Bir insansandan etkilenme süresi kaç saniyedir ya da hoşlanma veya aşık olma? Bunlar hakkında hiçbir bilgim yok çünkü daha nasıl olduklarını deneyimlemiş bile değilim. Emin olduğum tek bir şey varsa o da Taeyong'dan nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde etkilenişimdir. İki gündür penceremin önünde yiyip içebilecek kadar etkilenmiştim ve bu durum beni fazlasıyla korkutmaya başlamıştı bile.
Bu yeni evimde birinci haftam ve Taeyong ile tanışmamız üzerinden geçen üçüncü gündü. Yine penceremin önündeyim fakat bu sefer elimdeki kitapla bakışıyordum. Nedense kafamı bir türlü kitaba verememiştim, en sonunda pes edip okuyamamayı bıraktım ve açık olan camdan dışarıya doğru uzandım. Tam karşımda onun penceresi vardı ama ne camı ne de perdeyi açıyordu. Aşağıya bakıp atlamayı düşündüm, ailem dışında kimler üzülürdü yada en fazla ne kadar üzülürlerdi? Taeyong'u düşündüm, acaba beni sevebilme ihtimali var mıydı ya da rafı verdiğinde her şey sona mı erecekti?
"Yine onu mu gözetliyorsun?"
Jaehyun'un sesi odamda yankılandığında tavrına gülüp pencereyi kapattım. Her geldiğinde beni böyle görüyordu, çok haklıydı.
"İki gündür sesleniyorum ama duymuyor, hain. Tutmayacaksa neden söz veriyor?"
"Söz vermedi ki. Adam yan komşun, Ten. Annem kek yapmış size de gönderdi deyip gidebilirsin, sen bunları düşünebilecek kapasitedesin. Kendine gel."
Kaşlarını çatmış yakınırken gülümseyerek onu izliyordum. Ne sevimli bir çocuktu, sinirlenince bile sevimli olabiliyordu. Elimin altındaki masada duran fotoğraf makinesiyle beklemeden resmini çektim. Hareketime gülüp makineyi elimden almış ve bana sarılıp poz vermişti, bende ayak uydurduğumda resmimizi çekip makineyi bir kenara koydum. İşte, hareketlerimizin böyle anlık gelişmesine bayılıyordum. Ben genel olarak anlık birisiydim zaten, bir anlığına dünyada bulunan bir anlığına yaşayıp giden birisiydim.
"Rafı getirdi mi?"
"Hayır, getirmedi."
Yüzümü düşürüp boynuna sarıldım bedeni gerilese de kaçamamıştı. Boyu benden uzun olduğu için belimden sarılmıştı, ama zoraki.
"Hadi sormaya gidelim. Onca kitap yersiz mi kalacak?"
"Gidemem, adamın karşısında yine kekelemekten korkuyorum. Yoksa bin kere giderdim."
"Bu ikinci görüşmeniz olacağı için biraz daha rahat olursun. Hadi, Ten. Yalvartma beni."
Sarılmayı bırakıp yine anlık olarak başımı salladım. Ellerini havaya kaldırıp 'yes' diye bağırdığında kıkırdayıp yanaklarını sıktım. Cidden çok tatlıydı. Birlikte merdivenlerden inerken benden daha heyecanlı gözükmesine şaşırmıştım. Bu çocuk hep böyle mutlu olmak zorunda mıydı?
Arka bahçeye çıkmadan önce annemi kontrol etmiştim, salonda uyuya kaldığını görünce de hiç yanına uğramamıştık, babam zaten merkeze gittiği için oldukça rahattım. Muhafazakar bir ailede yaşadığım için onlara göre yanlış olan duygularım kulaklarına gittiği anda bütün güvenlerini kaybederdim, bu istediğim en son şey bile değildi.
İki evin bahçesi de birleşikti ve arada sadece çitler vardı, bahçeye fazla çıkmadığım için ara kapı var mı bilmiyordum. Onun bahçesindeki açık garaj kapısı dikkatimi çekmişti, muhtemelen orada olmalıydı.
"Karşıya nasıl geçeceğiz?"
"Atlayalım işte?"
"Tamam."
Düşünmeden dediğini onayladım. Birlikte çitlerin dibine geldiğimizde tereddütle Jaehyun'a baktım. Çit göğsüme kadar geliyordu, nasıl atlayacaktım ki? Jaehyun da tedirgin şekilde etrafa bakınıp ayağının altına bahçe masanın sandalyelerinden çekti ve içeriye girmeyi başarmıştı, ardından da ben gitmiştim. Eğer arka bahçesinin kapısı olsaydı bunu yapmak zorunda kalmazdık.
Jaehyun gayet rahat bir şekilde açık kapılı garaja ilerlerken onu kolundan tutup durdurdum.
"Biz ne yapıyoruz, Jaehyun?"
"Bir fikrim yok, boş ver. Hadi gel."
Onu tuttuğum kolumdan bu sefer o çekiştiriyordu. Direnmeyi bıraktığımda ise çoktan garaja gelmiştik. İçerideki yeni ama eski gibi görünen arabanın şoför koltuğundan göz göze geldiğimizde gülümseyerek açık kapıdan çıkmıştı. Elindeki anahtarı kenara fırlatıp ellerini çırptı, üzerinde yine kirli bir tişört, ekose desenli bol pantolonu ve işçi botları vardı. Tamirci falan mıydı, acaba?
"Hoş geldiniz. Sizi beklemiyordum, bir sorun yok değil mi?"
"Hayır, bir sorun yok. Değil mi, Ten?"
"Evet, yok."
Jaehyun'u onayladığımda ona uyan aklıma kızıyordum, durduk yere rezil olup ağlaya ağlaya eve gidecektim, bunu şimdiden hissetmiştim. Bize 'neden geldiniz o zaman' bakışları atarken gözlerimi yine üzerinden çekemiyordum. Bana bu özgüven nereden geliyor bilmiyordum ama resmen bakışlarımla yiyordum adamı.
"Biz aslında şey için geldik, Ten'in rafını sormak için. Kitaplar ortada kaldı da."
"Raf hazır, ben akşam getirecektim ama benden önce davrandınız. Burada bekleyin."
Jaehyun gerçekten yapacağını yapıyordu. Arabanın kapısına yaslanmayı bırakıp arkalarda bir yere gittiğinde çaktırmadan Jaehyun'a vurdum, kısık sesle bağırmaya çalıştığında Taeyong'un geri gelmesiyle susmuştu. Elinde sağlam rafımla gülümseyerek geldi, ben ise yine siyah saçlarına bakıyordum. Yapmamam gerekiyordu, bakışlarım şimdi de dudaklarına değmişti. İlk defa inceliyordum, üst dudağı biraz daha çıkık ve biçimliydi ama inceciklerdi. Ah evet, yapmamalıydım!
Tam karşımda durup elindeki rafı bana uzatmıştı, gülümsemesini silmeden gözlerime bakarken rafı tutacağım sırada geri çekmesini beklemiyordum. Kaşlarım istemsizce kalkarken 'ne' anlamına gelen bakışlarımla bakmaya devam ettim.
"Yarın bu koca bebeği paslarından arındıracağım. Bana yardım etmek ister miydiniz?"
"Çok ister! İsteriz, yani."
Jaehyun sorusuna atladığı anda dikkati dağılmıştı ve rafı elinden kapmıştım. İyiliğine karşılık iyilik istiyordu ya da yeni komşusu olan beni tanımak. İkinci ihtimaldeki gibi anlamayı tercih ediyordum.
"O zaman yarın bu saatlerde gelirseniz, beklerim. Bu sefer çitlerden atlamak yerine zilimi çalabilirsiniz. Bir yerlerinizi incitin istemem."
Çoğul konuşuyordu ama sadece bana bakıyordu, tıpkı benim ona baktığım gibi dikkatli bakıyordu. İkimizi de suspus ettiğinde konuşan taraf bu sefer ben olmuştum.
"Raf için tekrar teşekkürler. Gitsek iyi olacak."
"Hoşça kalın."
Jaehyun pozitifliğinden taviz vermeden konuştuğunda onu sürükleyerek garajdan çıkarmıştım. Arkamızdan seslendiğinde ise durmuştuk.
"Ön kapı bu tarafta."
Dönüp gösterdiği yöne doğru adımladığımızda hiç de içten olmayan bir baş selamı vermiştim, aynı şekilde karşılık aldığımda adımlarımızı hızlandırarak evden çıktık. Yarın bizi çağırıyor olmasına sevinmeli miydim bilmiyordum, yarın gelmeli miydim onu da bilmiyordum. Genel olarak bilmiyordum.
"Planı söylüyorum, yarın sadece sen geleceksin, benim hasta olduğumu söyleyeceksin. Artık baş başa takılırsınız. Hadi yine iyisin."
___
Hemen yaşları söylüyorum, Taeyong 28, Ten 18 yaşında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burn Baby 'TaeTen
FanfictionOtuzlarına merdiven dayamış ancak profesyonelliğinden ödün vermeyen bir adamın ve on sekiz yaşında, hayata dair hiç bir bilgisi olmayan sevgilisinin hikayesi. [Ten + Taeyong] #1 TaeTen | 110321