2

246 30 56
                                    

"İşte böyle hyung, evde olduğunu duyar duymaz seni görmeye geldik." Jungkook'un parlak gözleri daha da parlayıp hafifçe büyürken omuzlarını kaldırıp heyecanla anlatmaya devam etti. Heyecanlı elleri durmadan hareket ettiği için gömleğinin büzgülü kolları kayıp duruyor, kollarını bir açıyor bir kapatıyordu. "Evde de hiç olmuyorsun ki! Seni görmek için illa erkenden kalkıp gelmemiz mi gerek?"

Söylediklerine gülümseyip derin bir nefes aldım ve Eunji limonlu su getirdiği için kolunu Jungkookun belinden çekip tepsideki bardağı alan Taehyungu izledim. Bu sıralar şeker de limon da inanılmaz zor bulunuyordu ama Jungkook ve Taehyung için her zaman birazcık limonlu su bulunduruyordum. Bir bardak suya damlatılmış yarım limon ve yarım kaşık şeker için yapmayacakları şey yoktu. Gelmedikleri zamanda bozulanlar ise içimin başka bir yanma sebebiydi.

"Şu sıralar işlerim yoğun. Siz yine de gelin ama. Akşamları hep evde oluyorum."

Sıradan bir insan için normal, ama akşamları hırsızlık yapmak için sokak sokak gezen Taehyung için oldukça imalı cümlem kulaklarına ulaştığında birkaç kez öksürüp limonatayı püskürtmemek için kendini sıktı Taehyung. Bazı varlıklı ailelerin bile ulaşamadığı içeceği öksürmek suretiyle kaybedemezdi tabii.

"Geliriz!" başını sallayıp limonlu suyundan ufak bir yudum aldı ve ekşi hisle gözlerini sıkıp yüzünü buruşturdu Jungkook. "Taehyung işlerini bir oturtsun, sendeyiz hemen. Geceleri o kadar çok iş çıkıyor ki..."

Jungkook zeki bir çocuktu. Zeki ve sadık bir çocuk. Elbette ki Taehyung'un hırsız olduğunu ve geceleri bu yüzden evde olmadığını biliyordu. Fakat emeksiz kazanılan her şeye olan katı tavrımı bildiği için-ve tabii Taehyung karşımda zor durumda kalmasın diye- bilmiyor gibi davranıyordu. Ne diyebilirdim ki? Aptal bir aşıktı. Ama ben aptal bir hyung değildim.

"Tabii." gülümseyip kısa bir baş hareketiyle gözüne gelen siyah saçlarını geriye attı ve kolunu tekrar Jungkookun beline sardı Taehyung, daha da sıkı.

Jungkook'u kaybetmekten ölesiye korktuğunu her hareketinden anlıyordum. Bazen resmen gözleriyle bana yalvarıyordu. Üstelik Taehyung dik başlı bir adamdı ve bu zamana kadar bırak yalvarmayı, rica ettiğini bile duymamıştım. Bu yüzden ona duyduğum sevgi, herhangi bir hırsıza duyacağım sevgiden daha farklıydı. Jungkook imtiyazı var diyebilirdim.

"Eminim." yine de Taehyung'a tehditkar bir gülüş atıp dirseğimi tekli koltuğun tahta koluna yasladım ve bacak bacak üstüne attım. "Öyleyse bir süre daha sabahları görüşeceğiz."

"Sanırım öyle."

Gülümseyip arkasına yaslandı ve kendine bol gelen üstünü sıkıştırdığı, beline tam oturan kemerin büyük ama sade tokasıyla oynamaya başladı Jungkook. Şimdi arkasındaki büyük yastıklar arasında kaybolmuş, küçük bir çocuk gibi görünüyordu.

Jungkookla tanıştığımda on yaşındaydım. Annemin okumak dışında hiçbir şeye önem vermediği için beni her türlü gerçekten sakındığı yıllarda, bana tüm acılarıyla gelmişti. Ben tek bir insanla bile konuşmayıp sadece kitap okurken bahçemizin çitlerinden düşüvermişti bu çocuk içeriye. Belki de annemin küçüklüğümden beri zihnime ilmek ilmek işlediği öğrenme aşkı yüzünden Jungkook'un anlattığı her şeyi büyük bir ilgiyle dinliyordum. Bazen bana kitaplardan daha çok şey öğretiyordu. Arkadaş bulmak için yaptığı girişimlerde yamalı kıyafetleri ve yağlı saçları yüzünden bir çocuk kalbinin nasıl kırılabildiğini, bin bir emekle çalışarak kazandığı parayla alınan ufak bir tarağın nasıl onlarca hazineden daha değerli olabileceğini, o tarağa sahip olduğu için hırsız damgası yiyip elindeki tek mala el konulabileceğine ve bunun nasıl acı hıçkırıklara sebep olabileceğini.

Neighbour [Namjin] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin