Küçükken bazılarını korkutan, bazılarına şaşkınlık veren bu güç şimdi beni gerçekten cesur ve korkusuz hissettiriyordu. Jake ormanda koştururken, ağaçlardan atlayarak onu takip ediyordum. Beklemediği bir anda sırtına indim ve tüylerini okşadım. Bu onu birazcık yavaşlatsa da, rahatlatıyordu. Onu rahatlatan şeyler yapmayı seviyordum. Onu seviyordum.
Sahile yaklaştığımızda Jake, bilinen suretine döndü ve elimden tuttu. Denizi de seviyordum. Çoğu şeye karşı sevgi doluydum ama denizi gerçekten seviyordum. Konuşmadan yürürken, nedense fazlasıyla açlık hissettim. Bunun avlanmam mı yoksa bir şeyler yemem mi gerektirdiğini artık anlayabiliyordum.
"Jake, sanırım fazlasıyla acıktım," dedim.
"O zaman eve gidelim, ve bunu tekrarlayalım, hoş vakit geçirdik," dedi. Başımla onayladım. Sahilden ayrılıp orman taraflarına gidince bir anda dönüştü ve ben de sırtına atladım. Bunu genelde daha hızlı davranmak istediğinde yapıyordu, -artık her hareketinin anlamını biliyordum- gerçekten de kısa sürede eve varmıştık. İçeri girip, mutfağa daldım. Pişirebileceğim şeyler pek de fazla değildi, yemek konusunda hiç becerikli değildim. Neyse ki Jake bu konuda benden çok daha iyiydi. Buzdolabında onun için neredeyse dolabın yarısını dolduracak kadar et vardı. Bense tercihimi kolayca pişirebileceğim sebzelerden yana kullandım. Sebzelerin olmasını beklerken, Jake belime sarılmıştı. Elleri saçlarımdaydı. Ellerini saçlarıma dolaması beni mest ediyordu. Çocukken bunu şefkatinin yansıması olarak görürdüm, hala aynı düşünceye sahiptim. Bana karşı şefkati bana dokunuşunda saklıydı sanki.
"Sanırım sebzeleri püre olarak yiyeceksin güzelim," dedi Jake gülümseyerek. Sebzeleri tabağa koyup, koltuğa kuruldum. Dün aldığım kitaplar (saat gece yarısını geçmişti bile) masanın üstünde duruyordu. Yarın okulu asmamak gibi bir karar almıştım.
Aklıma takılan bir şey vardı: Claire'in bana sorduğu o garip soru hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Alınmamıştım, ama gerçekten fikrim yoktu. Babam defalarca liseden mezun olmuştu. Son mezun olduğu lise sayesinde annemle tanışmıştı. Ama ben Jake'e doğduğumdan beri bağlıydım. Eğer babam o liseye gitmeseydi, muhtemelen benim varlığım söz konusu bile olmayacaktı. Jake'in:
"Nessie, Claire'in sana sorduğu soru seni düşündürüyor değil mi?" demesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Evet. Babamın aksine liseden bir kez mezun olacağım. Annem üniversiteye gitmemiş. Görmediğim şeyler hakkında nasıl fikir sahibi olabilirim ki Jakey?"
"Bir seçim yapmak zorunda değilsin. Hayatımızda insanların dayattıkları düşünceler ve onların yaşam koşulları olmak zorunda değil. Sen onlardan farklısın, eşsizsin. Onlar gibi yaşamak zorunda hissetme kendini. Hatta biliyor musun, lise boyunca anlamışsındır ki her insan kendince eşsiz. Kimse birbirine benzemiyor. Fiziksel olarak benzeyenler olabiliyor evet, ama kimsenin ruhu, kimseninkine benzemiyor. O yüzden, bunun üzerine çok fazla düşünerek o güzel kafanı yorma bebeğim. İstediğin an dizime yatıp güzel bir uyku çek ve iyi beslen."
Bu konuşma, benim ne kadar doğru bir insanla beraber olduğumun göstergesiydi. Bana sadece destek olmakla kalmıyordu. Her koşulda yanımda, arkamda, nasıl istersem öyle oluyordu.
"Peki annemler mezuniyete gelir mi sence?" dedim. Çünkü kafamı kurcalayan bir diğer konu da buydu.
"İstersen neden olmasın? Sorduğunda seni kırmayacaklarına eminim. Hatta senin için Esme'ye sorabilirim. Onun gelmesi herkesin gelmesi demek diyebiliriz," dedi ve gülümsedi. Bu gülüşü...O kadar seviyordum ki.
"Teşekkür ederim," dedim ve bitirdiğim tabağı masaya doğru ittim. Jake yanımdan kalkmış, müzik açmış ve kendine bir şeyler hazırlamaya koyulmuştu. Kısa bir süreliğine gözlerimi kapattım. Çocukluğumdaki kadar uyumuyordum, evet, ama uyumak gerçekten keyif veriyordu bana. Bazen ihtiyacım olduğu için değil de, keyfimden ya da Jake'e mızmızlık bahanesi olarak uykuyu kullanıyordum. Gözümü tekrar açtığımda Jake karşımdaki koltukta yemek yerken, beni seyrediyordu. Fiziksel ihtiyaçlarını karşılarken bile beni seyrediyordu.
"Bekle, bunu bitirir bitirmez seni kucağımda uyutacağım." dedi.
