Merhem- 2

32 3 42
                                    

Bambaşka bir halin vardı 

 Farketmeden beni sardı, benliğimi benden aldı

 Bu kalp seni unutur mu?

 Bu kalp seni unutur mu, bu kalbim seni unutur mu? 

Evrencan & Deniz Kardelen- Bu kalp seni unutur mu?

Bölüm başlangıç tarihinizi buraya bırakabilirsiniiiz!

***


Canımın en içi, tek bir göz yaşına ruhumu satarım derdim, şimdi elimi kolumu kelepçelemişler gibi bir şey yapamıyorum, herzaman olduğu gibi ağlıyor ve izliyorum. Öylesine içim kanıyor ki hiçbir merhem acısını hafifletemez, hiçbir yarabandı etkenlerden koruyamaz.

Öpsem ve ağlamasan keşke her şeyden çok isterdim bunu.

 Ben seni göz yaşından bile sakınırım sevgilim, neden hala ağlıyorsun?

Böylesine harap olacak kadar mı sevdin onu? O, senin sevgini hak edecek kadar güzel bir kalbe sahip miydi gerçekten?   Peki ya sen, sen ağlamayı hak ediyor muydun bu kadar güzel severken?  

O dalıp gideceğim gözlerin ondan başkasına, bana, kimseye değmiyordu. Kalbin başkası için teklemiyordu. Dudakların, alevinde kavrulduğum  dudakların, ondan başkası için kıvrılmıyordu.

Ben bir busene, ufak bir tebessümüne susamışçasına muhtaçken o nezaket olarak bile kıvırmıyordu sana dudaklarını. Seni bu kadar kör kütük aşık eden neydi sevgilim? O alayla bakan gözleri mi? Yoksa, aşağılayıcı sözleri mi? Temiz ve güzel atan kalbine ritimini şaşırtacak olan bunlar mıydı? Her cümlem sana hislerimi kusuyor bir tanem, baksana senin için sıraya giriyor harflerim.

Dindir artık göz yaşlarını, yeter. Daha fazla dayanamayacağım yoksa. Kanlı kanatlarımı karşına getireceğim, ne kadar korksamda.

Bir yanım öyle bağırıyorki git ve merhem ol diye, öbür yanım ise onun merhemi sen değilsin aklından bile geçirme diye. Demiştim ya ikilemde kaldığımsın deniz gözlüm, taraf seçemediğim bir ikilem. Ama sorsan, olduğum durumdan isyan etmek için nefesimi bile yormam. Ben seni bende bıraktığın hisler, çaresizlikler ve acılarla sevdim. Mutluyum, bende bir yere, o kocaman yere sahip olduğun için çok mutluyum.



Şimdi izliyorum deniz gözlerindeki suları akıtan adamı, sezssiz ve üzgünce. Rüzgar onun kahve rengi ve dalgalı saçlarını  öyle ahenk ve uyumla dans ettiriyordu ki, bir başka rüzgar olup savrulasım geliyordu.

Kaldırdı kafasını ve gözlerini kapattı, boyun kaldırdı rüzgara. Sağa sola kafasını çevirirken benim olduğum merdiven kenarında durdurdu kafasını. Bense ilk defa içimde olan korkuya boyun eğmeyip olduğum yerde hareket etmeksizin durdum. Ruhum öylesine korkusuzdu ki bu ben miyim diye sorguladım içten içe. Ruhum bir ona his belirtmekten, bedenim bir ona gözükmekten korkuyordu. Ondan başka herkese korkusuzdum ama o, o çok başkaydı.

Birden denizlerini araladı ve benim yeşillerimle birleştirdi. Bu çok güzeldi. Denizlerine değmek, çok güzeldi. Gözlerini çekmeden bakıyordu, bense denizlerinde boğulmamak için olabildiğince kanat çırpıyordum. Hem çok zor hem de öyle çok güzeldi. Gözlerini tekrar kapattı ve dudaklarını yaladı, bir şey söyleyecek gibiydi. Bu ilk konuşmamız olacak sevgilim, benim hayal ettiklerim dışında. Dudaklarını aralayıp cümlesini döktü,

'Ağlıyor musun?'

Ağlıyor muyum? İşaret parmağımı büküp gözümün altını yokladım. Ağlamıştım, farkında değildim. Şaşırmamıştım ama ağlamamış olsam şaşırırdım. Benim gözlerim hiç kurumazdı ki zaten. 

