2 yıl sonra
DONGHYUCK
"Hayatımda böyle kaba adam görmedim. Yahu iki sınava girdik, yeminle onda bile burnumuzdan getirdi diye zaten kurtulduk diye seviniyoduk. Bir de şimdi çalıştığım yerin patronu çıktı işe bak." Bir yandan sinirle gülerken elimdeki çöreği tutmaya çalışıyordum. Hemen bir kütüphaneye girdim. Elimdekileri hemen en yakın masaya koydum ve çöreği poşetine geri koyarak çantama attım.
Omzumla tuttuğum telefondan onaylama sesleri gelince güldüm. Bu kütüphaneye ilk kez geliyordum. Garip bir havası vardı. Kitaplar gerçekten düzenliydi, insanlar sessizdi. Gerçekten dışarıdaki şehrin gürültüsünden eser yoktu.
Telefonu kütüphanede olduğumu söyleyerek kapattım. Hemen bir kitaplığın önüne geçtim ve kitaplara bakmaya başladım. Klasikler bölümüydü. Dostoyevski, Victor Hugo, Tolstoy, Honoré de Balzac, Jane Austen ve daha niceleri vardı. Ama sorun şu ki neredeyse hepsini okumuştum. Özellikle Stefan Zweig'in neredeyse tüm kitaplarını bitirmiştim.
Ben de ellerimi, gözlerimi kapatarak kitapların üzerinde gezdirdim. Birini aldım fakat 'Suç ve Ceza'yı çektiğimin pişmanlığı yüzümden okunuyordu. Bunu kaç kez okumuştum ben ya! Tekrar elimi gezdirirken birden bir kitap ileri doğru gelerek elime çarpmıştı. Ne olduğunu anlamayarak elimin altına baktım.
'Aşk ve Gurur' Kafamı kaldırarak kitapların üstünden arka tarafa baktım. Ama kimse yoktu. Ben de kitabı kaybettiğimi hatırladım ve almaya karar verdim. Hemen kasaya gittim ve kitabı uzattım. Kasadaki kişide kep vardı ve ısrarla yüzünü kapatıyordu. Birden sesi gelince sessizlikte olmanın verdiği etkiyle yerimde sıçramıştım.
"Aşk ve Gurur'u okumadınız mı daha önce?" Kafamı hayır anlamında salladım. Üstündeki kütüphane çalışanlarına ait olduğunu bildiğim giysinin üzerinde bir aslan figürü vardı.
"Okudum elbette. Bendeki kaybolduğu için alıyorum. Hatta içinde aslanlı ayracım bile vardı. Yapmak için bayağı bir uğraşmıştım. Ama bir türlü bu--" Birden gözüme isim kartı ilişince nefesim kesildi. Kafamda en garip senaryolar geçiyordu. 'Lee M.'
"Adınız ne acaba?" Hâlâ bakışları kitaptaydı. Bense kalbime giren ağrıyla uğraşıyordum.
"Mark. Adım Mark Lee." Gözlerim sonuna kadar açılmayı en sonunda bırakabilmişti. Kafamı rahatsız eden o sesler geliyordu aklıma.
"Aptallığıma ver. Donghyuck. Adım Lee Donghyuck." Uzun zamandır rüyamda bile görmedim o anları gördüm.
"Üzgünüm, ileri gittim. Birisiyle karıştırdım sanırım." Kafasını sallayarak kitabı verdi ve ödememi aldı. Kütüphane kartımı çıkarttırdık. Teşekkür ederek kapıya yöneldim. Çantamdaki çöreği çıkararak yemeye başladım. Gerçekten travma gibi olmuştu o anlar kafamda.
Diğer elimle kafama vurmaya başladım. "Aptal. Herkesi saçma sapan o zannediyorsun." Kapıdan çıkacakken yağmur yağdığını fark etmiştim. Ne kadar kalmıştım ki kütüphanede? Kütüphanenin dışındaki masalı sandalyelerden birine oturdum. Kafama vurmaya devam ediyordum. Bu alışkanlık bile gitmemişti benden.
Birden elimi kavrayan eller ile tek bir yere odaklandım. Kafamı çeviremedim. Nefes almayı kesmiştim. Birden kütüphanedeki kasadaki çocuk olduğunu anladım. Üstündeki aslan figürünü gördüğümde kafamı kaldıramamıştım. Ağzımdaki çörek bile orayı terk etmek istercesine diğer elimden kayıp gitmişti. Ben de şu an bir yerlerden gitmek istiyordum. Mesela şu an bulunduğum yerden.
"Vurma." dediğinde bu sefer uzun süredir tuttuğum hıçkırıkları bir anda havaya salıverdim. Diğer elim ağzıma giderken sesimi bastırmaya çalışıyordu. Ağzından çıkacak kelimeyi biliyordum. O nedenle ben atıldım ileri.
"Acıdı zaten." Bir anda ayağa kalktığımda bileğimde kavradığı yerin sıkılığı gitmişti. Gözlerine bakamadım. 2 yıl boyunca yapmak istediğim gibi vücudunu da inceleyemedim. Sadece isim kartına bakıyordum. Dikkatli bakınca yazılı olan 'Lee M.'nin aslında bir çıkartma olduğunu gördüm. Ellerim ona gitti. Çat diye çektiğimde önüme gelen yazıyla bu sefer gerçekten onun olduğunu anlamıştım.
'Lee Minhyung'
'Lee Minhyung'
'Lee Minhyung'
'Lee Minhyung'
'Lee Minhyung"Kafamı kaldıracağım anda bileğimi tekrar tutarak arkasına döndü ve beni arkasından çekti. Ne olduğunu bilmiyordum ama bir anda onu durdurdum. Kafasını bana çevirdi. O an her şey yavaş gibiydi. Sanki etrafta çok insan konuşuyor gibiydi. Sorun şu ki karşımdaki çocuk bile konuşmuyordu. Sessizlik sağır etmişti belki de. Konuşmamak ağır gelmişti her şeyden sonra.
"Neden geri döndün?" dedim gözlerimi en sonunda ona çıkararak. 2 yıl geçmişti ama o değişmemişti. Kaşık kadar yüzü hâlâ aynıydı. Çok çalışmış olmalıydı ki az kilo alabilmişti.
Gözleri gözlerimi buldu ve kitaplıkların arasından beni bilmediğim ve beklemediğim bir odaya sürükledi. Bileğimi tutmasına bu kadar seneden sonra nasıl izin veriyordum biraz tartışmaya açıktı fakat rahatsız değildim. Hâlâ tanıdığım Minhyung'du bu. Bizi çatıya çıkarmıştı.
"Vazgeçtim." Islanmak umrunda değildi.
"Ölmekten." Çatının en ucuna geçti. Dediği şeyle yaptığı şey örtüşmezken ona sadece ifadesiz suratımla bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
give up | markhyuck
FanfictionMark intihara meyilli bir genç. Donghyuck ise öylesine biri. Ancak bu durum sadece onlar tanışmadan öncesi için geçerli. Ayrıca Donghyuck kendisini yalnız hisseden Mark'ın kişiliğinden etkilenecek olan, Mark için de durumun aynı olabileceğini bilmey...