Bölüm 2: Emanet
Bölüm Şarkısı Cem Adrian: Keskin7 yıl önce
Her insanın bir yolu vardı fakat bizimki hep yokuş yukarıydı.
"Hazan'ım." Yüzümü yasladığım göğsünden kaldırarak gözlerine baktığımda, buz mavisi gözlerindeki gördüğüm yansımam o kadar çok hoşuma gitmişti ki. Sıcak nefesini yüzümde hissettiğim için miydi, bilmiyorum kalbim yine deli gibi atıyordu. "Efendim." Dedim heyecanımı bastırmaya çalışırken. Sadece onun yanında çocuklaşan ruhumu sarıp sarmalamıştı. Sonra yaralarımı, acılarımı, çocukluğumu. "Hadi gidelim hava kararmadan." Dedi, tam aksini istediğini belli ettiği sesiyle. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Hava kararmak üzereydi. Okul çıkışından beri yan yanaydık fakat onun yanında saatler bana asla yetmiyordu. Babam gelmeden önceki son saniyeye kadar yanında kalmak istiyordum.
Oturduğumuz mahalleyi üsten gören bir tepeye gelmiştik. Hafif uçurum sayılabilecek kayalıkları vardı. Uzaktan normal görünen mahallemizin içindeki cehennemi sadece içinde yaşayanlar biliyordu.
Gözleri yeniden onunla buluşturduğumda çeneme dokundu. "Bir gün seni o cehenneme değil, kendi evimize götüreceğim günlerde gelecek." Derken eğilip çenemle dudağım arasındaki noktaya dudaklarını bastırdı. "Aksel." İsmini duymasıyla yaramaz bir çocuk gibi gülümsemişti. Öyleydi. Tam bir baş belasıydı. On beş yaşında bir çocuk olması gerekirken her an patlamaya hazır bir bomba gibi ortalıkta dolanıyordu.
Aslında o çöpten kentimize ait biri değildi. O çöplük kentin sahibiydi. Babası Fatih Ecran mahallemizi her türlü yasa dışı işini yapabileceği bir çiftlik gibi kullanıyordu. İçindeki birçok kişi onun paralı askeriydi. Babam dahil. Aksel Ecran da o paralı askerlerin ilerideki sahibiydi. Hafifçe yutkundum. Onu bu hayatın içinden nasıl çekip alabileceğimi bilmiyordum. Kendimi nasıl kurtaracaktım ki? "Ne oldu?" dedi aniden asılan suratımı fark edip, es geçmeyerek. "Hiç." Derken omuz silktim. "Hadi babam gelmeden eve bırak beni."
Yaslandığım göğsünden tamamen ayrılıp ayağa kalktığımda okul eteğime yapışan birkaç kurumuş ot parçasını elimle silkeleyip elimi ona uzattım. Hafifçe doğrulup dirseklerinin üzene yaslandı. "Hadi Aksel Ecran." Yüzünü omzuna doğru yatırıp, ciddi bir şey söyleyecekmiş gibi bir ifade takındı.
"Kaçalım mı?" Öylesine bir şeymiş gibi ağzından düşen cümleyi, aslında öylesine söylememişti. Beni hiçbir zaman bırakmak istemezdi. Evim dediğim cehenneme her girdiğimde çıkışımın olup olmayacağını bile bilmeyerek bırakıyordu. Babam, iyi biri değildi. İyi bir baba asla değildi. Çok severek evlendiği annemi beni doğururken kaybettiği için, benden nefret ediyordu. Bir gün ya beni öldürecekti ya da kendisini.
"Aksel." Diye mırıldandım elim, onun elimi tutmasını beklerken. Aslında o elimi sımsıkı tutuyordu. Fakat ben hala babamı bekliyordum. "Ben ciddiyim." Dedi, oturur bir vaziyet alıp, elimi avuç içlerine alıp. "Biliyorum." Diye fısıldadığımda, avuçlarımdan öpmüştü. "Fakat daha on beş yaşındayım. Sen beni mahalleden çıkarmadan babam bizi bulur ve hiçbir şey yapamayız. Reşit değiliz bile."
"Baban hiçbir şey yapamaz. Babam onu parayla susturur." Babamı tanımıyordu. Eğer derdi para olsaydı, babasının gönderdiği en pis işlerle uğraşmazdı. Onun tek derdi beni öldürmeden önce kendisini öldürmekti. "Beni satın mı alacaksın?" Sesim kırgın çıkmıştı. Fakat ona değil babamaydı kırgınlığım. Elimi ellerinden çekip çantama uzandım. Ona arkamı dönüp yürümeye başladığımda "Hazan." Demişti afallamış bir şekilde. "Ben öyle demek istemedim." Hemen ardımdan ayaklanıp peşimden yürümeye başladığında gözlerimden düşen yaşları hızlıca silmeye çalıştım fakat nafileydi. İçim öyle bir acıyordu ki! Hayatımdan nefret ediyordum, Kendimden nefret ediyordum.