Baekhyun en azından beş dakikadır uyanıktı ama değil yataktan kalkacak, gözlerini bile açacak gücü yoktu.
Başı zonkluyor, midesi bulanıyor, tüm vücudu tir tir titriyordu, üstelik ağzında iğrenç bir pas tadı vardı.
Hatırladığı son şey, Japonya'da düğün pastalarının kesildiği sırada en yakın arkadaşı Irene ve çiçeği burnunda kocası Yoongi'nin şerefine kadeh kaldırdığıydı.Gözlerinin önünde su gibi akan şampanyaya ve garsonun kel kafasına dair görüntüler de vardı, ondan sonrasıysa âdeta bir sis bulutunun ardmdaydı.
Baekhyun hafifçe yutkunmaya çalıştı. Aslında hemen banyoya gitmesi gerekiyordu ama bu, yataktan kalkması yani kımıldaması gerektiği anlamına geliyordu.
Baekhyun yavaşça gözlerini açtı ve küçük, sık nefesler almaya başladı. Oh, şu ana dek gayet iyi gitmişti. Etrafına bakınmaya çalıştı. Odayı hatırlar gibi oldu. Tamam, Japonya'daki moteldi bu.
Üzerinde bir şey yoktu.
Takım elbisem, diye düşündü.
İnleyerek yatakta hafifçe kımıldandı ama hareketi başının zonklamasını arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Yine de insanüstü bir gayretle yatağın kenarına kadar gelebildi. Ya doğrulacak ya da ölecekti. Mesanesi iyice dolmuştu. Göle dönmüş bir yatakta ölü bulunmak istemiyorsa kalkmak zorundaydı. Tuvaletini yapıp ölmekten başka bir amacı yoktu. Yavaşça doğrulup kalktı.Yatağın ayakucunda, pike karmakarışık bir yığın oluşturmuştu. Çarşaf yerdeydi. Kaşlarını çattı, yığının üstünden atlayamazdı, yanından dolaşmak için büyük bir çaba harcadı. Bu arada karda kalmışçasına üşüyordu. Yarı yolu kat etmişti ki, nedenini anladı.
Çırılçıplaktı. Duraklayıp ağır ağır döndü ve odayı kolaçan etti.Peki, pijamaları neredeydi? Başının ağrısıyla gözlerini kıstı. Allahtan annesi bura da değildi, yoksa dünyayı Baekhyun'a dar ederdi.
Ayaklarının altındaki banyonun karo döşemesi buz gibi soğuk gelince içi titredi. Hızla klozete yöneldi. Klozetin kapağını kaldırır kaldırmaz boğazından korku dolu bir çığlık söküldü. Klozetin suyunun içinde bir buket çiçek vardı!
Güçlükle eğildi ve Irene'ın gelin buketini alıp çöpe fırlattı.
Tanrım, tek isteği bir an önce temizlenip, kendine çeki düzen vermek ve ilk uçağa atlayıp evine dönenmekti. Daha sonra, midesinin bulantısı geçince çılgın anılarını hatırlama işine dönebilirdi.Baekhyun işini bitirdikten sonra banyo kapısındaki boy aynasında kendini incelerken kaşlarını çattı. Kendini tanıyamıyordu.
bakındı. Sol kalçasında tuhaf kırmızılık vardı.İyice eğilip baktığında donup kaldı. Kırmızılık irice bir kalp şeklindeydi. Aynaya yaklaşıp kalbi inceledi. Kalbin içinde kelimeler yazılıydı.
Havluyu alıp ıslattı ve kırmızılığı silmeye çalıştı ama birden canı yanınca durakladı. Havlu elinden kaydı, parmaklarıyla dokunmaya çalıştı. O bölge oldukça hassastı. Kabul etmek istemese de bunun tek bir açıklaması vardı.
"Oh. Tanrım. Dövme bu. Bir dövmem var."
Aynaya âdeta yapışıp kelimeleri okumaya çalıştı ama ters yansıdığı için çözmesi epeyce zamanını aldı.
Baekhyunnie Wonho'yu seviyor mu?
"Wonho. Wonho da kim?"
Söylediklerini algılayabilmesi için aynı sözleri birkaç çığlık eşliğinde tekrarlaması gerekmişti. Ancak ne kadar tekrarlarsa tekrarlasın, Wonho ismi beyninde herhangi bir çağrışım yapmıyordu.
"Yüce Tanrım... Popomda tanımadığım bir adamın ismi var!"
İnleyerek dövmeyi çılgınca ovalamaya çalıştı. Tanrım, yeterince ovalarsa yok olur muydu? Olmazdı, yok olmazdı. Bu gerçek bir dövmeydi, gerçek dövmeleri yok edemezdiniz.
"Hayır, bu olamaz." diye sızlandı ve aynı anda odada birinin dolaştığını işitti.
Yere attığı havluyu kaptı ve yarım yamalak sarınıp kapıyı ya vaşça açtı. Yüreği nerdeyse ağzındaydı. Ancak kapıyı açınca hissettiği korku bir saniye öncekiyle kıyaslanamazdı bile. Çığlık dahi atamadı. Birdenbire hayatında gördüğü en iri yarı adamla burun buruna gelmişti. Kapı gibi yapılı, geniş omuzlu adam uzun parmaklarını kısa saçlarından geçirdi. Saçları kömür karası, gözleri durgun kahve yandan gülümsemesi özür diler gibiydi.
Yüz hatları düzgün ve çarpıcı olmasına karşın, biraz da sevimli görünüyordu.
Ancak Baekhyun'un çığlık atmasına neden olan asıl şey bambaşkaydı. Adam çırılçıplaktı!
"Bana zarar verme! Çantam orada... Yani orada bir yerlerde. Onu al! Her şeyimi al, sadece, lütfen bana zarar verme!"
Adam gülümsedi ve manalı bir ifadeyle dönüp yatağa baktı.
"Tatlım, dün gece zaten bana sahip olduğun her şeyini verdin..."Baekhyun havlunun önünü boğazına kadar çekti ve kızgınlıkla adama baktı.
"Ne demek istiyorsun?"Adam Baekhyun'a dönüp güldü.
Baekhyun hemen banyoya girip saç fırçasını kaptı ve bıçak gibi tutup adama doğrulttu. Gözbebeklerinin bir misli büyüdüğünün farkında bile değildi.
"Yalan söylüyorsun. Benden uzak dur, seni sapık!"Adam bir anda Baekhyun'u kollarının arasına aldı ve dudaklarına seksi bir öpücük kondurdu. Baekhyun adamın dudakları dudaklarına değer değmez, bunu daha önce de yaşadığını anımsadı. Adamı olanca hızıyla ittirmesi gerektiğini biliyor ama yapamıyordu. Neyse ki adam hemen geri çekildi. Eline temiz bir havlu alıp Baekhyun'un sırtını kurulamaya koyuldu. Sanki daha önce bunu binlerce kez yapmışçasına rahat ve doğal davranıyordu.
Baekhyun kendini çabuk toparladı ve dönüp adamın elinden havluyu kaptı.
"Kimsin sen?"Adamın gülümsemesi bir anlığına durakladı, Baekhyun'un gözünün önüne düşen ıslak bir tutam saçını kulağının gerisine itti.
"Sapık falan değilim tatlım. Senin kocanım... Ve sen de benimsin."Wonho
Baekhyun🍒
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad things • wonho,baekhyun✓
Short Story"Yalan söylüyorsun. Benden uzak dur, seni sapık!" Wonho bir anda Baekhyun'u kollarının arasına aldı ve dudaklarına seksi bir öpücük kondurdu. Baekhyun kendini çabuk toparladı ve Wonho'dan uzaklaştı. "Kimsin sen?" Wonho'nun gülümsemesi bir anlığına d...