hermes: en nihayetinde hem ilahı, hem de ufak bebeği olasım vardı sadece, ikilemlerin onu etkilemediğini fark etmekse inanılmazdı
"nereye gidiyorsun?" bana doğru uzattığı parmakları çıplak belimde gezinirken dönüp ona bakmadan elimdeki tişörtü üzerime geçirmeye çabalıyordum, odaya bir saat kadar önce gelmiş ve geldiği gibi de uyuyakalmıştı beni öptükten sonra, "neredeydin bugün?" o gün sonunda bütün planı kararlaştırmamız gerekiyordu, namjoon ve arama takımının büyütüldüğünden haberim olmuştu ve kendisinin artık aramalara bile gönderilmediğinden bahsediyordu ve bu yalnızca daha büyük bir sorun olduğuna işaret edebilirdi. o gün gerçekten de sabah kalktığımızda bunu konuşmayı bitirir ve her şeyi yoongi'yi arayıp hallederiz diye düşünmüştüm ancak belli ki jungkook bey'in beni varlığından hiç haberdar etmediği kendi planları vardı bunun yerine.
nereye gittiği umurumda bile değildi aslında, bütün bu işimiz ve ilişkilerimiz dışında neler yaptığı umurumda değildi, istediği insanla takılabilir, konuşabilirdi ve bana her seferinde haber vermesini de beklemezdim ancak dün gece yatağa girdiğimizde sonunda bunu halledeceğimize dair söz vermişti bana, gerçekten de her şeyin planını oturtup bitireceğimize inanmıştım ben de salak gibi ancak işe bakın ki sabahın köründe uyandığımda on birden önce ayağa dikemediğim adamın yerinde yeller esiyordu. ona kızgındım, evet. üstümü örtmeden, haber vermeden, omzumdan öpmeden gitmiş olmalıydı ve ben yalnızca sözlerini tutmasını istiyordum ondan. yoksa bana neydi ki kimlerle sürttüğünden?
günün sonunda gelecek ve benim dudaklarımda çizgisini bulacaktı ne de olsa. tanımıyor muydum sanki onu?
"arkadaşımlaydım." üzerimdeki tişörtü çıkarıp yerine yatağın kenarındaki kahverengi kazağa uzandığımda yatakta uzanıp öpmüştü belimden, titreyeceğimi iyi biliyordu oysa ki. o yüzden yapıyordu ya işte, en küçük dokunuşuna titreyeyim diye, "jimin.." belimin okşanmasına tahrik olamayacak kadar sinirliydim ona, bunu da sevişip bitirmeyecektik işte çünkü bazı şeylerin özrü yanağa konan bir öpücükten, çalıntı bir bileklikten ve bilerek yanaklar şişirilerek yapılan bir ağız işinden daha çok çaba gerektiriyordu bazen. bazen benim de tek istediğim öpüşüp barışmak olabilirdi ama çocuk değildik zaten, küs değildim ona. beni öpücüklerle ve okşamalarla kandırmasına gerek yoktu çünkü sinirlendiğim için gidiyor değildim zaten. "gidecek misin cidden?" kolunu karnıma dolayıp kendine çektiğinde üzerine düşmüş olmam hiç de umurunda değilmiş gibiydi, karnının üzerine konan başımı daha da kucağına çekmiş dudaklarıma uzanmaya çalışıyordu şimdi de. "evet."
şimdiye kadar yaptıklarımızdan daha büyük bir işe kalkışmayı planlıyorduk uzun zamandan beri, müthiş bir suça ve müthiş bir kaçışa imza atmaktı amacımız. jungkook gireceğimiz evi yakıp yıkmamız gerektiğini söylüyordu, duvarlara bir şeyler karalamaktan, her şeyi yağmalamaktan da öte kullanılmaz hale getirmekten bahsediyordu ancak peşimizden gelecekler daha büyüktü bu sefer. amacımızın çalmak değil de yağmalamak olmasını istiyordu, hatta ev sahipleri içerideyken girip onları bağlamak ve her şeyi izlemelerini sağlamak gibi psikopatça fikirleri vardı ancak ben, hayatımda ilk defa korkuyordum. peşimizde iki salak polis yoktu, kocaman bir orduyla sık girdiğimiz mahallelerse devriye geziyorlardı ve her yerde güvenlik kameraları varken zaten iki adım ilerlemek kabus haline geliyordu. hesaba katmamız gereken yalnızca gireceğimiz evin güvenlik sistemi değil, bütün bir mahallenin mobese kamera ağıydı ve jungkook tek bir maskeyle bütün bunlardan kurtulabileceğini sanıyorsa hayal görüyor olmalıydı.
ancak yalan söyleyemezdim, onu ilk defa bir şey yapmak için bu kadar heyecanlı görüyordum. sürekli gülümsüyor, yerinde durmuyordu bir türlü. konuşuyor, konuşuyor, konuşuyordu hiç susmadan, olay hakkında plan yapmak için yoongi'lere gittiğimizde bile susmamıştı yoongi'nin onu evden atacağını biliyor olmasına rağmen. gözlerinin uzun zamandır bu kadar çok parıldadığını hatırlamıyordum, tam da bu yüzden gerçekleşebilecek bütün olasılıklardan ödüm kopmasına rağmen ağzımı açıp tek kelime etmiyordum ya zaten. heyecanlıydı, mutluydu, mutluluğunu endişelerimle bozasım yoktu çünkü bir yolunu bulurduk illa, her şeyin istediğimiz gibi gitmesinin bir yolu elbette bulunurdu. mutlu gözükmesi en çok hoşuma giden şeylerden biriydi ve onu bozmak istemiyordum işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
park jimin'in kim namjoon'u
Fiksi Penggemaryazan: jikininkki prompt sahibi: ryuzakiis "ve kimsenin olmadığımı zannetmiştim babamdan sonra. kim'in namjoonu değil de kim namjoon'un kim namjoon'u. asıl kimsenin değil ds yalnızca onun olduğunu fark etmem yıllar sonrasına kalacaktı." "sonuçta par...