Namjoon oppa ile geldiğimiz yolu geri dönerken yorulduğumu hissediyordum. Göz kapaklarım kapanmak için an kolluyordu ve her gözümü açıp kapattığımda ağrı yapıyordu. Dün uyuyamamıştım. Bunun bir nedeni yoktu. Sürekli eski anılarım zihnime dolmuş ve uyku tutmamıştı. Şimdi annem ve babam ne yapıyordu mesela? Bunu merak ediyordum. Beni arıyorlar mıydı?
Görüş açımıza giren ev ile sanki uykum yokmuş gibi sevinmiştim. Yatağıma girip uyumak istiyordum. Evin bahçesine girdiğimizde herkesin bahçede olduğunu görmüştüm. Gergin duruyorlardı ve Jungkook sürekli ayakta dolaşıyordu. Bir şeyler söylüyordu fakat aramızdaki mesafe uzaktı, duymamıştım.
"Ne oluyor orada? Jungkook sinirli duruyor." Namjoon oppaya bakmadan söylemiştim ama o, ona dediğimi anlamıştı.
"Bilmiyorum ama ters bir şeyler olduğu belli. Hadi gidip bakalım." Kafa salladım ve çatık kaşlarımın ile toplandıkları çardağa ilerledim. Yanlarına doğru yürüdük. Jennie tedirgin bir şekilde Jungkook'a bakıyordu. Herkes endişeli gibiydi.
"Ne oluyor burada?" Jungkook aniden durdu ve kafasını bize çevirdi. Yüzündeki sinir hâlâ yerli yerindeydi. Ayakta bir ileri bir geri yürümeyi bıraktı ve durdu. Ellerini dağınık saçlarından geçirdi. Bunu gergin olduğunda çok yapıyordu, biliyordum. Ama onu bu kadar gerecek ne olmuştu?
"Jackson not göndermiş." Namjoon'un yüzünü bariz bir şaşkınlık kaplarken ağzı açıldı.
"Ne diyor? Bizimle mi uğraşacak şimdi de?" Jungkook kafasını iki yana salladı ve bakışlarını bana çevirdi.
"Onu istiyor." Herkes bana bakarken bunun ne anlama geldiğini anlamamıştım. Jackson'ın kötü biri olduğunu biliyordum fakat beni neden istiyordu?
•×•"Ee ne yapacağız? Rosé'yi onlara veremeyiz. Bu onu tehlikeye atmak olur."
Yoongi sakin bir şekilde konuştuğunda içten içe korkuyordum. Şuan içerde oturmuş ve herkes buradaydı. Mantıklı bir yol bulup plan yapıyorduk.
"Rosé'nin gücünden faydalanmak istiyor olabilir. Buradaki tek tür ve bizden güçlü." Taehyung'a döndü bu sefer bakışlarım. Yüzünde belli olan endişe benim içindi. Benim için endişeleniyordu. Endişelenmesi normaldi, arkadaşlığımız liseye kadsr dayanıyordu sonuçta.
"Rosé'yi onlara vermeyeceğiz. Bir plan kurmamız gerekiyor. Onu korumalıyız, hatta buradan gitmemiz bile gerekebilir. Yerimizi biliyor. Sadece o değil, herkes tehlikede." Jungkook sert bir şekilde konuştuğunda onu ilk defa böyle görüyordum.
"Peki, o zaman buradan gidelim. Herşeyin kusursuz olması gerekiyor. Dikkatli olmalıyız. Şimdiden hazırlanalım. Biz çalışma odasında detaylı bir plan yaparız." Namjoon oppa sakin ve yatıştırıcı bir ses ile konuşurken erkekler ayaklandı ve odayı terk etti. Kızlar ile birbirimize bakarken ilk konuşan Dahyun oldu.
"Şimdi ne yapmamız gerekiyor?" Soru dolu bakışlarını herkeste gezdirdi. Bende durduğunda ne diyeceğimi bilmiyordum ama mantıklı ilerlememiz gerekiyordu.
"Bence... İlk olarak herkes kendine sırt çantası hazırlasın. Gerekli ve önemli eşyalarımızı yanımıza alalım. Nereye gideceğimizi ve ne zaman buradan gideceğimizi bilmiyoruz. Bu yüzden hazırlıklı olmalıyız. Odalarımıza dağılalım ve hazırlık yapalım."
Onaylayan mırıltılar ile ayağa kalktım ve ilk adımı ben attım. Büyük salondan ayrıldım ve merdivenlere yöneldim. Kendi odama girdim ve dolapta bulabildiğim büyük bir sırt çantasını yatağa koydum. İçine kıyafetlerimi koyarken önemli olabilecek bir kaç eşyamı daha koydum. Bir kaç gün önce Namjoon oppanın bana verdiği büyü kitabına baktım. O benim için çok önemliydi. Şimdilik büyülere bakıp sabah onu çantama koyabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hidden Hybrid • rosékook
FanfictionGeçmişte yaşanan bir savaşın sonucunda hapsedilen tehlikeli bi kadın. Onu kurtarmak için uğraşan bir eş ve kızının güvenliği için uğraşan bir baba. Kim bilebilirdi ki bu kadar tehlikeli bir durumun içinde genç kızın aşkı bulacağını?