''KoRkUnÇ bİr KaDeRlE kArŞı KaRşIyAsIn, DeĞiL mİ?''
Bu da ne demek oluyordu? Bunun kötü bir şaka olduğunu düşündüm, olmasa bile öyle olmasını içten içe umdum. Şakayı kaldırabilirdim ama bu pek mümkün değildi. Neredeyse haftalar boyunca gazeteler, Ben'in katillerinin bu oyunu oynarken gözleri sökülmüş bir şekilde ölü bulunduğunu söyleyip duruyordu. Bu gerçekten de kötü bir şaka olmalıydı ve ben de bunlardan kurtulmalıydım. Başımı mutfağa çevirip anneme seslendim:
"Çöp bidonuna kadar gidiyorum hemen dönerim!" dedim.
"Ama daha çöpü dün çıkarttın?"
"Evet...ama demek ki hepsini çıkartmamışım hemen dönerim."
Bir elimde kağıt, diğerinde oyun kasetiyle koşuyordum. Uzaktan bakanlar için tuhaf bir görüntü olmalıydı şayet ben kendimi aşırı tuhaf hissediyordum zaten, ikisini de tutmaya bayılmıyordum ve biraz daha sallanırsam onları düşürecektim, bu benim için bir sorun olmazdı ama bunu her kim yaptıysa oyununu tanınmayacak bir hale sokacaktım. Çünkü onu hem görmek istemiyor, hem de şaklabanın bu işi ne kadar sevmediğimi fark etmesini istiyordum. Kısa bir süre sonra çöp konteynerine yaklaştım. Atari kasetini yere sertçe fırlattım. Birkaç minik parça dışında pek hasar almadı. Üzerinde defalarca zıpladım, beklediğim görüntü hala yoktu. Elime tekrardan aldım ve bu eylemi gerçekleştirirken ellerimi güzel bir yıkamam gerektiğini düşündüm. Kaseti ellerimle ortadan ikiye ayırmıştım, yere fırlatıp birkaç kez daha zıpladım. İşte, beklediğim görüntü karşımda duruyordu. Yerden alıp beni kokusundan bayıltan çöp konteynerinin işine fırlattım. Kağıt notu parçaladım ve ait olduğu yere gönderdim. Bunu yapan her kimse benden uzak durması gerektiğini bilmeliydi, aksi takdirde öğretmekten çekinmezdim. Bir süre ayakta çöp konteynerine baktım, o sırada yoldan geçen insanların bakışlarını bir süre üzerimde hissettim. Sonra ani bir dönüşle eve yürümeye başladım. Bitmişti. Kurtulmuştum. Bu kadardı.
En azından öyle umuyordum.
****
Eve döneli birkaç saat geçmişti. Bu sırada ailem iş gezisi için dışarıdaydı, yani bir süre kendimi idare etmek zorundaydım. Tanrı'ya şükür sadece birkaç saat dışarıda olacaklardı. Artık ders çalışmaktan sıkıldığımı fark edip biraz eğlenmeye hak kazandığımı düşündüm. Nintendo 64'ümü özenle koyduğum yerden çıkardım. Süper Mario oynamaya karar verdim. Mario karakterini seçtim, Luigi için henüz bir arkadaşım yoktu o nedenle onu görmezden gelmeye devam edecektim. Bir süre ilerledikten sonra bir çukurun üzerinden geçmem gerekiyordu. Biraz geriye geldim ve koşmaya başladım, yolun sonuna gelmiştim ki zıplama tuşuna bastığım anda oyun kolum bana itaatsizlik etmiş gibi çalışmayı reddetti. Mario'nun çukurdan düşüp ölümünü izledim. Gelecek olan skor ekranını beklerken karşıma bir yazı çıktı:
"Bunu yapmamalıydın."
Gözlerimi kırpıştırmamla skor ekranıyla göz göze gelmiştim. Sanırım minik bir yanılsama geçiriyordum, fazla ders çalıştığımdan veya bütün gün o saçma oyun kasetiyle uğraştığımdan olsa gerekti. Gerilmeye ihtiyacım yoktu. Uykuya ihtiyacım vardı ve aklım bunu bana göstermek için benimle oyun oynamayı tercih ediyordu. Ona kazandığını göstermem gerekti sanırım. Menüye girdim ve "çıkış" tuşuna basmaya çalıştım ama tuhaf bir şekilde ne zaman imleci yana kaydırsam sistem beni "vazgeç" seçeneğine yönlendiriyordu. Tam tersini denemeye karar verdiğimde ise bir şey olmadı. Içimden eğer vazgeç seçeneğine yönelirsem beni tam tersine ittireceğini düşündüm ama imlecim hala "vazgeç" seçeneğinin üzerindeydi. Bugün her şeyde bir tuhaflık vardı ve ben bununla daha fazla uğraşmak istemiyordum, her teknolojiden bunalan insanın yaptığını yaptım, yani fişi çektim. Nintendo64'üme bunu yaptığım için içim yansa da bir şekilde buna bir son vermem gerekti. İçim acıyarak konsolu topladım ve ait olduğu bölüme özenle yerleştirdim.
Yatmaya hazır olduğumu hissediyordum, şimdi sadece bilgisayarımı kontrol etmem gerekiyordu. Klavyenin bir tuşuna dokunduğumda uyku modunda olan bilgisayarım uyandığını belli edercesine sesler çıkararak çalışmaya başladı. Daha sonra kilit ekranı karşıma çıktı. Onay verdikten ekranı açmamla neredeyse masaüstünün her yerini kaplayan reklam pencereleriyle karşılaşmam bir oldu. Bugün gerçekten kaderim bana şaka yapıyor gibiydi. Sandalyeye oturdum ve yavaş yavaş pencereleri kapatmaya başladım.
Daha Güzel Bir Vücut için Zayıflama Hapları! *kapat*
Bir Sonraki Tatil Noktanız! *kapat*
Mücevherler *kapat*
Benjamin Lawson Nasıl Öldürüldü?
Bekle. Bu da nereden çıktı? Bu bir reklam değildi. Adeta kendiliğinden açılmış bir sayfaydı. Ben'in uzun sarı saçlı, mavi gözlü zayıf silueti okul fotoğrafının içinden bana bakıyordu. Pencereyi kapattım.
Ben Nasıl Boğuldu? *kapat*
Gözlerini Çıkardılar *kapat*
Darp Edildi, Ardından Boğularak Öldürüldü *kapat*
Majora's Mask *kapat*
Katiller Kurbanla Aynı Şekilde Katledildi *kapat*
Legend of Zelda Oynamak İçin Sebepler *kapat*
Bunlar bir şaka olmalıydı. Gerçek olamazdı.
Korkunç Bir Kaderle Mi Karşı Karşıyasınız? Bunları Yapmamanız İçin 10 Sebep!
Bilgisayar ekranı aniden kapandı. Motorun çalışma sesinin durduğunu fark ettim. Onun yerine başka bir ses duyuyordum ve bu ses, içinde bulunduğum bu ürkütücü sessizliği öylesine bölüyordu ki, bunu duymamak için sağır olmayı dilerdim.
Birisi, camıma vuruyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/224170341-288-k24489.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the boy who drowned (ben drowned x reader)
TerrorTam elimde duruyordu, üstündeki resmi yırtılmıştı ve etrafı kırmızı, bir zamanlar ıslak olan lekelerle kaplıydı ve yine kırmızı harflerle yazılmıştı: Majora, oyunun sarıldığı buruşuk kağıtta ise aynı şekilde yazılmış bir not da vardı: ''Korkunç bir...