Mark kafeyi terk edişinden sonra arabaya nasıl bindi, eve kaza yapmadan varıp nasıl kendini yatağına atabildi kim bilir. Uykunun kendine iyi gelebileceğini düşünerek yastığa koymuştu kafasını. Fakat sıcaklığını metreler öteden hissedebildiği gözler aklından çıkmıyorken uyumasına imkan yoktu, gözlerini her kapattığında gözünün önüne gelen yüz de hiç yardımcı olmuyordu.
Mark sinirle yattığı yerde doğruldu, kendisine ne olduğunu gerçekten anlamıyordu. Birini düşünmemek bu kadar zor olmamalıydı. Öyleyse
neden Donghyuck'u aklından çıkaramıyordu? Evet, çok güzeldi. Hayatında bir daha onun kadar güzel birine rastlamayacağını biliyordu. Ama neden onu düşünürken kalbi yerinden fırlayacakmış gibi oluyordu?Sanki midesinde uçuşan kelebekler vardı, Donghyuck'u gördükten sonra çıldırmış gibiydiler. Mark aniden durumun dehşetini kavradı. Midedeki kelebeklerin tek bir anlamı vardı. Aklına gelen düşünceyle kalbi bu kez korkuyla hızlanmaya başladı. Düşündüğü şey olamazdı, değil mi? Asla olamazdı. İmkanı yoktu. Gülerek tekrar yatağa uzandı. Çok saçma şeyler düşünüyordu, en iyisi uyumaktı.
Gözlerini kapadığı anda açması bir oldu ve hızla yerinden kalkarak çalışma masasına yürüdü. Sandayleye oturup bilgisayarının açma düğmesine bastığında yüzünü elleri arasına alıp ofladı. Bilgisayarının açılışını izleyerek sakinleşmeye çalıştı ama içinde bir şeyler patlıyordu ve bu onu çok sinirlendiriyordu. Daha önce böyle bir durumla karşı karşıya kalmadığından korkuyordu da aynı zamanda.
Şuan ne halt ediyordu ki? Düşündüğü şeyin olma olasılığının olasılığı bile yanlıştı, tamamen yanlış. Bu yaptığı ihanet sayılır mıydı? Bir bakışta kalbinin çarpması onun suçu muydu? Ya o güzel elleri tutma isteği? Ufacık bir temasın hayalinde nasıl da terlemeye başlamıştı elleri. Peki bunu hayal etmesi? Bu da mı ihanet sayılırdı?
Düşündükçe odanın duvarları üstüne üstüne geliyormuş gibiydi, sanki cevabı Mark'tan önce bilmek istiyorlardı. Ardından Soobin'e yetiştireceklerdi, bu da Mark'ın sonunu getirecekti. Bunu yapmak düşünceleri savuşturacakmış gibi kafasına vurdu Mark. Belki de en sonunda kafayı yemişti, bu her şeyi açıklamaya yeterdi aslında. Ama Mark delirmediğini biliyordu, en azından gerçek anlamda. Bu yüzden üç kısa tık sesinin ardından karşısına çıkan sekmeye baktı yalnızca.
Dakikalarca, belki de saatlerce gözlerini ayırmadan baktı. Hiç olmadığı kadar korkuyordu, hiç olmadığı kadar kızgındı ve hiç olmadığı kadar şaşkın hissediyordu. Aynı anda bir sürü duygunun içinde boğulmanın ne olduğunu anlamıştı şimdi. Yüzeye çıkıp kurtulmak-duygularından sıyrılmak- istiyordu ama ölümün, onun, kollarında olmanın cazipliği aklını çeliyordu.
Sonunda parmakları klavyenin üzerinde telaşla hareket ederken karşısına çıkacak sonuçları beğenmeyeceğini biliyordu. Yine de arama çubuğuna "İlk görüşte aşk mümkün müdür?" yazmaktan vazgeçmedi. Enter'a basmadan önce bekledi, bu gerçekten hiç hoşuna gitmeyecekti. Korkudan bayılabilirdi bile. Yine de bastı.
"Hasiktir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗌𝖾𝗏𝖾𝗇 𝗀𝗋𝖾𝖺𝗍 𝗌𝗂𝗇𝗌 '𝗆𝖺𝗋𝗄𝗁𝗒𝗎𝖼𝗄'
Humor*Soobin Donghyuck'u ona ayarlaması için Mark'tan yardım istiyor.*