Derin bir soluk alıp önümdeki kitapta yazan büyüye odaklandım. Yaklaşık yarım saattir burada oturmuş bu büyü üzerine çalışıyordum. Bir çeşit kendini koruma büyüsüydü fakat enerjim oldukça tükenmiş, halsiz hissetmeye başlamıştım. Odaklanıp kendi etrafımda savunma kalkanı oluşturmam gerekiyordu ama yapamıyordum.
Bir kez daha gözlerimi kapattım. Etraftaki sesleri dinledim, kuşlardan gelen sesler huzuru andırıyordu. Sakinliğe giden yola ayak basmıştım sanki. Ellerimde büyüyen güce ayak uydurdum. Etrafımda sanki bir kalkan varmış gibi hissetmeye çalıştım. Ufak bir titreşim hissederken bir anda odak noktamı kaybetmiştim.
Gözlerimi açtım. Kafamı hüzünle aşağı eğerken başıma ağrılar girmeye başlamıştı. Derin bir nefedy verdim ve kafamı kaldırıp geriye attırdım. Sinirlerim iyice gerilmişti.
"Düzgün odaklanamıyorsun."
Gelen ses ile kalbim dört nala koşmaya başlamıştı fakat aklıma bana soğuk davrandığı 3 gün gelmişti. Benimle dersler hariç iletişim kurmamaya başlamıştı ve nasıl olduğunu bile anlamamıştım. Buraya gelmeden önce bana iyi davranıyordu. Bir anda ne olduğunu merak ediyordum fakat ona olan tavrımı koruyacaktım.
"Hayret, benimle iletişime geçebiliyorsun. Ne oldu?" Ona bakmadım. Neden bilmiyordum.
Ona bakarken bile sıcak basıyordu. Kalbim ağzımda atıyor, kelimelerime dikkat ediyordum. Bazen takılıyor, cümleler karışıyordu. Ona karşı birşeyler hissettiğimi biliyordum fakat bunun derecesi neydi, bilmiyordum.
Aşık mıydım? Sanmıyorum. Aşk nasıl birşey onu bile bilmiyordum.
Hoşlanıyor muydum? Belki.
Hadi ama, ben hiç bir erkeğe karşı duygu beslememiştim ki. Şimdi bir erkek ile karşılaşmış devrelerim şaşmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum ve bu his bana yabancıydı.
"Biliyorum, sana biraz kötü davrandım ama sadece birine sinirlenmiştim, Rosé." Sesi durgun ve pişman çıkıyordu ama umrumda değildi. Beni umursamaması gururumu kırmıştı ve o şimdi hiçbir şey olmamış gibi gelmiş konuşuyordu.
"Hareketlerini ona göre ayarlasaydın o zaman, Jungkook. Başka birine sinirlenip beni umursamayaşın gerçekten kırıcıydı." Sesim hayal kırıklığı ile doluydu. Yüzüme üzgün gözlerle baktı fakat şuan gerçekten kötü hissediyordum.
"Ben... Özür dilerim. Böyle hissettirdiğimi düşünememiştim. Sadece kafamı toplamak istedim."
Benim gibi yere oturdu. Bu sırada onu izledim. Üzerine siyah bir tişört, altına da gri eşofman giymişti. Saçları düz ve gözlerine doğru sarkıyordu. Arada bir kafasını geriye sadece attırıp anlını açıyordu. Nefes kesiciydi.
Yan tarafımda olan varlığını umursamamaya çalıştım. Gözlerimi ondan aldım ve kitaba çevirdim. Derin bir nefes aldığını duymuştum. Bu şartlar altında çalışamayacağımı anlayıp ayaklanmak istedim fakat o, buna engel olup kolumu tutmuştu.
"Rosé, ben gerçekten pişmanım. Özür dilerim, bazen düşüncesiz olabiliyorum. Çoğu zaman kimseyi umursamam zaten ama sana öyle davranmamalıydım. Kalbini kırdım, biliyorum ama eğer izin verirsen kırıklarını yapıştırabilirim."
Gerçekten yapabilir misin, Jungkook? Kalbimdeki kırıkları yapıştırabilir misin?
Yüzüme öyle güzel bakıyordu ki sinirli kalmak çok zordu. Gülümsemek istedim bir an ama aklıma yine geçen günler geldi. Onunla konuşmaya çalışmış ve ne olduğunu, bir sıkıntı mı var diye sormuştum. Hepsinde ise terslenmiş ve görmezden gelinmiştim. Şimdi herşeyi yok sayıp ona karşı olan mesafemi indiremezdim. Ben onun sürekli kurabileceği biri değildim. Bunu anlamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hidden Hybrid • rosékook
FanficGeçmişte yaşanan bir savaşın sonucunda hapsedilen tehlikeli bi kadın. Onu kurtarmak için uğraşan bir eş ve kızının güvenliği için uğraşan bir baba. Kim bilebilirdi ki bu kadar tehlikeli bir durumun içinde genç kızın aşkı bulacağını?