Ne cevap verecektim şimdi dilim lal olmuştu, boğazıma koca bir yumru oturmuştu. Fakat artık buna bir son vermem gerekiyordu. Bir diyalog başladı ve belki bir daha hiç başlamayacak, bu nedenle kafesimi kırıp ortaya çıkmalıydım. Bu defa özgürlüğümle onunkini ihlal etmeliydim. Bencillik miydi bu, öyle olsa bile bir ona bencildim. Titreyen dudaklarımı ıslatıp dudaklarımı araladım,

  'Farkında değildim.'    

Tekrar gözlerimi sildim, tekrar tekrar doluyorlardı. Mutluluktandı bu sefer, öncekilerinden biraz farklı.

Parmaklarını gözlerine çıkartıp o da yaşlarını yok etti, ardından durdu ve anladığını belirten baş hareketleri yaptı.

Gözlerini göğe çevirdi. Derin bir nefes alırken elleriyle ceplerini yokladı. Kendini zehirleyecekti yine, sigara kullanan kişilere sorduğumda içlerini rahatlattığını söylüyorlardı, belki de doğruydu. Aradığını bulduğunda çakmağını çıkartıp ucundaki alevle sigarasını yaktı. Derin bir nefes çekip kafasını sırtını yasladığı duvara yasladı, başını yukarı kaldırıp gözlerini kapattı.

 ''Gidecek misin?'' Bu soru beni göndermek veya iğnelemek için yönelttiği bir soru değildi. Gerçekten gidip gitmeyeceğimi merak ediyordu. O gidene kadar gitmeyecektim, hep olduğu gibi. Kucağımda olan sırt çantamın fermuarını açıp kapatırken dudaklarımı ıslatıp araladım 

'Gitmeyeceğim'

Anlam veremediğim hafif bir tebessüm etti dediğim karşısında.

İkimizin bedenin bir olduğu yer, okulun biraz ilerisinde, kirli beyaz renge sahip olan bir evdi. Aslında buraya ev bile denemezdi harabeden farksızdı. Buraya sık sık geliyordu, denizlerini akıtmak için. Her üzüldüğünde bu harabeye gelir ağlaya ağlaya buraya uyum sağlardı. Ben ise, aynı amaçla burada olurdum. Ben onun için, o başkası için ağlardı. Onu izlerken ağlamamak mümkün müydü ki? Ağlarken sarsılan omuzları, boğazını delip geçen hıçkırıkları, ala boyanmış denizleri, harabeydi o burada. Tek burada gösterirdi asıl Emir'i, o küçük savunmasız çocuğu. Kimse iyi misin diye sormazdı, gözlerinin içine bakmazdı. Bir kez gerçekten baksalar anlarlardı, ne kadar acı çektiğini. Emir çırpınıyordu her soluğunda, yardım istiyordu ama görmek istemiyorlardı ki, çok bencil ve körler di.

Yaktığı izmariti ağzına götürdü, kan kırmızı larıyla birleştirip büyük bir nefes çekti. İçindeki üzüntüyü dışarı atacakmış gibi verdi nefesini. Sigara içişine bile tonlarca şiir yazabilirdim.

Sigarası bitince ağzına karanfilli sakızını attı. Ben ise o bunları yaparken öylece bakıyordum. Ellerinden destek alıp hızlıca oturduğu yerden kalktı. Gidiyor muydu? Tek bir söz etmeden.

Tam bir adım öne atacağı sırada ayağını atik bir şekilde çevirip olduğum tarafa döndürdü ardından bedenini de aynı yöne çevirdi, yaklaşıp tam önümde durdu. Elini cebine atıp içinden bir şeyi sıkıca avucuna gizledi. Ben hala anlam verememiş bir ifadeyle ne yapacağını bekliyordum. Bedenini benimle aynı hizaya getirmek için dizlerini büküp avucunu oturduğum merdiven basamağına koydu. Avucunu açıp gizlediği şeyi bıraktı ve arkasını dönüp gitti.

Arkasından bakarken yanaklarım alev kusuyordu. Kafamı yanıma çevirip bıraktığı şeye uzun uzun baktım.

-Çiğnediği sakızın pakedi ve çiğnenmemiş karanfilli sakızlar?

Selaaam!

Geldim şükür.

Böümü nasıl buldunuz?

Karanfilli sakızın büyüsü ne sizce?

Daha fazla soru sormadan kaçayım.

Sizleri seviyorum hoş ve sağlam kaın!

Öpüldünüz <3



MERHEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin