Rando şehrinin zifiri karanlık sokaklarında her zaman aynı yerde duran A102 n-word-marketinde bugün hiç beklenmedik bir olay yaşanmıştı, bir cinayet gerçekleşmişti. Yerler kanla doluydu, bir mağdur ve sadece bir tanık vardı. A102 kameralarına göre ilk mağdur dışarı çıkarken elinde 5 litre su ve aynı zamanda Luppo ile görüntülenmişti. Daha sonrasında A102 kamerasının ayrıca görebildiği ara sokaktan yüzü pek fazla gözükmeyen mor takım elbiseli bir adam belirmişti. Mor takım elbiseli adam mağduru olduğu bölgeye çekmişti. Mağdur ile bir kaç dakika konuştuktan sonra kameranın pek fazla kayıt etmemesine rağmen susturucu silah ile öldürüldüğü bulunmuştu. A102 çalışanlarına göre öldürülen kişi düzenli bir şekilde A102'ye gelen bir müşteriydi. A102'nin yanında dilenen evsiz tanığın dediklerine göre mor takım elbiseli adam ile mağdurun arasında olan konuşma kısa olarak şöyle geçmişti;Mor takım elbiseli adam mağduru kendisine çektikten sonra kolunu mağdurun omzunda atmıştı ve,
''Görüşmeyeli uzun zaman oldu.'' demişti. Mağdur neye uğradığını şaşırmış ve nefesi kesilmişti.
''Ş-ş-ş-şey tekrardan m-merhaba.!.'' Mağdur bir şeyler daha mırıldanıp sesini kesmişti. Mor takım elbiseli adam konuşmaya devam etti.
''Borçlar nerede? Hmm?''
''Ş-şu anda ödeyemeyeceğim... Durumum pek iyi değil, maddi sıkıntılarım daha da fazlalaşmaya başladı... Ama söz!!! Ödeyeceğim!!!''
''Bunu her zaman bahane ediyorsun. Ama tamam sana daha gün vereceyiz. Fakat--'' Mor takım elbiseli adamın bir anda sesi kesilmişti. Sanki bir şey fark etmiş gibiydi.
''E-efendim..?''
''O... Poşetin içindeki o... LUPPO mu?'' Mor takım elbiseli adam belli ki mağdurdan Luppo ile alıp veremediği vardı. Mağdur elindeki poşeti gizlice saklamaya çalıştı.
''Eee... Hayır..? Siz yanlış görmüş olmalısınız...''
''Öyle mi? O zaman çıkar göster.'' O sırada mor takım elbiseli adam mağdura az daha yaklaşıp arkasında duran silaha elini yavaşça götürüyordu. Mağdurun titremesi uzaktan bile görülebiliyordu.
''H-hayır efendim...'' Mağdurun titremesi yavaşça uzaklaşmaya dönmeye başladı. Mor takım elbiseli adam mağdurun yavaşça kaçmaya çalıştığını anlamış gibi gözüküyordu. Buna dayanarak arkasında bulunan silahı eliyle kavrayıp mağdurun alnının ortasına yerleştirdi.
''Aynen bro.'' deyip tetiği çekmişti. Mağdur bir anda yere düşmüş ve kımıldamamaya başlamıştı. Mor takım elbiseli adam mağdurun olduğu yere doğru bakmıştı ve kafasına doğru beş ateş daha açmıştı. Adam muhtemelen mermisi bitene kadar sıkmıştı. Adam mağdurun hala elinde duran poşeti alıp ara sokağın karanlık taraflarına doğru yürümeye başlamıştı.
Mor Takım Elbiseli Adam'ın Gözünden;
Eğer bana bir daha Luppo bahane eden olursa sıkarım. Hiç acımam. Bu nedir yaw? Önüne gelen 'Luppo Luppo' deyip geziniyorlar. Bilmiyorlar ki dolar kaç olmuş. Neyse, görevi ne de olsa başardım. Karanlık sokağın sonuna geldiğim anda poşetin içine bakmaya karar verdim. Açtığımda gördüğüm ilk şey 420'lik altın kaplama Luppo vardı. Yüzümde bir anda bir sırıtma belirdi. Poşeti kapatıp sol tarafa doğru yürümeye başladım. GodMother'a bunu götüreceğim için mutluyum ama ne yazık ki öldürme konusunda bir emir vermediği için belki biraz azar işitebilirim. Ayrıca ofise geç gideceğim için de ayrıca azar işitebilirim. Olsun, her zaman işittiğimiz şeyler zaten. Alışığım. Ofisin kapısına geldiğimde kapının önünde dik bir şekilde durarak kapıyı tıklattım ve yavaşça içeri girdim. Işıklar kapalıydı. Hiç bir şey göremediğim için ışıkları açmaya karar verdim ve karşıma çıkan ilk şey GodMother olmuştu. Bir anda belirmişti. GodMother ellerini birleştirmiş ve tam olarak gözlerimin içine bakıyordu. Kafamı merdivenlerin korkuluklarında sanki bu anı beklemiş dört parlak ışık gördüm. Yutkundum ve GodMother'a döndüm. Parmağımı kaldırdım ve;
''A-açıklayabilir-'' Tam diyecekken bir anda bana doğru gelen bir bıçak gördüm ve ani şekilde eğildim. Bıçak şapkama saplanmıştı ve duvarda asılı bir şekilde bakışıyorduk. GodMother'a döndüm ve ağzımı tam açacakken kendi cümlesiyle beni susturdu.
''Neredeydin.'' GodMother'ın yüz ifadesi her zamanki gibi oldukça ciddiydi.
''Sadece verdiğin görevi yapmaya gitmiştim...''
''O zaman neden bu kadar geç kaldın?''
''L-luppo getirdim..?'' Sırıtarak söylemeye çalıştım.
''Bana Luppo'nu siktirtme. Şimdi, konuşmaya giderken neden yanına silah aldın? Üstelik doğru düzgün tabanca tutamayan bir adama karşı.''
''K-kaçmaya çalışıyordu, üstelik parası da vardı! Öldürmekten başka hiç bir şansım yoktu!''
''Geri zekâlı. Adamı sakın öldürme demedik mi. Kaçırsaydın bari, işkence yapardık biraz eğlenirdik sonra da organlarında para kazanırdık. Her türlü Luppo'yu alabilirdik.''
''Ama sen bana sadece konuş dedin. Öldürme dediğini hatırlamıyorum, Mother. Ya öldürsem sorun olmaz diye düşün--'' Bir anda GodMother bana doğru gelerek sağ yanağıma iyi geçirdi. O şokla kendimi yerde buldum.
''Bir kere de dediğimi doğru düzgün yap, Mustafa.''
''Üzgünüm...'' Ayağı kalktım ve ortadan yarılmış fedorama baktım. Bıçağı duvardan çıkardım ve fedoramı alıp merdivenlere doğru çıkacakken iki kişinin kıkırdamasını duydum.
---------------------------------------------------------------------------------------