SADE DİL İLE ANLATIM

31 1 0
                                    

Olayı bilenleriniz vardır. Bilmeyenler için anlatmak getekir ise olay şöyledir.
Bir grup öğrenci şubat tatili için Ural dağlarına dağ yürüyüşü yapmak istemişlerdi. Bu gezi onlar için önemliydi çünkü bu geziden sonra herkes farklı yerlere ayrılacak kendi hayatlarına bakacaktı fakat öyle olmadı. Belirlenen tarihte varış noktasına varamadılar. Yetkililet iki gün sonra arama kurtarma çalışması başlattı.

Mikail Şaravin'in arama ekibi öğrenciler kaybolduktan yaklaşık bir ay sonra çadırı bulduğunda, dağın zirvesinden yalnızca 300 metre uzaktaydı.

Şaravin bugün Yekaterinburg'dan arabayla bir saat uzaklıkta, izole ve köhne bir evde yaşıyor. Zayıf, kel, yanakları çökmüş, ama çadırı bulduğu anı anlatırken gözleri gururla parlıyor:

"Bir çadır direği kar birikintisinden yukarı çıkıyordu. Kumaşın üzerinde bir el feneri duruyordu ve şaşırtıcı bir şekilde hâlâ çalışır durumdaydı.

"Ertesi gün, 27 Şubat'ta, arama grubundakilerle birlikte ilk cesetleri bulduk. Bir sedir ağacına yaklaşırken, 20 metre ötede kahverengi bir nokta gördüm. Ağacın sağ tarafındaydı. Yaklaştıkça orada iki ceset olduğunu anladım. Elleri kırmızı - kahverengi arası bir renge bürünmüştü."Cesetlerden biri Yura Doroşenko'ya aitti. Onun yanında ise Yuri Krivnişenko yatıyordu. Kendi parmak eklemlerinden bir kısmını ağzıyla parçalamıştı.

İki adam da iç çamaşırlarıylaydı.

Ağaca daha yakın bir noktada bir kamp ateşi buldular. Sanki biri ağacın alt dallarına tırmanarak dalları yakacak olarak kullanmaya çalışmıştı.

Sonra İgor bulundu. Üzerinde kıyafetleri vardı ama ayakkabıları yoktu. Yüz üstü yere yatmış, bir huş ağacı dalına sarılmıştı. Yakınlarda Zinayda Kolmogorova vardı ve cesedi, can havliyle çadırın olduğu tepeye doğru geri tırmanmak ister gibi bir pozisyonda kalmıştı.

Gövdesinin sağ tarafında uzunca bir kızarıklık vardı. Bir cop veya sopayla vurulmuş gibiydi.

Rehberim Aleksandr, öğrencilerin ölüm nedeninin kayıtlara hipotermi ve donma olarak girdiğini fakat diğer cesetlerde soğukla açıklanamayacak yaralar bulunduğunu anlatıyor.

Onlardan biri, grubun en utangacı ve uzun mesafe koşucusu Rüstem Slobodin'di. 5 Mart'ta, kafatasında bir kırıkla bulundu. Üzerinde diğerlerine göre daha fazla kıyafet vardı. Uzun kollu bir içlik, süveter, iki pantolon, dört çift çorap ve sağ ayağında keçe bot vardı.

Saati 08.45'te durmuştu.

Olayın gizemi, diğer dört cesedin üç ay kadar sonra, Mayıs'ta karların erimesiyle bir koyakta bulunması üzerine daha da arttı.

Stalin döneminde baskıya maruz kalan bir Fransız komünistin oğlu olan Nikolai Thibeaux-Brignolle'un kafatası çatlamıştı.

Moskova'daki gizli bir enstitüde çalışan nükleer fizik öğrencisi Aleksandr Kolevatov'un kulağının arkasında bir yara vardı ve boynu ters dönmüştü.

Genç komünist Lyudmila Dubinina ve grubun en yaşlı üyesi Semyon Zolotaryov'un birden fazla kaburgası kırılmıştı. Zolotaryov'un kafatasının sağ tarafında açık bir yara vardı ve kemiği görünüyordu.

Ortada korkunç bir detay daha vardı: İkisinin de gözleri çıkarılmıştı ve Lyudmila'nın dili yoktu.

Sverdlovsk'ta Tatyana, abisi İgor'un cenaze törenine katılmadı. Ailesi, onun için çok travmatik olabileceğini düşünmüştü.

"Sonrasında tabuttaki halinin fotoğrafını gördüm. Korkunçtu. Eski halinden eser yoktu" diyor Tatyana ve ekliyor:

"Annem onu sadece dişlerinin arasındaki boşluk sayesinde tanıyabilmiş. Saçı grileşmişti."

Öğrencilerin ailelerinin, bu ölümlerin arkasında ordunun olduğuna inandığını da aktarıyor Tatyana:

"Orada ne olduğunu söyleyebilmek zor. Ama ailelere 'Gerçeği asla öğrenemeyeceksiniz, bu yüzden soru sormayı bırakın' dediler. Ne yapabilirdik? Unutmayın, o günlerde çenenizi kapatmanız söylenirse susardınız."

Öğrencilerin bedenlerinde garip yaralar bulunması nedeniyle kimse donarak öldüklerine inanmadı ve bu ölümlerin sorumlusunun kim olduğu sorgulanmaya başlandı.

DYATLOV GEÇİDİNİN SIRRI VE VARSAYIMLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin