Evden en nihayetinde çıkabilmiştim. Evin önündeki çınar ağacı rüzgardan sallanıyor ve dalındaki minik serçeleri kovalıyordu sanki.Kuşların sesi kulaklarımda çınlarken geçmişi hatırlamama sebep olmuşlardı. Küçüklüğümde kardeşimle beraber dallarına tırmanıp annemden saklanırdık. Biraz yaramazdık galiba. O da her zamanki çatık kaşıyla ve elindeki vazgeçilmez terliğiyle bizi arardı. Ama bu zamanlarda onu arayan bizdik.. Kardeşimin aksine O bizi bıraksa da özlüyordum ve eminim buna devam edecektim. Dedem yokluğunu hissettirmemeye çalışsa da bir annenin yerini alamayacağını biliyordu. Bir süre psikolojik yardım almıştık ve durumumuz iyiden iyiye gidiyordu. Bir çok psikolog değiştirmiştik. Çünkü neredeyse hepsi hayatın eninde sonunda devam ettiğini ezberlemiş ve sürekli bunu öğütlüyordu. Haklıydılar da... beni ikna etmek o kadar basit değildi.
Yeni diyebileceği eski kasa arabama atladım. Aslında benim sayılmazdı. Dedemden ödünç almıştım. Bu arabayı nenemle tanıştıkları zaman almıştı ve gayet güzel baktığını söyleyebilirim. Klasik araba sevdam da işte böyle başlamış oldu.Caddeye çıkmayı başarabildiğimde sabah sabah vazgeçilmezim olan STARBUCKS'ın önünde durdum. Mevzu kahve ise hiçbir engel tanımazdım. Beni rahatlatan tek şeydi ve tabii ki uykumu.