"Ben bebek miyim?" diye çıkışsam da karşı koyamadım. Kollarına alıp beni yatağa bıraktı ve yanıma kıvrıldı. Aklım salondaki kitaplarda kalmıştı. Jake aklımı okumuş gibi:
"Kitap okumak mı istiyorsun? Bence sabaha kadar biraz dinlen, çantana istediğini koyup öğlen okuyabilirsin." dedi. Fikrini mantıklı bulduğum için iyice göğsüne sokulup gözlerimi kapattım.
~
Sabah olması birkaç dakika sürmüş gibi gelmişti ki, Jake'in sesiyle uyandım.
"Ren, Ren, hadi kalk güzelim, dersini kaçırma bugün." dedi.
"Kaçırsam ne olacak ki?" diye i harfini uzatarak mırıldandım.
"Hep başarılı olmana alıştık, şu kalan azıcık zamanda da başarını bozmamalısın küçük leydi, haydi, ben şimdi sana güzel bir kahvaltı hazırlıyorum ve giyinip geliyorsun. Tıpkı diğer sabahlarımız gibi."
"Sabahlar...Sabahlarım..Sabahların Jakey ve sabahlarımız."
Bu sersem halim onu güldürüyordu. Gülmeliydi. Güldüğünde ne kadar mükemmel olduğunun farkında değildi. Sonunda onu daha fazla yormamak için kalktım ve üzerime rahat edebileceğim bir elbise giydim. Evet, okula hep kotla giden benim için biraz değişiklik olmuştu doğrusu. Hızlı adımlarla mutfağa doğru gittiğimde Jake'in güzel omletinin kokusunu almıştım.
"Sen gerçekten mükemmelsin. Böyle bir omleti yıllarca uğraşsam yapamazdım," deyip tabağıma yumuldum.
"Kahve ister misin?" diye sorunca reddettim. Kahveyi Claire ile içsem iyi olacaktı.
"Claire ile içsek iyi olacak. Kendini içten içe hala kötü hissettiğine eminim." dedim.
"Pekala, hadi o zaman çantanı al da çıkalım." dedi. Söylediğini yapmıştı. Odaya döndüğümde kitaplar yatağımın yanında duruyordu. Okuduktan sonra kesinlikle bunları da kütüphaneme koyacaktım. Jake'i daha fazla bekletmemek için hızla kitaplardan birini çantama atıp evin kapısını kilitledim ve arabaya bindim. Okulun fazla uzak olduğu söylenemezdi ama yine de Jake arabada benimle olmayı seviyordu.
"Haftasonu Esme'yle konuşmaya gideceğim. Eğer gelmek istersen, seni de götüreyim, Carlisle da seni özlemiştir," dedi Jake okula yaklaşırken.
"Olur. Annemlere telefon edebiliyorum ama onlarla sık görüşemiyorum..Hatta Emmet'ı bile çok özlediğimi söyleyebilirim bebeğim." dedim. Jake bana:
"Rosalie mezun olduğunu görmekten gurur duyacaktır." dediğinde okula varmıştık bile. Jake'e uzunca bir öpücük verdikten sonra arabadan inip, Claire'i buldum.
"Günaydın, sarışın bombam, keyfin nasıl bakalım?" diye sordum. Onun enerjik haline o kadar alışkındım ki, yanındayken tamamen insan gibi hissediyor, biraz bile olsa mutsuz olduğunu görmeye dayanamıyordum. Okula girer girmez ikimize de en sevdiğimiz kahveyi aldığımdan ,soğutmamak için ona uzattım.
"İyiyim Ren, kahve için teşekkür ederim. Dün..." dediğinde lafını kestim ve sorun olmadığını söyledim. Birlikte derse girip gerçekten sıkıcı geçen sabahı geride bıraktık. Öğlen yemekhaneye gittiğimizde canım bir şeyler yemek istemedi. Ki Jake'in ve Esme'nin yemeklerinin yanında okulunki gerçekten berbattı. Claire'e iştahsız olduğumu söyledim, o ve diğer kızlarla mezuniyet elbisesi konusunu konuşmaya başladık. İstediğim bir şey vardı aslında: Annemin mezuniyet elbisesini giymek. Ama onu saklamış mıydı, yoksa Charlie'de mi bırakmıştı bilmiyordum. Ve kesinlikle emindim ki babamın yanındayken bunu düşünürsem, annemi o elbiseyi bana vermek için ikna edecekti. Yıllardır hiçbir isteğimi geri çevirmemişti, sevgisini benden hiç esirgememişti. Çok şanslıydım. Ben bunları düşünüyorken sınıfımdan Anne:
"Rene, hafta sonu elbise bakmaya gitmeye ne dersin?" diye sordu. Bu hafta sonu kesinlikle Esme ve Carlisle'ı görmek istiyordum. Hatta annemin değil, Esme'nin, ya da gidip Rosalie'nin elbiselerinden birini alabilirdim. (Rosalie'nin onlara yakın yaşaması ne büyük şanstı) Anneme sormak için de hala vaktim yok denemezdi.
"Üzgünüm, ama haftasonu Jacob ile gitmemiz gereken bir yer var. Seçimlerinizi bana mesaj atarsınız, size fikir veririm." dedim.
"Çifte kumrular, öyle olsun bakalım." dedi Anne. Bu ziyaret için gerçekten sabırsızlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alacakaranlık: Jacob&Renesmee
FanficFarklıydım. İnsan olmama rağmen insan olmayan bir yanım, sevilmeme rağmen hala sevilmek isteyen, öfke hisseden bir yanım ve her kadının sahip olamayacağı bir adamım vardı. Ben Renesmee. Renesmee Cullen.