Duyduğum çığlık sesi ile gözlerimi açtım ve zaten ucunda yatığım yataktan düştüm. Ayağa kalkarken gözlerimi kırpıştırdım uyanmak için.
"Tanrım, sende kimsin ve odamda ne yapıyorsun?"
Minho eline geçen şeyleri bana doğru fırlatmaya başladığında elimi önümde siper edip korunmaya çalıştım. "Minho-"
"Adımı nasıl biliyorsun," diye sordu şaşkınca. "Kimsin sen?"
"Minho, benim Jisung."
Kaşlarını çattı. "Tanışıyor muyuz? Seni tanıdığımı düşünmüyorum. Odamda hata yatağımda ne yapıyorsun?"
Eline aldığı cam şişeyi bana fırlatmak için havaya kaldırdığında ellerimi kaldırıp "Dur," dedim. "Minho, şöyle bir etrafına bak, burası senin odana benziyor mu?"
Gözlerini benden çekip etrafa bakmaya başladı. Ona yaklaşmaya başladığımda bakışları direk beni bulmuştu. "Burda ne işim var?"
"Minho, ailen seni buraya bıraktı. Bundan sonra hep burda kalacaksın, tabii ailen seni almaya gelmezse."
Elindeki şişeyi alıp komidinin üzerine koydum. Onu yatağa oturttum ve derin bir nefes aldım.
Her sabah böyle uyanıyordu. Ki, ben gelmeden önce bu durumdan dolayı şiddet gördüğü belliydi.
İlk geldiğimde Minho'yu direk benim kontrolümde olmasını sağlamıştı bazı hasta bakıcılar. O gün odasına gittiğimde bir buçuk yıl boyunca ne yaşadığını bile hatırlamayan bu çocuk ile karşılaştım.
O gün karşılaştığım çocuk ile bu çocuk arasında bayağı bir fark vardı artık.
Eskiden şiddet gördüğünü belli eden morluklar ile doluydu vücudu. Zayıftı ve her şeyden korkuyordu.
"Sen kimsin?"
"Senin doktorunum," deyip gülümsedim. "İsmim Jisung."
Yüzümün her santimini ezberlemek ister gibi bakıyordu. "Seni hatırlamıyorum."
"Bunun için üzülme. Şimdi kahvaltıya gidelim."
•••
"Yemeğin ile oyun oynamamalısın Minho," dedim bıkınca.
Beni aldırış etmeden boş tabağına kahvaltılıklardan bir şeyler yapmaya başladı. Kollarımı masada birleştirip onu izlemeye başladığımda kafasını kaldırıp bana baktı.
"Niye öyle bakıyorsun?"
"Yemeğini ye," dediğimde gözlerini devirdi.
"Aç değilim," diye mırıldandı elindeki çubukları masaya bırakırken. "Dışarı çıkmak istiyorum."
"O zaman çıkarız," deyip ayağa kalktığımda benimle birlikte ayağa kalkmıştı. "Nereye gitmek istersin?"
"Bilmiyorum," deyip dudaklarını büzdü. "Ama Han Nehrine gidebiliriz, yani değil mi?"
"Tabii gidebiliriz."
Gülerek yanıma geldi ve elimi tuttu. Hastaneden çıktığımızda derin bir nefes aldı ve kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı.
Bir yıldır hastaneden çıkmıyordu. Yaşadığı her şeyi unutsada bazı şeylerin farkına varmaya başlamıştı. En azından dışarı çıkmadığını biliyormuş gibiydi.
Onu arabanın ön koltuğuna oturtup kemerini taktığımda 'Ben çocuk değilim,' diye söylenip duruyordu.
Burnunu sıktığımda susmak zorununda kalmıştı. Bileğimi tutup ittirmeye çalıştığında gülümsemiştim. Kesinlikle çocuk değildi.
Arabanın etrafında dolaşıp direksiyonun başına oturdum. Arabayı çalıştırdığımda kafasını cama yaslayıp dışarı izlemeye başladı.
Gelene kadar tek bir kelime bile etmemiş, sadece dışarıyı izlemişti. Arabayı park ettiğimde kemerini açıp direk dışarı çıkmıştı. Arabadan inip yanına gittiğimde tekrar elimi tutmuştu.
Boş banklardan birine oturduk. Minho, nehre bakmaya başladı. Bakışları bana döndüğünde gülümsemişti.
"Seni rüyalarımda görüyorum," deyip bana doğru döndü. "Evet evet, şimdi hatırladım. Seni rüyalarımda görüyorum."
"Nasıl rüyalar bunlar?"
"Um... Normal..." diye gevelemeye başladı. "Yani birlikteydik işte."
"Erotik rüyalar mı görüyorsun sen?"
Kafasını hızla iki yana salladı. "Hayır be, öyle değil."
"Ben anladım anlayacağım."
....
Saçma bir bölüm...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
First Kiss/ MinSung
Teen Fiction"Sana evlenme teklifi ettiğimde kabul etmiştin." "Üzgünüm, hatırlamıyorum."