Masasındaki telefon birden çalınca Baekhyun kafasını meşgul eden bir dizi düşünceden kurtuldu.
"Turner sigorta şirketi, buyrun. Oh merhaba bayan Peabody. Evet, mesajınızı Bay Turner’a ilettim. Hayır, maalesef henüz toplantıdan dönmedi. Elbette tekrar aradığınızı bildiririm.
Hayır efendim, sizi oyalamıyorum. Elbette, sizin yoğun çalıştığınızı biliyorum. Hayır, efendim, yalan söylemek elbette hiç de kibar bir davranış değildir. Peki, Bayan Peabody, aradığınız için teşekkür ederim.”"Bayan Peabody hâlâ durumu kabullenemedi galiba.”
Baekhyun mesai arkadaşı Jennie'ye dönerken sıkıntıyla iç geçirdi. “Ne sanmıştın?”
Jennie güldü. “Oh, neredeyse unutuyordum. Sen öğle yemeğindeyken annen aradı.”
Baekhyun gözlerini yuvarladı. Annesi ne istiyor olabilirdi? Irene'ın düğününden döndüğünden beri annesi yeterince arayıp sorularını art arda sıralamıştı. Dudaklarını büze büze kimlerin katıldığından, düğün salonunun nasıl göründüğüne, ne ikram edildiğine kadar hemen hemen her şeyi öğrenmişti.Telefonu eline alıp evlerinin numarasını tuşladı. İkinci çalışta babası telefonu açınca Baekhyun gülümsedi.
“Selam baba, benim. Jennie annemin aradığını söyledi de. Evde mi?”“Evde canım. Mutfakta alüminyum folyo ütülüyor.” dedi babası. “Çağırmamı ister misin?”
Baekhyun bir an gülmemek için kendisini zor tuttu. Annesinin cimriliği dillere destandı. Oysa babasının bir sürü parası vardı. Zaten evleri ve yaşam tarzları ne denli varlıklı olduklarını gösteriyordu ama buna karşın annesi bir gün meteliksiz kalacaklarmışçasına her kuruşun hesabını yapardı.
Alüminyum folyoları her kullanıştan sonra, artık özelliğini kaybedene dek yıkayıp ütülemesi de onulmaz cimriliğinin göstergelerinden biriydi. Baekhyun annesinin bu garip adetlerini uzun zaman önce kabullenmişti, babasıysa sadece tek çocukları olan Baekhyun'un annesine benzememesi için dua etmekle yetinmişti.
“Bekleyebilirim baba. Niçin aradığı konusunda bir fikrin var mı?” diye sordu ve anında babasının güldüğünü işitti.
“Hayır ama galiba Irene'ın annesi ile konuştuktan hemen sonra seni aradı.”Birden bire Baekhyun'un yüreği ağzına geldiyse de hemen kendini yatıştırmaya çalıştı. Hayır, paniklemesi için bir neden yoktu.
Baekhyun Irene ile birlikte düğünden ayrıldığı sırada gelinle damat çoktan gitmiş olmalıydılar. Baekhyun'un ahizeyi tutan parmakları kasılmıştı. Offf, keşke o gece olanları hatırlayabilseydi. O zaman kendini daha rahat hissederdi.Baekhyun babası oradan buradan bir şeyler anlatırken aklından geçen düşüncelere engel olamıyordu. Düşüncelerinin her biri de Wonho'ya çıkıyordu. Onu son gördüğünde motel odasında üstünde bir pikeyle çıplak bir halde Adonis gibi yatıyordu. Baekhyun son dört gündür, motelden ayrılmasa, kalsa ve Wonho'nun uyanmasını bekleseydi, neler olurdu diye düşünmeden edemiyordu. Bunları düşünmesine düşünüyordu da, sonuç olarak hep o motel odasından ayrılmakla en doğru hareketi yaptığına karar veriyordu. Aynı zamanda önünde sonunda evliliği iptal ettirebilmek için bir avukatla görüşmek zorunda olduğu sonucuna varıyordu. Elbette hiç bir şekilde yaptığını hatırlamadığı bir sözleşmeyi muhafaza edecek değildi.
Baekhyun içini çekti. Hatırladığı tek bir şey vardı, o da hayatı boyunca gördüğü en muhteşem erkekle ağır çekim sevişmeleriydi.
İşte en fazla unutulması gereken anlar da bunlardı.“Annene bu konunun onu ilgilendirmediğini söyledim ama anneni bilirsin.”
Baekhyun gözlerini kırpıştırdı. Babasının ne dediğini işitmemişti bile. “Hımmm... Oh... Evet, sanırım öyle baba.” diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad things • wonho,baekhyun✓
Cerita Pendek"Yalan söylüyorsun. Benden uzak dur, seni sapık!" Wonho bir anda Baekhyun'u kollarının arasına aldı ve dudaklarına seksi bir öpücük kondurdu. Baekhyun kendini çabuk toparladı ve Wonho'dan uzaklaştı. "Kimsin sen?" Wonho'nun gülümsemesi bir anlığına d...