İKİNCİ BÖLÜM
Büyük İskender, Diyojen'i birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinde bir şey ararken görür ve ona ne yaptığını sorar. Diyojen şu cevabı verir: "Babanızın kemiklerini arıyorum ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum."
Diyojen çok önemli bir noktaya gönderme yapıyordu ama anlaşılmamak insanoğlunun lanetiydi.
Tan ağarıyordu ve gece perdelerinin arasından soluk ışıklar odamı aydınlatıyordu.
Uyandığım an gözlerimin nemli olduğunu fark ettim. Uykumda ağlamış mıydım? Kafam kazan gibiydi. Yataktan çıkıp duş almak için banyoya geçtim. Havalar soğumaya başlıyordu ve kar ile oynamayı özlemiştim. Benim yaşadığım kasabaya kışları bolca kar yağardı ama şimdi şehrin göbeğinde olduğum için buradaki karlar çamurlu buzdan ibaret olacaktı. Suyun altındayken uykum açıldı ve sabah uyuşukluğunu üzerimden attım. Daha fazla oyalanmadan bornozumu üzerime geçirdim.
Islak saçlarımı kahverengi havluya sardım ve mevsime uygun bordo kazağımı dolaptan çıkardım. İşe gitmeden önce okula gitmeliydim çünkü daha fazla devamsızlık yapamazdım.
Telefonuma gelen bildirimle duraksadım. Bir haber sitesinden gelmişti. Son zamanlarda bu konuyla ilgili o kadar çok haber çıkmıştı ki, hangisinin gerçek haber olduğunu bilemiyorduk. *Portal hakkında yeni bir açıklama yapan bilim insanına ait görüntüler vardı şimdiki haberde.
(*Şehir kapısı, şehir girişi. Portal, geçmişin, şimdinin veya geleceğin başka bir dünyasına, başka bir farkındalığa ya da başka bir evrene geçiş için açılan kapıdır.)
Bundan neredeyse on yıl önce okyanusun derinliklerindeki bir mağarada portal bulundu. İlk zamanlar basınçtan dolayı derinlerde fazla araştırma yapamayan dalgıçlar, yıllar geçtikçe gelişen teknoloji ve ekipmanla derinlerde daha uzun süre kalmayı sağlayabilmişti. Birçok kaynakta bahsedilen ama kanıtlanamayan portal bulunduğunda gündeme bomba gibi düşmüştü. Diğer ülkelerden araştırmak için gelen bilim insanları o günden beri bu portalın nereye açıldığını merak ediyordu. Herkes bu konu hakkında farklı bir fikir ortaya atarken, bilim insanları geri planda kalıyordu. Bilgi karmaşası ortada kol gezerken onlar sadece bekliyorlardı. Ya da biz beklediklerini sanıyorduk.
On yıl olmuştu ve hâlâ bir kapı mı bilen yoktu. Son on yıldır merakına yenilip araştırmak için portaldan geçen tüm bilim insanları bir daha geri dönmemişti. Bana sorarsanız o bir kapı değil, kara delikti. İçine giren herkesi yutuyor ve belirsizliğe sürüklüyordu. Yeni bir dünyaya açıldığı falan da yoktu.
Kahvaltı hazırlamaya üşendiğim için sabah öğünümü sandviçle geçiştirme kararı almıştım. Demlediğim çayın dumanı tüterken küçük bir yudum aldım. Evin sessizliği üzerime çöküp beni bunaltmasın diye sakin bir müzik açtım telefondan. Televizyonu açmak istesem bile izlemeye başlarsam fazla zaman kaybedeceğimden salona girmedim. Yemeğimi yiyip dişlerimi fırçalarken gözüm omuzlarımdan aşağı dökülen saçlarıma kaydı, banyo yaptıktan sonra hep kabarırlardı ve yine öyle olmuştu.
Kabarmalarından rahatsız olduğum saçlarımı düzleştirdim ve ocağın altını kapattığımdan emin olarak evden ayrıldım.
Ev o kadar boş ve hissizdi ki bana arkadaş olacak küçük bir dost sahiplenmek istiyordum ama bu hengamenin arasında ona vakit ayıramamaktan korkuyordum. Bu soğuk günlerde sokakta aç olan birçok hayvan vardı ve barınaklar hepsine yeterli gelmiyordu. Cins hayvanlara onca para verip satın alan ama sokak hayvanlarının yüzüne bile bakmayan insanlar vardı. Bu insanlar kendilerini 'hayvansever' olarak adlandırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANTARES
Fantasy"Dünya'da yıllardır süregelen bir düzen var. Sen o düzeni bozmak için gönderildin."