Bölüm 4

139 16 23
                                    

Baekhyun itiraz etmeye fırsat bulamamıştı, bir iki saniye sonra da itiraz etmeyi unutmuştu. Wonho'nun parfümü, dudaklarının ılıklığı aklını başından almıştı.

Wonho başını geri çektiğinde Baekhyun inledi.
Wonho ise açıkça gülmemek için kendini güçlükle tuttu. Onu öp­tüğü zaman kendisine karşı koyamadığının farkındaydı. Yatakta mükemmel bir uyumlarının olduğunun da. Aynı zamanda onun korktuğunun da bilincindeydi.

Aslında o güne dek kendisi de bi­riyle evlenme fikrinden korkardı. Ancak o otelin barına girip de onu poker masasının üstünde dans ederken gördüğünde aklı başından gitmişti. Elinde gelin buketine benzer bir buket çiçek tutu­yor ve geriden gelen müziğin ritmine göre dans ediyordu. Ardın­dan buketi geriye doğru fırlatmıştı.

Wonho ilkin çiçeği yakalamıştı, sonra da düşmek üzere olan Baekhyun'u. Ciddi bir adamın eve götürüp ailesiyle tanıştırabileceği birine benzemiyordu. Öyle evcil bir tipmiş gibi de durmuyordu. Ancak Wonho onu yakaladığında, bir çığlık atmış ve iri kahverengi gözleriyle dönüp ona bakmış, sonra da bir kahkaha koyuvermişti.

Wonho neler olduğunu bile anlayamamıştı. Onun gözlerinden gözlerini ayıramamış, sabahın dört buçuğunda kendini mihrabın altında bulmuştu. Hayır, madem evlenmişlerdi, evliliklerine ciddi anlamda şans tanıyacaklardı.
“Söyler misin, burada ne arıyorsun? Şayet sorun çıkarmaya geldiysen, inan bana...”

Wonho parmağını Baekhyun'un dudağına bastırdı ve başını iki yana salladı.
“Şşşşh, sevgilim. Ben sorun falan çıkarmam. Sevişirim. Ha­tırlamadın mı?”

Baekhyun birden bacaklarının titrediğini hissetti. Tamam, her şe­yi hatırlamıyor olabilirdi ama onun bedeninin ağırlığını değil hatırlamak hâlen bedeninin üstündeymişçesine hissediyordu.
“Tanrım, lütfen insaflı ol...”

Wonho kolunu Baekhyun'un omzuna attı ve onu kendilerini bekleyen taksiye doğru yönlendirdi. “Merak etme, insaflı olaca­ğım, hatta senin minik kalbinin arzu ettiği her şeyi gerçekleştire­ ceğim.” diye fısıldadı Baekhyun'un kulağına ve taksinin kapısı­nı açıp onun binmesini bekledi.

“Nereye gidiyoruz?”

“Uçağımız yarından sonraki gün kalkıyor. Bu durumda fazla zamanımız yok...”
Uçağımız mı? Baekhyun birden midesinin bulandığım hissetti.
Yarından sonraki gün mü? Tanrım kendini neyin içine sokmuştu.
Bu berbat durumdan kurtulmasının bir yolu olmalıydı.
“Ne için fazla zamanımız yok?”

Wonho yanına oturup taksinin kapısını kapattı ve dönüp Baekhyun'un yüzüne baktı.
“Ailenle tanışmak için tabii. Eşyalarını toplaman için. Yani, bilirsin, bu tür şeyleri için zaman gerekir.”
Ailesi mi? Yüce Tanrım bana acı! Baekhyun  ağzını açamadan Wonho öne eğildi ve şoföre Baekhyun'un anne babasının evinin adresini verdi.

Baekhyun şaşkınlıkla evlendiği yabancıya baktı.
Yakışıklı olabilirdi ama belli ki düzenbazın biriydi. Yoksa nasıl olup da annesiyle babasının adresini bilebilirdi? Baekhyun, onun yanın­dan uzaklaşıp kendisini arabanın diğer köşesine sıkıştırdı. Dönüp Wonho'ya bu kez korkuyla baktı.

“Onların nerede yaşadıklarını nereden biliyorsun?” diye fısıl­dadı, her geçen saniye daha da dehşete düşerek.

"Sen söylemiştin.”

“Söylemedim!”

Wonho güldü. Baekhyun'un huzursuzluğu hoşuna gitmeye baş­lamıştı. Dört gün boyunca kendisine cehennem hayatı yaşattığına göre, onun da biraz sıkıntıya düşmesi son derece adildi.

“Evet, söyledin. Sadece bu kadar da değil, birçok şey söyle­din. Mesela...” diye mırıldandı Wonho ve Baekhyun'un kulağına eğildi.

Baekhyun onun kulağına fısıldadığı sözleri işitince gözlerini kocaman açtı. Yüzü kızarmış, eli ayağı boşanmıştı.
“Ben öyle bir şey söylemedim.” diye fısıldadı karşılık olarak.

bad things • wonho,baekhyun✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin