"Nasıl? Benim hakkımda ne bilebilirsin ki?"
Wonho gülümsedi. "Sen anlattın. Küçük bir oğlanken palyaçolardan korktuğunu ya da annen tabağına tavuk ciğeri koyduğunda çaktırmadan masanın altından kedinize attığını da biliyorum. Veya normalde örümceklerden ödünün koptuğunu ama yine küçükken kuzenini kurtarmak için kendini hiç düşün meden örümceği tutup pencereden attığını..."
"Tanrım yeter!" diye inledi Baekhyun elleriyle yüzünü kapatarak.
"Nasıl bu kadar çok şey anlatmış olabilirim? Dahası bütün bunları nasıl olup da hatırlayamıyorum?"Wonho birden onu kollarının arasına almak istedi ama bunun için uygun zaman olmadığına karar verdi. Bu kadar yolu, onu anlık bir dürtüyle yapmışlar gibi görünen evliliklerinin yürüyeceğine dair ikna etmek için gelmişti. Baekhyun işbirliği yapmaya yanaşmazsa bunu başarması mümkün değildi.
"Bilmiyorum" dedi Wonho. "Bildiğim tek şey buna dair şans vermemiz gerektiği."
"Buna ihtiyacım var Baekie ve sanırım tam olarak farkında olmasan da senin de ihtiyacın var. Aksi takdirde evet demezdin."
"Baekie değil," diye mırıldandı "Byun Baekhyun".
"Ama kalçanda Baekkie yazılı."
Baekhyun'un gözleri öfkeyle kısıldı. "Bir beyefendi öylesine düşüncesiz bir hareketi bana hatırlatmazdı."
Wonho daha fazla dayanamadı.
"Beyefendilerin canı cehenneme Baekhyun. Ben sadece senin kocanım, bir beyefendi olduğumu falan iddia etmedim."O sırada taksi birdenbire durdu.
İkisi de dönüp dışarıya baktılar ve bu kadar çabuk ulaşmış olmalarına şaşırdılar.
"Geldik galiba." diye mırıldandı Wonho ve şoföre parayı uzattıktan sonra bir eliyle valizini aldı, diğer eliyle de gönülsüzlüğü her halinden belli Baekhyun'un elini tuttu.Taksi hızla uzaklaşırken kaldırımda bir süre dikilip Baekhyun'un bütün çocukluğunu ve ergenliğini geçirdiği eve baktılar.
"Hazır mısın?" diye sordu Wonho.Baekhyun başını iki yana sallarken Wonho'nun koluna yapıştı. "Bunu yapamam. Lütfen! Seni durdurmak için yapabileceğim bir şey yok mu? Anlamıyor musun, bu haber annemle babamı mahvedecek!"
"Kahretsin Baek, yirmi yedi yaşındasın. Hâlen ne yapıp yapmayacağına annenle babanın karar vermesine izin verdiğini mi söylüyorsun?"
"Elbette hayır ama.."
"Öyleyse mesele yok." dedi Wonho ve Baekhyun'un elinden tutup merdivenlere doğru pek de nazik olmayan bir şekilde çekiştirdi. Dış kapıdan girip avluya çıktılar.
Baekhyun'un bedeni hareket halindeydi ama beyni âdeta uyuşmuştu. Sürekli olarak bunun bir kâbus olduğunu ve bir anda uyanacağını düşünüp duruyordu. Ancak babasının sesini işitince hiç bir şekilde kaçışı olmadığını anladı.
"Oh Baekhyun! Bugün seni görmeyi ummuyordum hayatım!"Baekhyun bacaklarının zangır zangır titrediğini hissetti. Ancak Wonho'nun elini tutan elinin kasıldığını fark edince onun da kendisi kadar gergin olabileceğini düşündü.
Baekhyun başını iki yana sallarken içini çekti. Acaba Wonho'ya başka neler anlatmıştı?
Hyojong küçük, büyük, tomurcuk halinde veya açmak üzere bir sürü gül bulunan ağacın önünde diz çökmüştü. Kayısı rengindeki çiçeklerin görüntüsü kadar kokusu da muhteşemdi.Hyojong nihayet ayağa kalktı ve pantolonunu silkeledi. Oğlunun yanındaki uzun boylu genç adamı şöyle bir süzdü, küçük valizine ve Baekhyun'un yüzündeki gergin ifadeye birkaç saniye baktı. Neler olduğunu merak etmişti.
"Pantolonumun dizlerini ne hale getirdiğimi görürse, annen kriz geçirir." dedi sonunda gülümseyerek ve Wonho'ya elini uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad things • wonho,baekhyun✓
Short Story"Yalan söylüyorsun. Benden uzak dur, seni sapık!" Wonho bir anda Baekhyun'u kollarının arasına aldı ve dudaklarına seksi bir öpücük kondurdu. Baekhyun kendini çabuk toparladı ve Wonho'dan uzaklaştı. "Kimsin sen?" Wonho'nun gülümsemesi bir anlığına d...