Oturduğum yerde dikleştim ve sessiz olan arkadaşlarıma baktım. Sanki ağızlarına fermuar çekmişlerdi. Geleli yarım saat oluyordu ama kimse konuşmak için bir eyleme geçmiyordu. Karşımda oturan Jin oppa derin bir nefes verdi ama bu hâli bana Jungkook'u hatırlatmıştı. Aynı şeyleri o da bu konu açıldığında yapmıştı ama o zaman hiçbir şey söylemeden gitmişti.
Geldiğimiz yer Jungkook'un eviydi. Siyahın hakim olduğu bir dizayn edilmişti. Sportif duruşu ile oldukça büyülenmiştim. Siyah'ın tonları koltukta ve bazı bölgelerde ayrı bir hava katıyordu salona. Oturduğum tekli koltuk ise oldukça rahattı. Eğer şuan utanmasaydım kesinlikle burada uyumuştum.
"Artık konuşun, lütfen." Sabırsız sesime karşı Jisoo boğazını temizledi ve ağzını açtı. Sonunda konuşmaya başlıyorlardı.
"Chaeyoung, bunlar seni oldukça kötü etkileyecek şeyler. Tepkinin büyük olacağını biliyoruz ama tehlikedesin." Bunu daha ne kadar tekrarlayacaklardı? Sürekli tehlikede olduğumu söylüyorlardı. Devam etmesi için yüzüne baktım fakat konuşmaya devam eden Taehyung olmuştu.
"Sen ve biz normal insanlar değiliz." İşte buna gülerdim. Beni kandırmak için mi getirmişlerdi buraya?
Kahkaha atmaya başladığımda kendimi deli gibi hissetmiştim. Bana anlamsızca bakan yüzlere tek tek alayla baktım. Ciddi duruşları yüzümdeki gülümsemeyi silerken konuştum.
"Şaka mı yapıyorsunuz? Neyim o zaman, uzaylı falan mı?" Wendy ensesini kaşıdı ve konuşmaya başladı.
"Bak bunlar sana gerçek gelmeyebilir ama gerçek. Burada bazılarımız element büyücüsü bazılarımız ise cadılar. Sen bir melezsin. Hem elementlere hemde cadı özelliklerine hakimsin."
Sanırım arkadaşlarım bir deliydi.
Böyle birşey imkansızdı. Ben bir insandım ve cadı veya element büyücüsü diye birşey yoktu. Saçmalıyorlardı.
"Saçmalamayın. Delirdiniz mi siz? Saçmalıklarınıza daha fazla inanmayacağım. Gidiyorum ben." Ayağa kalkıp çantamı ve ceketimi bıraktığım koltuktan alıp hızla geldiğim kapıdan geri çıkmak için yürüdüm. Arkamdan gelen seslerden bana seslendiklerini duyuyor ama cevap vermiyordum.
Tanrım, tek deli ben değilmişim!?
"Chaeyoung, biz ciddiyiz. Bak annen bir cadı, babam ise ateş elementi büyücüsü. Karşı ırklar birbirinden nefret eder normalde ama annen baban bu kuralı çiğnedi. İki ırkta ortak karar alıp seni öldürecekti. Bak bun-"
Tanrım, bu nasıl bir şeydi böyle?
Niye herkes aynı şeyi söylüyordu?
"Ne saçmalıyorsun sen? Annem veya babam böyle bir şey olsa söylerdi bana. Hepiniz delirmişsiniz."
Herkes birbirine bakmaya başladığında arkamı dönüp gitmek için harekete geçtim ama Jungkook'un söylediği şey ile kan beynime sıçramıştı.
"Onlar senin gerçek ailen değil."
Yalan söylüyordu. Onlar benim ailemdi. Daha iki gündür tanıdığım birinin sözüne neden inanayım ki?
"Ne diyorsun sen ya?! Yalan söylüyorsun." Taehyung'un ve Jin oppaya bakmaya başladım. "Yalan söylüyor, değil mi?"
Jin oppa kafasını başka bir yere çevirdiğinde bakışlarım bu sefer Taehyung'a geçti. Niye kimse birşey demiyordu? Ben o dedikleri şey olamazdım. Ben normal bir insandım. Ailem yanımdaydı. Benim ailem başka biri değildi.
"Chaeyoung, bak biliyoruz senin için oldukça zor birşey ama dediklerimiz gerçekten doğru. Ailen... Onlar senin gerçek ailen değil. Herşeyi anlatacağız ama şimdi sakin ol."
Onu tanıyordum. Yalan söylemezdi ama ailem... Onlar benim ailem değil miydi? Annem... Babam. Onlar beni evlatlık mı almışlardı yani? Peki ya gerçek ailem neredeydi?
İstemsizce kafamı salladım ve olduğum yerde, yere bakarak durmaya başladım. Şimdi ne olacaktı? Tanrım, beynim çalışmayı bırakmış gibiydi. Öyle ki ne zaman yanıma geldiğini bilmediğim Jisoo elini omzuna koyarak beni koltuğa doğru ilerletmeye başladı. Elimdeki çanta ve ceketimi ise Wendy koltuğa tekrar koymuştu.
"Sözümü kesmeden dinle, tamam mı?" Dolu dolu olan gözlerimi Taehyung'a çevirdim. Dolan gözlerime iç çekerek baktı. Ağabeyim gibi hissettiğim kişilerdendi. Hep yanımda olurdu Jin oppa ile.
"Sen doğduğunda annen ve baban şehirden uzak yaşamaya başladılar. Korkuyorlardı ve senin halk tarafından istenmeyeceğini biliyorlardı. Kısa sürede başka bir yere taşındılar ve seni orada büyütmeye başladılar ama daha bir hafta geçmeden halk tarafından bir grup seni fark etmiş, halka haber vermişlerdi. Annen ve baban seni korumak için iki yana ayrıldılar. Halk senin, babanda olduğunu sanıp babanı takip etti. Annese tanıdığı bir cadıdan yardım istedi ve seni bu evrene yolladılar."
Kelimenin bittiği yerdeydim. Ne düşünmem gerekiyor, bilmiyordum. Kızmam ve bağırmam mı gerekiyordu? Yoksa sakin kalıp ağlamam mı? Güçlü olmam gerekiyordu.
Gözümden akan yaşları silmek için uğraşmadım. Yorgundum ve alacağım başka bir haberi kaldırabilir miydim, bilmiyordum. Tam da şuan hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum ama içimden bir ses yapma, güçlü ol diyordu.
Anne, baba... Bu haberi niye siz vermediniz?
Neredesiniz?
O an gözümden akan yaşı sildim ve Taehyung'a baktım. Merak, benliğimi ele geçirmiş gibiydi. Söyleyeceğim şey onlarda nasıl bir etki ederdi, bilmiyordum ama bunu sormak hakkımdı.
"Onlar nerede?"
•••••••
Herkese merhaba!Bölümü beğendiniz mi?
Gelecek bölümde ne olacak sizce?
Lütfen oy vermeyi unutmayın 😇
Sizi seviyorum 💗
(Size Jungkook'un en sevdiğim fotoğraflarından koyayım bari)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hidden Hybrid • rosékook
FanfictionGeçmişte yaşanan bir savaşın sonucunda hapsedilen tehlikeli bi kadın. Onu kurtarmak için uğraşan bir eş ve kızının güvenliği için uğraşan bir baba. Kim bilebilirdi ki bu kadar tehlikeli bir durumun içinde genç kızın aşkı bulacağını?