song|ruelle-carry you
Yüreğimi ısıtan o geceden sonra, bilmeydim artık. Jimin söylenenin aksine dikenli bir çiçek değildi sadece, parmak uçlara batan sivri dikenleri ancak öfkeliyken çıkar ve kanatırdı bizi. O öfkeliyken nasıl yıkıcıysa, sakinken o denli yapıcıydı. Jimin gülümsediğinde, dikenleri kırılırdı. Sadece görmek istersek onu, dokunmak istersek çiçeğine, biraz da anlarsak, işte o zaman açılan yaraların bi önemi kalmazdı.
İzi kalan yara bana yeni bir sancı bıraktı, ama canımı yakmadı.
Tatlı bir sancıydı, öyle ki yine yaksın istedim canımı. Aklımı yitiriyorken onun yanında, beni bakışlarıyla hipnoz ediyor, doğrularımı, yanlışlarımı süpürüyor, zamanı bana unutturuyorsa üstelik, karşı koyamıyordum ona. Ona yeniliyordum yavaş yavaş, sonunu bilmediğim bir savaşa giriyordum.
Cesaretliydim belki, ama korkuyordum. Jimin benim arkadaşım olabilir miydi? Sanmıyordum, hiçbir arkadaşım bana onun gibi bakmamıştı. Arkadaşlar birbirlerine o kadar güzel bakmazdı.
Arkadaşlık farklıydı, o ise bambaşkaydı. O yan komşum, göğsündeki kopan fırtınaların sebebi, sabah uyandığımda aklına gelen ilk kişiydi.
Korkuyordum. Bunu nasıl yapıyor, nasıl daha bir hafta öncesine kadar sadece adını biliyorken şimdi utanmadan aklına giriyor, yüzümdeki sabah tebessümünün sebebi oluyordu?
Okulla gitmek için yatağımdan dogruldum, ve ilk iş olarak saate baktım. Bu sefer tam istediğim vakitte uyanmıştım. Düzenimin tekrar yerine gelebilmiş olması içimi rahatlattı. Yataktan kalkıp, yüzümü yıkamak için tuvalete gittim. Odamın tam karşısındaki tuvalete girdiğimde aynada gördüğüm hafif şismiş gözlerime ilk kez tanık oluyordum.
Ben asla uykusuz kalmazdım. Ben asla bu şekilde sişmiş, uykusunu alamamış gözlerle sabaha uyanmazdım. Tanrım ben hiç sabah sabah aklımda ona yer açmazdım. Park Jimin'i düşünmezdim.
Kendime gelmek için yüzümü yıkamaya yelteneceğim an yanağımdaki yara bandına takıldı dalgın bakışlarım. Düşünmeden yara bandını yavaşça çıkardım, çıkarıp atmak istedim ama yapamadım. Bir güç beni onu atmaya engel oldu.
Onun bana verdiği bu basit yara bandını atamayacak kadar ne geçmişti ki aramızda, ne yapmıştı da Park Jimin, benim için getirdiği bu yara bandını atamıyordum?
Neden yapamıyordum? Derin bir nefes aldım, daha fazla büyütmeye gerek yoktu. Sadece nankör biri olmadığım için atamıyordum. Tuvaletten çıkıp yara bandını içine küçük değerli eşyalarımı koyduğum asker yeşili kare şeklindeki kutunun içine attım. Ağzını kapatıp, yerine geri koyduktan sonra yüzümü yıkamak için tuvalete geri gittim.
O sırada annem uyandığımı kontrol etmek için adımla seslenmişti. Bu sefer kaçışım yoktu, bu sefer o özenle hazırladığı kahvaltı masasına oturacaktım. Fazla oyalanmayıp, yüzümü yıkadıktan sonra odama geçtim. Ütülenmiş okul kıyafetlerimi üzerime giyerken bile aklımda o vardı.
Ben ütülenmiş, üzerinde en ufak bir leke olmayan okul formamı giyiyordum, o ise salaş gömleğini zar zor düğmeliyordu, benim annemin özenle taktığı kravatımı, giyme zahmetine girmiyor, ütülenen kumaş dar pantolonumu her zaman temiz tutarken, onun böyle bir amacı olmadan dizleri yırtık kotlarını giyiyordu. Ben saçlarımı düzenli tutmak için her sabah çabalarken, o salaş bıraksa bile güzel duruyor. Sayamadığım kadar fazla fark varken aramızda, ben onunla gecenin bir vakti kahve içiyor, sohbet ediyordum.
Tanrım ben ne yapıyordum?
"Jeongguk hadi! Bu sefer kahvaltı yapmadan okula göndermeyeceğim seni bilesin." Annem kapımın ardından seslendiğinde düşüncelerimi dağıttım, çoktan üzerimi giymişken,"Tamam anne, saçlarımı tarayıp geliyorum." diye yanıtladım annemi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sillage | jikook
FanficYüreği kanayan bir çocuk tanıdım, ne zaman deşsem yarasını bende kanadım. 25\05\20 25\10\20