canın cehenneme, cehenneme gitsem benle gelmezmişsin gibi ;3

42 6 0
                                    

hermes: canımı yakmasına izin verdiğim insanın kırıklarını düzelten diğeri, onu daha çok sevmem gerekmez miydi?

"ne o, birlikte sürttüğün polis arkadaşın seni terk edince bana geri mi döndün?"

sözcüklerine aldırış etmeden kapıyı ardımdan kapatır ve birkaç saniyeliğine öylece gözlerine bakarken içinde birikmiş her şey daha göze batar olmuştu bir anda, yatağın kenarında oturmuş gözleri bana dikiliyken olmasını beklediğimden de kızgın bakıyordu. buna daha ne kadar dayanabileceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu, saat gecenin ikisiyken ve ben daha yeni dönebilmişken kavga edecek olacağımız gerçeği gerçekten de sinirmi bozuyordu. tek istediğim kendimi yatağa attığım gibi uyumak, düşünmek, daha fazla uyumak ve bir daha düşünmeye ihtiyaç duymamaktı; gözleri kızarmış bir jungkook'la kavga etmek ve en sonunda odanın kapısını çarpıp gitmesini izleyeceğimi bilerek bana bağırmaya devam etmesine izin vermek değil.

"ağzından çıkanlara dikkat et jungkook." gözlerimi yine onunkilerle birleştirdiğimde içinde bir yerlerde alev almış bütün şehirleri teker teker görebiliyordum işte, kendini ateşe vermiş, tenine ulaşan kvılcımlardan beni sorumlu tutuyordu, yine. yine her şeyin suçlusu bendim işte, tüm bunların, kulağımda yankılanan polis arabası sirenlerinin ve bana baktığında gözlerinde parıldayan mavi kırmızı ışıkların, koşarken ayağının takılmasının ve ellerimizin kopmasının ve her şeyin, her şeyin suçlusu bendim. "hareketlerine dikkat edersen ben de sözlerime dikkat ederim."

elleri saçlarından geçti sertçe, çıkardığım paltomu yere bırakırken küllükte hala yanan yarım sigarayı dudaklarıma diktim, "gerçekten de tartışacak mıyız? şimdi?" kollarım iki yana açılırken gözlerini yuvarlamıştı ayağa kalkıp, elimdeki yarım sigarayı çekip alırken çoktan yenisini yakmak için kutuya uzanmıştım. bundan nefret ediyordum, ilk kez bana bağırdığında da nefret etmiştim ve şimdi de ediyordum işte, ilk kez ağladığında da nefret etmiştim her şeyden ve eğer gerçketen de bütün o suçlamalarına başlayacak olursa hiç kırılmamışım gibi gerçekten de ağlamaya başlayabileceğimden korkmuyor değildim. kendime güvenemiyordum, özellikle de o anda, kendime bir nebze olsun güvenemiyordum. kötü bir bakış attığı an çökecekmiş gibiydim ve acımazdı bana, biliyordum çoktan.

kaşlarının çatık olmasından nefret ediyordum işte, neden anlamak bilmiyordu?

bu onunla ilk kavga edişim değildi ancak he biri sanki her şeyi yeni baştan yaşıyormuşum gibi geliyordu; ilk defa sesimiz yükseliyor, ilk defa ellerini havada savuruyor, ilk defa dudaklarımın titrediğini gördüğünde kirpiklerini kırpıştırıyormuş gibiydi her seferinde, ilk defa kalp kırıyormuşuz gibi. ilk defa can yakıyormuşuz gibi. her seferinde yeni baştan yanıp kül oluyormuşum gibiydi işte ve nefret ediyordum tüm bundan, camdan aşağı silktiğim külü gözleriyle takip etmesinden ve öksürmesinden dumandan, akciğerlerinin bile artık yadırgamadığı şu lanet zıkkım kokusuna alışamamış olmasından nefret ediyordum.

"tartışmak istemiyorsan neden geldin?" kelimeleri biter bitmez sigara dudaklarının arasına konmuş, odada oluşturduğum duman bulutuna kendi gri eklemesini yaparken gözlerini bir an olsun çekmemşti benden, suçlu hissetmemi istiyordu. her şeye rağmen haklıydı. asla ayrılmamalıydım namjoon'un yanından, yanlış bir şeyler yapmış olabilirdi ancak bu jungkook'a gidince kapıdan girdiğim an kocaman açılmış kollarla karşılanacağım anlamına gelmiyordu işte ve bir kavgadan kaçıp bir başka kavgaya sığınmıştım aptal gibi. asla namjoon'un yanından çıkıp gelmemeliydim buraya, bana ne kadar kızacağını biliyordum ne de olsa, başıma geleceklerin farkındaydım. yapacağı her şeyi bir adım önceden biliyordum işte ve yine de gelmiştim bunca yolu, namjoon'un kolları arasından çıkmış ve bütün o güvenliğinden sıyrılıp yine acıtacağım, acıyacağım yere gelmiştim hiç sekmeden, gerçekten tam bir aptaldım. "lütfen, jungkook.. çok yorgunum."

park jimin'in kim namjoon'uHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin