-2

198 21 11
                                    

"Yarın gerekli şeyleri almak için şehre siz gideceksiniz, Doktor Jeon."

Kıdemlimin söylediği şey ile içime bir korku dolmuştu. Orada yalnız başıma, yanımdaki sadece birkaç asker ile ne kadar korunmada olurdum? Kendime güvenemiyordum.

"A-ama bu benim gibi biri için fazla değil mi?" Dedim kendimle başa çıkamayarak. Korkmuştum, çünkü tehlikeliydi. Düşüncesiz hareketlerim vardı, kendi can güvenliğimi korumakta zorlanırdım. Askerlere güvenerek hareket etsem bile güvende hissedemezdim ki.

Karşımdaki soğuk bakışlı doktorun gözleri vücudumu delip geçiyordu adeta. Korkulacak biri miydi? Emin değilim. Fakat bu kadar korkak olduğum için kendime lanet ediyordum. Ne işim var burada diye düşünemezdim, isteyerek gelmiştim.

"Eğer şehre inerken bile bu kadar korku içinde kalacaksanız, orduda ne işiniz var, Doktor Jeon? Bulunduğunuz yerin farkında olmak sizin vazifeniz. Burada, tattığınız o korku duygusuna yer yok. Sadece şehre inip gerekli alışverişi yapmak sizin için fazla olmamalı. Ordu doktorusunuz siz, düşmandan korkan öylesine bir insan değil. Görevinizi hafife almadan buraya geldiğinizi umuyordum. Yanlış mıyım yoksa?"

Başım yere eğilmiş, karşımda sözlerinin altında ezildiğim adam duruyordu. Haklıydı, sonuna kadar. Buradaysam ne korku fayda ederdi, ne başka bir şey. Kendimi aşmalıydım artık, sınırlarımı aşmalıydım. Korkusuz bir Jeon Jeongguk olmak bu kadar mı zor olurdu sanki?

"Haklısınız, çok haklısınız."

...

Hep birlikte iç içe yattığımız, en fazla 4 saatlik bir uyku uyuyabildiğimiz odadan çıkıp yüzümü yıkamak için sıralı çeşmelerin yanına gidiyordum. Uzun boylu, esmer komutanı arkasından da görsem tanımıştım. Ellerini yıkıyordu hızlı bir şekilde. Üzerinde üniforması vardı. Çoktan uyanmıştı, belki de hiç uyumamıştı, bilemezdim. Yüzümü yıkamak için gittiğim yerde amacımı yitirmiş, onu izlediğimi fark ettim ki anında hareketlenip başka bir musluğun suyunu açtım. Ona bakmamak için kendimle farklı bir iç savaşın içindeydim. Ya bakarsam da beni azarlarsa diye düşünmek hüzünlenmemi sağlıyordu yalnızca. Ne diye bakamazdım ki? Evet o bir komutandı, ama ulaşılamaz biri değil.

"Derdin ne?"

Duyduğum ses ile kafamı yanıma çevirdim.

"E-efendim? Anlamadım."

Derin bir nefes aldı ve ardından konuştu. "Suyu açtın, öyleyse neyi bekliyorsun? İsrafın lüzumu yok, ne yapıyorsan yap ve suyu kapat."

Sözlerini bitirmesiyle oradan ayrılması bir oldu. Benim dışımda herkesin haklı tavrıyla bana konuşması sinirlerim ile oynuyordu.

Elimi yüzümü yıkayıp oradan çıktım. Yattığımız yere geri dönerek kıyafetlerimi giydim. En fazla 10 dakika sonra şehre inmek için arabaya varmalıydım. Ayağıma giydiğim ayakkabıların ardından oradan da ayrıldım. Binmemiz beklenen arabanın içinde biri daha oturuyordu. Oraya yaklaşmam ile arabadan indi. Yüzünü gördüğüm anda tanıdım. Komutan Kim'in yanındaki adamdı bu. Bombanın atıldığı ve Komutan Kim'in kollarının arasında korunduğum gün görmüştüm en son onu. Adı Bogum'du, askeri hastanede diğer hasta bakıcılardan öğrenmiştim.

Yaklaşık 40 dakika sonra,araba yavaşlamıştı. Önden inen askerler çevreyi kontrol ederken arabada yalnızca uzun boylu olan komutan ile birlikte kalmıştım. ''Yanımdan ayrılmayacağına eminim fakat emin olmak için söylüyorum. İki adım arkamda ya da önümde olmak yok.'' Kafamı onaylarcasına sallayarak gülümsedim. Sıcak kanlı,sert görünse de oldukça iç ısıtan bir yüzü vardı. Yavaşça gelen iki asker ilk önce benim daha sonra komutanın kapısını açmıştı. Olduğum yerde beklerken diğer askerler arkamızdan ayrılmıştı. Önümde hareketlenmeye başlayıp , eliyle 'gel' işareti yapmıştı .

...

''Aslında pek yararı olmayacaktır bunların .'' Eğilip elimdeki çiçeklere bakmıştı. ''Jeon,demek istediğim o ki bu bel ağrısı beni öldürüyor.'' ''Ah hadi ama siz o kadar da yaşlı değilsiniz hem!'' refleksle elimi kaldırıp,katıla katıla gülen komutanın koluna indirmiştim.Anında çektiğim elime tiksintiyle bakarak defalarca kez özür dilemiştim. Önemli olmadığını söyleyerek yürümeye başlamıştı. 

''Taehyung gibi değilim. En ufak bir hatanda seni yerin dibine sokacak bir adam o.'' 1 adım sınırını koruyarak arkasından takip ediyordum. ''İstemediği bir anda kar yağarsa Tanrı'ya küfürler eder. Böyle bir insan. Hoşuna gitmeyen her şeyi yok eder,belki de orduda olmasının en büyük etkeni de bu.'' ''Görünüşe göre Taehyung'un hoşuna gitmiyorum.'' '' Komutan Taehyung seni sevmese de, diğeri sevecektir. 1995 Daegu doğumlu çocuk. İki kardeşi,kendisinden çok sevdiği büyük annesi olan, sanat lisesi mezunu Kim Taehyung''

Her insanın iki ya da üç kişiliği vardır. Birincisi,kendisine sakladığı,diğeri varsa sevdiklerine gösterdiği,diğeri ise hayatında olmazsa olmaz olan düşmanlarına gösterdiğidir. Dışarıya adeta kaplan kesilen bir insan sevdiği insanla birlikte yeni doğmuş bir bebekte olabilir. Sezgileri güçlü insan,bir başka dünyada bile olsun hayran olduğu insana iyiliğe bile gelir. Kalbinin her atışında damlalarca kan kaybedecek olsa da o naif insana kanını karıştırmaya yeminli olur.

Ne demiş Little Prince: Eğer birisi,milyonlarca yıldız içerisinde tek bir gezegende açan bir çiçeği seviyorsa, sadece yıldızlara bile bakması onu mutlu etmeye yetecektir. O kişi yıldızlara baktığında 'benim çiçeğim oralarda bir yerde' diyebilir kendi kendine

...

''Ah hadi ama inan bana pislik herif!'' Her zamanki yerlerinde oturarak çaylarını içiyorlardı. Papatya toplamak için arkalarından gizlice sıyrılmaya çalışırken gizlenip konuştuklarını dinlemeye başlamıştım. ''Çok korkutmuşsun o doktoru. Refleks haliyle koluma vurduğu sırada kendini mahvetti özür dilemek adına.'' ''Ben olsam-'' ''Biliyorum adın manşetlerde 'doktor öldüren komutan' olarak çıkardı.'' Gülmeye başlamıştı. Ortam yumuşadığı an uzaklaşmıştım lazım olan birkaç demet papatyayı toplamak için. 

Oturduğum tepe ile Kuzey kıyısı oldukça net görünüyordu. Aşağıda tekrardan,yeniden çatışma başlamıştı.

Tamamlamam için yalnızca bir papatya kalmıştı tacımı. Annem yaparken gördüğüm uğraş, en sevdiğim hobilerim arasına girmişti. Havanın kararmasıyla, papatyaların beyazlıkları daha seçici oluyordu. İki ağacı daha geçtikten sonra gördüğüm bir papatyaya doğru büyük bir gülümseme ile ilerledim. ''Bu kadar uzakta tek başına olman kötü küçük papatya.'' Eğilip kopardığım papatyayı tacımın son parçasına eklemiştim. ''Komutana versem sevinir mi? Özür amacıyla kabul ederse kalbim rahatlar biraz daha.'' Gülümsemeyle yerimden kalktığım sırada derin bir inilti duymuştum. Görevimin verdiği duygu ile hemen yanımdaki iniltiye kulak kabarttım. ''Öyle duracağına yardım et.'' ''Senin düşman olmadığını nereden bileyim düzenbaz herif?'' ''Ayaklandığım zaman ilk işim tekrardan şah damarına yaklaşmak olacak doktor Jeon!''

Kanım adeta bir bölgede toplanmış,donmuştu resmen. Esmer olan komutan yaralıydı. Birkaç kez kaçmayı düşünsem de ölmezse beni gönderirdi diğer dünyaya. ''Ayrıca bir çiçekle konuşmakta ne öyle? Nesin sen bebek mi?'' ''Koluma girin.'' Yanına eğilip elini tutmuştum. Buzdan daha soğuk elleri titremekten ritim oluşturmuştu. Belime alarak kafasını boynuma yaslamasını sağlamıştım. ''Bir dakika! Tacımı unuttuk. Eğilerek alabilir misiniz?'' Arkamda ne yaptığını göremesem de kısa bir süre sonra kafamda hissetmiştim papatyaları. 

Karanlıkta yönümü bulmaya çalışırken beynimi okurcasına yavaşça açtı dudaklarını. ''Umarım kliniğe gitmeyi düşünmüyorsundur.'' Yutkunup devam etti, ''Köşedeki kulübeye.'' Dizlerimden aşağı akan kanlar bedenimi dondurmaya yetmişti. Belimde uyuklarken, küçük iniltiler çıkarıyordu.

EYYYYOOO iyi mi bu bölüm ne dersiniz hım? Hemen söylemek istiyorum, Taehyung boş zamanlarında ( bir savaşın içinde ne kadar boş vakit olur bilemem) resimler yapıyor ve bunları o gitmek istediği kulübede tutuyor. Aslında kulübeye gitmek istemesinin sebebi yaralı olduğu için üst birliklerce görevden uzaklaştırılmaktan korkması. Bizim doktor Jeongguk korktuğu komutana bakar mı ya da iyileştirebilir mi ? Aman dikkat edelim de minik oğlumuza kapılmasın Komutan Kim Tehyung

Sizi seviyorum umarım seversiniz..

Marguerite'TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin