Söylenen her ağır sözü işiten kulakların, zamanla cırırtılarla dolu evrene gittiğini düşünürüm. Hep bir şeyler duyarlar. Belli belirsiz, varla yok arası, tırmalayan veya huzur veren şeyler. Bazen enerjisiz kalana, gözleri kendiliğinden kapanıp boşluğa düşene kadar devam eder bu duyma hali. Bazense yepyeni bir gülüşle bırakırlar duymayı. Hiçbir şeyi, hiç kimseyi duymazlar. Sağır olmak onların seçimidir ve herkes kendi seçimleriyle yaşar. Sonucunu bilse de bilmese de.
Duymama halinden hoşnut olanlar bir süre mutludurlar. Rahattırlar, yaşamları daha ferahtır. Şanslı olanlar yoluna o ferahlıkla devam ederler. Kendi istedikleri şeyleri duyana kadar. Bunu öğrenene kadar. Hayatlarının güzel anları etraflarını, koca dağları kollarına alan rüzgarlar gibi sararlar. Ne mutludur onlara. Artık, özgürdürler.
Duymama halinden hoşnut olmayanlar ise derin boşluğa düşmüşlerdir. Karanlık veya aydınlık o boşluktan atlayanlar bocalarlar. Ellerini uzatsalar sert bir yere çarpıp canlarının acıyacağından korkarlar. Gözlerini açsalar cehennemin vahşetini göreceklerinden ürkerler. Görecekleri yalnızlıklarıdır ve bu onlar için diğer felaketlerden bile daha beterdir. Vicdan yalnızken konuşur. O konuşurken bir başkasını yargılamaz, savunmaz, suçlamaz. Vicdan yalnızca kişidedir. Kişi bu muhakemeyle baş edebilirse ve bir miktar uğraşırsa düzlüğe çıkar. Fakat bu hesaplaşmaya dayanamaz ve susturmaya çalışırsa o boşluk onu sıkıştırır. Bir kasırganın ortasına düşer. Saçları dağılır, vücudu büyük bir dirençle mücadele eder. Yorgun düşer. Oysa iyidir. Ama bilmez. Vicdanın, omuzlarına bıraktığı yükler onu hamal da olsa insan yapar. Öteki türlü herkesi işiten kulaklar, kuklalardan öte bir şey değillerdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21. Yüzyıl Genci -Querencia-
De TodoBiriken sözlerimi, konuşma vakti geldiğinde paylaşırım. Sanırım o vakit geldi.