is he?

787 89 47
                                    

Mark oturduğu sandalyede rahatsızca kıpırdanırken gözlerini kafede gezdirdi. Şimdiden sıkılmaya başlamıştı, ne diye buraya geldiğini bile bilmiyordu. Yanında yüzündeki kocaman gülümsemeyle oturan Soobin onu iyice sinir ediyordu.

Donghyuck denen o aptalla buluştuğundan beri pabucu dama atılmıştı ve bu durum fazlasıyla kıskanç olan Mark'ı mutlu eden faktörlerden biri değildi. Yine de buradaydı işte, biraz merak ve biraz da öfkeyle çocuğu görmeyi bekliyordu. Belki o zaman Soobin'in haksız olduğundan emin olup onu vazgeçirmeye çalışabilirdi. Sonuçta arkadaşı için en iyisini istiyordu fakat bu kişinin Donghyuck olduğuna inanmıyordu.

Aslında, Donghyuck'un kötü biri olduğunu söyleyemezdi. Sadece konuşması, kendini beğenmiş tavırları ve bir bakıma iki yüzlü oluşuyla Soobin'e hiç uymuyordu. Ayrıca Soobin'in şıpsevdi oluşuna dayanarak birlikte bir geleceklerinin olacağını da düşünmüyordu. Zihni pozitif her şeyi çürütmeye kodlanmış gibi ikilinin olası birlikteliği üzerinde eleştiriler yaparken kolunun dürtüklenmesiyle arkadaşına baktı.

"Bak, kasanın orada."

Sonraki saniyeler Mark'ın birden kendini içinde bulduğu yoğun duygu karmaşasıyla süslenmeden önce gözlerini kasadaki kızla konuşan çocuğa çevirdi. Yaptığı bütün eleştiriler hayali bir balonun içinde toplanıp Mark'ın yüzünde patladı aniden. Çocuğu süzdükten sonra Soobin'in dediklerini haksız bulmak yerine sonuna kadar katıldığını duyumsamaya başlamıştı.

Yüzünün sadece sağ tarafını görmüş olsa da çocuğa bahşedilen güzelliği fark edebiliyordu. Sabit ve ritimli hareketlerle gözleri üstünde dans eden göz kapakları bile zarafet ve özgüven doluydu. Dağınık ama her bir teli dikkatle kendine yer seçmiş gibi duran saçları ve konuştukça öne çıkıp varlığını belli eden dudakları her bir parçasının özenle yaratıldığını gözler önüne seriyordu. Mark başının dönmeye başlamasıyla elini sandalyenin koluna koyup hızlı nefeslerini yavaşlatmaya çalıştı. Ne olduğunu anlamıyordu.

Mark'ın gözleri yavaşça çocuğun vücudunda gezindikten sonra tekrar yüzüne çıktı. Çocukla göz göze geldiğinde aniden yükselen mide bulantısının iğrenmekle uzaktan yakından alakası yoktu, bununla beraber o ana dek hissettiklerinin buz dağının sadece görünen kısmı olduğunu da fark etmişti. Donghyuck dikkatle ona baktığı için gelen titreme hissini içinde tutmak zorunda kalarak derin bir nefes aldı. İki taraf da mesafeye rağmen aralarındaki tuhaf çekimi hissedebiliyordu.

Sonunda Donghyuck yüzündeki sersemlemiş ifadeyle konuştuğu kıza geri döndüğünde Mark bir süre daha çocuğa baktıktan sonra gözlerini masada duran su dolu bardağa dikti. Bardağı almaya yeltendiğinde zangır zangır titreyen elini fark edince su içmekten vazgeçip ayaklandı. Buradan hemen gitmeliydi.

Arkadaşının söylediklerini duymazdan gelerek -kulaklarının o anki duyma kabiliyeti tartışılırdı zaten- arkasına döndü. Gitmeden önce "Gitmeliyim." diye mırıldandıktan sonra olabildiğince hızlı bir şekilde kafeden çıktı. Son kez çocuğa bakma riskini almamıştı, gözlerini çekememekten korkuyordu çünkü.

Devam edecek...

 𝗌𝖾𝗏𝖾𝗇 𝗀𝗋𝖾𝖺𝗍 𝗌𝗂𝗇𝗌  '𝗆𝖺𝗋𝗄𝗁𝗒𝗎𝖼𝗄'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin