bölüm 4,
avcıPınar kafasını olumsuzca salladı.
"Hem etraf karanlık hem de, ben gidene kadar çoktan bisikletin işi hallolmuş olur."
Göğsüme ellerimi bağladım ve umutsuzca bisikletimin kara geleceğini - olmayan geleceğini- düşünmeye başladım.
Birden büyük bir gürültü duyduk.
Erdem buraya atıldığında Çağıl onu kolundan yakaladı ve kendine çekti.
Biraz konuştular.Ben ise Pınar'ı arkamda gözcü olarak bırakıp anlayola koşmaya başladım.
Bir arabanın tekeri patlamıştı. Pınar elindeki keskin camı gösterip bana gülümsedi.
Tabi ya! Murat'ın arabası..
Koşarak anlayola çıktım. Ağaçlara kollarımı hep sürtmüştüm ama çokta umrumda olmadı.
Üzgün ve korkmuş bir ifade takındım ve Murathan'ın yanına doğru koşmaya başladım. Beni gördüğünde tekeri işaret etti.
"Birisi tekeri patlatmış, babam beni öldürecek." dedi sırıtarak. Bir yandan da tedirgin olduğunu belli ederek elleriyle oynuyordu.
Bu Pınar, Murathan'ın tekerini ne ara patlamıştı? Yanımdan bir kere bile ayrılmamıştı..
"Yoksa o bir yarı yamyam çeyrek flash bir cadı mı?"
Murat anlamsızca bana baktı, tam şaşırmış bir şekilde bana bir soru - büyük ihtimalle bu saatte burada ne işin var diyecekti - sorucaktı ki, o başlamadan sözünü böldüm.
"Aytaç'ı.. bir kaç çocuk sıkıştırmış galiba, hemen gelmelisin!" diyerek ağaçlarının arkasından biraz gözüken iskeleyi gösterdim. Zaten kardeşini aramaya geldiği besbelliydi.
Kardeşinin ismini duyar duymaz iskeleye doğru koşmaya başladı.
Bende peşinden koştum, Murathan beşer beşer merdivenlerle inerken, ben Pınar'a beşlik çakıyordum.
Patlak teker hakkında soru soracaktım ki beni susturdu. Bu sonra anlatırım demekti.
Hemen bisikletimin yanına koştum.
Gökmen, bisikleti iskelenin başında tutuyordu.Onun kafasını ısırmak istiyordum.
"Kafasız seni! Parçalara ayıracağım seni bok beyinli!"
Üstüne saldırdığımda kollarımdan tuttuğunda, bisikletin önünü erkekliğine geçirdim. O acıyla inlerken, İlhan ve tayfasının ters yöne kaçtığını gördüm.
Çağıl ise... Pınar'ın yanındaydı?
Onu saçlarından tuttuğum gibi suya attım.
"Alçak orospu!"
Beni ayağımdan tutup yere fırlattığında ikimizde aynı anda tuzlu suyun tadını aldık.
Ve evet... Karaya dalga çarpmıştı.
Biz birbirimizi yerken Pınar sonunda bana destek oldu.Haliyle Aybüke'de Çağıl'a destek oldu.
Dördümüz adeta yılların getirdiği kinle, birbirimize saldırıyorduk.
Kafamı kaldırıp baktığımda, Murathan çocukları azarladı. Sonrasında, Aytaç'ı kaldırıp, kollarından tuttuğu gibi merdivene doğru yürüdü.
Cemal Safi, Gökmen ve Erdem kalmıştı sadece. İlhan, geri geldi ve Erdem'i tuttuğu gibi iskeleye çekti.
"Hasiktir kalk Pınar, gidiyoruz burdan!" kanayan burnuma elim gitti ama Aybüke'nin yüzünü gördüğümde zalimce gülümsedim.
Tam koşuyorduk ki aklıma bisikletim geldi.
Ama...
Erdem ve İlhan bisikleti iskeleden aşağı atmaya hazırlanıyordu. Gökmen'i itiklediğim gibi iskeleye doğru koşmaya başladım.
Cemal Safi önümde durunca, onunda omzunu yumrukladım ama gitmiyordu.
"Çık şuradan aptal!"
Cemal Safi kaşlarını çattı. Aklına yine bir şey gelmişti. Yüzük parmağındaki yara izi oynamaya başladı tekrar. Sonrasında bana avda olan bir avcı gibi saldırdı. Sözleriyle.
"Sen tanıdığım en kirli ruhlu insansın. Bu denli nefreti hakediyorsun!"
Gurur kırıcı sözler çok duymuştum ben,onu umursamadım. Sağ tarafından geçip gittim.
Tam atacaklarını gördüğümde hızlandım.
İskele yosun tutmuştu ve sürekli converselerim kayıyordu. Dengemi kaybedip düştüğümde yeniden ayağa kalktım. O sırada Pınar'la tartışan Gökmen'i. gördüm.
Gökmen'e el hareketi çektim, Pınar'a buradan kaçmasını söyleyip bisikletime doğru koşmaya başladım.
"Dur! Sakın yapma bunu! Sakın!"
Erdem seri bir harekete - flash'ı kıskandıracak bir hızla - bisikletimi denize fırlattı.
Acıyla inledim. Ellerimle saçlarımı çekiştiriyordum.
Bisikletim.. Elimden geleni yapıp aldığım bisikletim, belkide hayattaki ilk ve tek başarımdı o bisiklet benim.
Haykırışlarım koca sahili inletirken o aptal sürüsü beni izliyordu.