KAMP - Bölüm 3

247 18 3
                                    


Nefes'ten Saycan'a mektuplar..

"Ölümcül bir hastalık nasıl işler bilir misin ? Yavaş yavaş her hücrene sine sine. İşte aşkta tam böyle bir şey her hücrene sine sine aşık oluyorum. Seni tanıya tanıya seviyorum. Ve yavaş yavaş ölüme gidiyorum.."

Saycan.. Hayatımda olupta olmayan, olamayan. Bazılarının onu benden sakladıkları, gizledikleri..

Yolda yürürken düşüncelere dalmamda sevgiye dahil mi ? Ahh hep böyle olur zaten. Havada kapadı, yağmur indirdi indiricek. Eve geç kalmak nasıl olurdu acaba ? Yağmurda yürümek mi yoksa evde Saycanı düşünmek mi ? Gerçi şimdide Saycanı düşünüyorum. Hepte düşünücem. Saçma sapan cümleler bir yana aklımdan neden hiç çıkmıyor ? Neden o öpüşme anı hiç silinmiyor ? Niye her gece düzenli olarak aklıma geliyor ? Ah bu kadarı fazla değil mi ? Bir sürü cevapsız soru.

Titremeye başladığım için kararımı değiştirip eve gitmek çok makul bir seçenek bence. Bence hemen eve gitmeliyim yoksa burnumda buz sarkıkları çıkıcak. Şurdan taksiye binsem işimi kolaylaştırıcaktı ki, Gelen taksiye durması için hareket yaptım. Ah hayır hayır yanlış anlamayın lütfen ::)

Taksiye bindim ve eve gidiyordum. Sonunda sıcak bi ortama ulaşmıştım. Kulaklığımı kulağıma taktım ve camdan bakmaya başladım. Yeni başlayan yağmur, taneciklerini cama vuruyorken ağaçlar, rüzgarla bir güzel silkeleniyordu.Yapraklar büyük bir ahenkle süzüle süzüle yere inerken rüzgar birden onları havaya uçuruveriyordu. Aynı benle Saycan gibi. Tam amacımıza ulaşıcakken dağılıyoruz ap ayrı yerlere. Düşüncelerimi bir kenara bırakırken yoldaki insanlara bakmaya başladım. Kimisi yağmur ve rüzgardan koşarak kaçarken kimiside yüzünde gülümsemesi ile kendini yağmurla rüzgara bırakıyordu. Ben ise kendimden kaçıyordum. Ne mükemmel değil mi. İnsanlara bakmaya devam ettim. Çalan müzik " Manga - Cevapsız Sorular " idi. Ruh haline en uygunu buydu sanırım. Evet, evet. Cuk oturuyordu. Yolda şemsiyeli biri yürüyordu, elinde telefon biriyle gülerek konuşuyorken. Yüzüne baktım, gözlerimi kapadım ve kafamı öne eğdim. O Saycandı. Kesin Alarayla konuşuyordu. Gülüyordu, kim sevgilisiyle konuşurken gülümsemezki. Bütün tesadüfler beni bulur zaten. Saycanın benim onu sevdiğimi bilmemesi dışında. Tesadüfen öğrense güzel mi olurdu ki ? Bilmiyorum. İnan hiç bilmiyorum.

Televizyonda insanların saçma sapan hallerini görüntüleyen magazin vardı, çevirdim diğer kanala. Burada aşk hikayesi anlatan bir dizi. Yine çevirdim, düzgün bişey çıkma umuduyla. Bu seferde bölümlerini döndüre döndüre koydukları bir dizi vardı. " Televizyon gerçekten gereksiz bi müsvette kağıdı gibi, müsvette işte." diyerek kumandayı koltuğun üstüne fırlattım. Mutfaktan kakaolu süt alıp uzun geniş koltuğa uzandım. Uykumda vardı, sütü içtikten sonra şurada sızabilirdim. Öyle de olmalıydı..

Saat 9.49 du. Annemin uyandırmasıyla zorla kalkmıştım. Hadi ama anneler melek gibi uyuyordu diye uyandırmazlar normalde, ben niye uyandırılıyorum. Anormal birşey mi var ? Haksızlık bu !

Odama sızlana sızlana giderken duvara tosladığımı farkettim, bir küfür savurarak odama girdim. Direk çantama uzandım, telefonum nerdeydi acaba ? Saycana yazdığım mektubun olduğu göze koymuştum sanırım ? Hey mektup nerede ? ! Kahretsin yok işte nerde düşürdüm bunu ? Hassiktir ! En son çantamı Saycanın yanında açtım! Aah lanet girsin böyle işe.

Hemen uyumalıydım ki erkenden okula gidip birinin eline geçmedin o mektubu bulayım. Ya ben neyi unuttum ? Birşey unuttum ? Hay yarınki sunum onu unuttum ! Sunum için hiç birşey hazırlamadım, rekor kırarak beş daki kada hazırmalıyım.Ve yatıp zıbarmalıyım.

Üstüme bulduğumu geçirirken saat 5.28 idi. Çantamı sırtıma taktığım gibi yola çıktım. Hızlı adımlarla sonunda okula ulaşmıştım. Ve dün Saycanla oturduğumuz bankın etrafını aradım. Görevli deliymişim gibi bakarken " Napıyorsun kızım ? " dedi. " İyiyim siz " diyerek sırtıma çantamı taktım ve okula girdim. Gerçekten deliyim ben. Napıyorsun sorusuna iyiyim diye cevap verdim. Akıl eksikliği var kesin bu yani. Daha büyük çaplı aramayı okul çıkışına bırakırken çantamı sınıfa bırakıp bahçeye indim. Elimde de yapmam gereken sunum vardı. Yapmam gereken diyorum çünkü tam yapabildiğimden emin değildim. Sunum sunucakların arkasından öne doğru sıvışırken bütün okulun burda olduğunu farkettim. Kim var kim yok diye etrafa bakarken " Nefes Üstün Aşk konulu kendi yazdığı şiiri sunmak için kürsüye lütfen " denildiğinde üstüme çeki düzen verdim ve kürsüye çıktım. Dün gece gevelediğim şiiri okumaya başladım.

İçi gülen gözlerinin özlemi

Kavurdu biçimsiz ciğerimi

Sen sıcak diyarlarda çiçek açarken

Soğuk bekleyiş kuruttu köklerimi..

Alkışlar yıkılıyordu, öğrencilere bakarak gülümsedim ve gözüm nasıl bir tesadüfse Saycan beye takıldı. Ya bi tesadüfte eksik kalsa ne olurki. Yakamdaki mikrofonu hocaya çıkarttırırken bekleyenler şiirin çok güzel olduğunu geveliyorken aynı andanda tebrik ediyorlardı. Sanki viktorya sikrıt meleği defileye çıktı, hıamına. Yalan gülümsememi etrafa saçarken dünkü banka bakmak için okulun ön bahçesine çıktım. Etrafta aranırken birinin geldiğini göz ucuyla gördüm ama aramaya devam ettim. Sonra gelenin önümde dikildiğini gördüm ve doğrularak yere bakan kafamı kaldırdığımda karşımda Saycan duruyodu. "Merhaba" demeye kalmadan uzunca bir şekilde gözlerini açıp kapadıktan sonra arka cebinden çıkardığı şeyi havaya kaldırıp ona bakarken; " Bunumu Arıyordun ? "

KampHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin