararak üstüne bir şeyler yazdım ve poşeti banka bıraktım. Sadece yardım etmek istemiştim ama sanırım korkup kaçmıştı. Sorun değildi. Her insan için birilerinin dediklerini yapmak o kadar mümkün olmadığı gibi, kişiden kişiye de yardım isteme şekilleri farklıydı. Sonuçta ona yardım etmemi istememişti.

Bense sadece üşümemesini istemiştim.

Bir süre sadece bankı uzaktan izledim. Gelen giden yoktu. Bazen insanlar ne olduğuna bakıyorlardı. Notu okuyup geçip gidiyorlardı. Belli bir vakit sonrasında eve gitmek için oturduğum yerden kalktım. İhtiyacı olan birinin alabileceğini düşünerek yürümeye başladım. Garip hissettirmiyordu artık. İyilik yapmak mutlu ediyordu. Sadece bugün denk geldiğim tek paltosuz kişiydi ve rüzgarı sevmiyordum. Tene işleyen hafif bir hissiyatı olsa bile her zaman soğuk olan ellerim için iyi değildi.

Ellerimi yüzüme sürterek ısınmasını sağlamaya çalışmıştım. Kansızlığımdan dolayı sürekli soğuklardı fakat böyle olmasını da seviyordum bir yandan. Arkadaşlarım gelip ısıtıyorlardı. Bu durumdan bile mutluydum. Bir süre sonra ılıyan ellerimi yüzümden çekerek anahtarımı çıkardım ve kapıyı açarak eve girdim. Güzel bir uyku çekmek bugünkü kalabalık kafenin yorgunluğunu bir nebze de olsa atmama yarar diye düşünerek gözlerimi kapattım.

ERTESİ GÜN

Kalkıp yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltımı ederek işe gitmek için yola koyuldum. Geldiğim yoldan giderken bankın üstündeki poşeti gördüm. Koşa koşa yanına giderek içini açtım. Dün aldığım palto ve not yoktu. Dünkü çocuğun üstündeki aslan figürlü tişört vardı. Tişörtü açınca içinden düşen nota baktım. Kargacık burgacık bir yazıyla anladığım kadarıyla, "Verebileceğim tek şey" yazıyordu. Gülümsedim. Karşılık istemememe rağmen elindeki neredeyse tek şeyi vermişti.

Kafeye içimdeki en güzel duygularla girdim. Şarkı söyleye söyleye yemek yapmaya başladım. Patron da bir süre sonra gelince birkaç müşteri gelmeye başlamıştı. Mutlu olduğumu gören müşteriler hep gülümserdi ve aynı karşılığı alırdınız. Bu nedenle hayat dolu bir şekilde siparişleri alırdım. Gülmek sanırım herkese yakışıyordu.

İşim bitince yeniden kapıyı kilitleyerek çıktım. Bugün rüzgar yoktu. Bu nedenle kendimi garip hissetmiştim. Bir yerde nefes alabileceğimi düşünmüştüm ve hâlâ açık olduğunu düşünüp yanılmadığım üniversite binasına gittim. Tanıdığım öğretmenler bana selam veriyordu. Çatıya çıkarak etrafa bakındım. Günlerden pazar olmasına rağmen çok kalabalık değildi etraf. Sakindi ve dinlenmek için mükemmel bir hava vardı. Nefesi ciğerlerimin en derin köşelerine çekerek etrafa baktım. Güneş batmak üzereydi.

Sonra ne zaman kapandığını bilmediğim gözlerimi açtım. Önümde birisi oturuyordu. Sırtı dönük olduğundan yüzünü göremiyordum. Onun da rahatlamaya geldiğini düşünerek gülümsedim. Bir süre bakışlarım sırtına daldı. Dünkü çocuğu düşünmeden edemiyordum. Poşetin içindeki aslan figürlü tişörtü giymek için tişörtümü çıkardım. Ona da geniş olduğundan belliydi ki büyük bedendi ve salaş bir biçimde duruyordu üstümde. Çok da takmadığım önümdeki çocuk kalkarak çatının en ucuna geçti.

Gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı ama nefes almak istediğini düşünmüştüm. Gözlerimi usulca kapattım ve tenime değen rüzgar bir anda gözlerimi açmam gerektiğini düşündüğüm şeyle birleşerek bütün bunların kaderin bir oyunu olduğunu düşünmemi sağlamıştı.

O, dünkü çocuktu. Üstündeki palto, ona dün aldığım paltoydu.

İncecik bacaklarıyla neredeyse insanda denge bırakmayacak kadar yüksekliği görebildiğiniz uca geçtiğinde gökyüzüne bağırdı.

"Vazgeçtim." Ayağa istemsiz kalkmış neler olduğunu izliyordum. Bir şey olup olmayacağını düşündüğüm bir anda aklıma gelen ihtimallerle ona koştum. Tam arkasında duruyordum. Bana döndü ve yaşlı gözlerini gösterdi.

"Yaşamaktan." Gözlerim fal taşı gibi açıldığında kapattığı gözleriyle kendini arkaya bırakacağını anladım.

give up | markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin