Metrelerce yüksekliğe ulaştırdığımız ve mat sarı rengiyle oldukça dikkat çeken uçurtmayı tutmakta zormlanmaya başlasam da belli etmeye çalıştım. Rüzgar soldan soldan eserken darmadağın olan saçlarımı bile düzeltemiyordum, yine de uçurtma güzel gözüküyordu. Taeyong susadığı için yokuşun ucunda duran bordo arabadan su almaya gitmişti ve ben burada onu bekliyordum. Bu sefer dışarıya çıkabilmek için anneme yalan söylemiştim, Jaehyun'un yanına gideceğimden bahsetmiştim ve zaman geçtikçe içimdeki hafif vicdan sızısı kendini belli edecek boyuta geliyordu.
Benim onu yöneteceğim yerde uçurtmanın beni yönlendirmesine engel olamıyordum. Kendime doğru çekip birkaç adım geri gittiğimde ne zaman geldiğinin bile farkında olamadığım Taeyong'un kolları arasındaydım şimdi.
"Güçsüzsün, bebeğim."
Kıstığı sesiyle kulağıma doğru konuştuğunda benimle birlikte uçurtmanın ipini biraz daha saldı ve daha da yükselmesini sağladı.
"Rüzgar zorluyordu. Ayrıca daha fazla yükselirse düşebilir. Aşağısı uçurum, geri de alamayız."
"Bana bırak sen."
Tek hareketiyle kollarının altından çıkmamı sağlayıp uçurtmanın ucunu yere koydu, kenardan bulduğu kocaman bir taşla da sabitlemişti.
"Görüyor musun? Şimdi daha iyi, seninle ilgilenebilirim."
"Sevindim."
Söylediğim şeye kıkırdayarak yanıma adımladı, alnını alnıma yasladığında gözlerine bakarken gülümsedim. Çoğu şeyi sanki saniyelik bir hafıza kaybına uğramış gibi unutup kaygısız ve tasasız birine dönüşüyordum. Bu sadece onun yanında ve yakınında olduğumda gerçekleşiyordu, alışık olduğum bir durum değildi.
Kollarını sardığı belimi bıraktığında birkaç adım gerileyip çimlerin üzerine oturmuş ve yanına gelmem için işaret yapmıştı. Oturup karşımdaki uçurum manzarasını incelemeye başlamışken onun bakışlarını da üzerimde hissedebiliyordum.
"Seninle vakit geçirebilmek için fırsat kolluyorum. Öyle yoğun olduğum bir zamanda geldin ki."
Rahatsızca konuştuğunda ses tonundaki naiflik hoşuma gitmişti bu yüzden istemsizce gülümsedim. Birbirimizden etkilenip beklemeden birlikteliğe başlamıştık, bu gibi ufak şeyleri sorun etmiyordum.
"Problem değil. Her şey yolunda Taeyong, kendini sıkma lütfen."
"Öyle mi dersin?"
"Elbette. Seninle mutluyum, fazlasına ihtiyacım yok."
Gözlerine bakıp rahatlatmak istedim, karşılığını fazlasıyla alıyordum, öyle güzel bakıyordu ki.. Birbirimizde sabitlenen bakışlarımız aramızdaki mesafe yok olup dudaklarımız birleşene kadar sürdü. Pek ufak olmayan bir öpücük sonrası ayrılıp kollarını tekrar etrafıma sarışına güldüm. Beni ufak bir çocuk gibi hissetirip sonra da bu şekilde öpmeye başlayınca içimdeki canavarın ortaya çıkmasını sağlıyordu.
"Bak ne diyeceğim, bu gece seninle dışarı çıkalım. Sevdiğim bir klüpte canlı müzik varmış, seninde çok seveceğine eminim."
Dedikleri için birkaç saniye kadar düşündüm. Eğer mümkün olması gerekiyorsa anne ve babama yeni bir bahane -yalan- bulmam ve yaşımın on dokuz olması falan lazımdı. Mümkün değil gibiydi kısacası.
"Ailem ve yaşım?"
"Ailen.. Gelip seni alırım direkt yapacaklarımız söyleriz, bence hayır demezler. Ve ben seni oraya sokabilirim, yaşını fark etmezler bile."
Sessiz kaldım, çok hevesli gözüküyordu fakat ben daha önce pek bar, klüp gibi ortamlarda bulunmamıştım, yani tabii ki gitmiştim ama üç kere falan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burn Baby 'TaeTen
FanficOtuzlarına merdiven dayamış ancak profesyonelliğinden ödün vermeyen bir adamın ve on sekiz yaşında, hayata dair hiç bir bilgisi olmayan sevgilisinin hikayesi. [Ten + Taeyong] #1 TaeTen | 110321