Islak saçlarımı biraz nemli bırakarak kuruttuktan sonra üzerime sıradan eşofman altı ve basit tişörtümü giydim. Dolabın aynasından kendime bakarken boyuma küfür etmeyi de atlamamıştım, o kadar kısaydım ki sinirim bozuluyordu. Görünüşüme aldırmadan yatağın üzerine fırlattığım telefonuma yöneldim, sürekli bildirim geliyordu ve Jaehyun'dan başkası değildi. Gittin mi, neredesin, dikkatli ol gibi şeyler yazıp duruyordu. Gerçekten bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve hevesi beni tüketiyordu.
Susturmak için 'gittim, sessiz ol' gibisinden bir mesaj attım, ama daha evdeydim. Gidecektim ama nasıl olacak kesinlikle bilmiyordum. Derin bir nefes alıp odadan çıktım. Çıkmadan önce pencereye sonra da rafa bakıp destek almaya çalıştım. Beni öyle etkilemişti ki ufacık şeylerle korunmaya çalışıyordum daha fazla kaybolmamak için. Bu sefer fotoğraf makinemi de yanıma almıştım, zaten küçücük olduğu için ağırlık bile yapmıyordu. Bu sefer daha fazla resmini çekip poposunu izlemeyi bırakacaktım, geçen çektiğim resim arkadan olduğu için..
Merdivenleri inerken babamla karşılaştığımda biraz utandığımı hissettim, ama o farkında bile değildi ve bana gülümsüyordu.
"Nereye böyle?"
"Yan komşuya gidiyorum, arabasını temizlemek için çağırmıştı."
"Pekala, kendinizi fazla yormayın, gerekirse beni de çağırın, tamam mı?"
"Tamam baba, görüşürüz."
Saçlarımı karıştırmasına izin verip bu sefer ön kapıdan çıktım. Babamı gerçekten çok seviyordum, hatta son yaşadıklarımdan sonra iyiki taşınmışız demeye bile başlamıştım. Kendime ait banyom olmaması bile benim için sorun teşkil etmiyordu. İçimdeki heyecanı bastırmaya çalışıp kapısının önünde birkaç saniye dikilidim. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum, kapıyı karısı falan açarsa ne yapacağımı kestiremiyordum. İntihar falan ederdim herhalde.
Hala zile basmadığımı fark ettiğimde kendime gelip elimi kaldırmıştım ki kapının benden öne açılmasıyla bir iki adım geriledim, korkmuştum. Beni görmesiyle şaşırtmıştı ama yine de gülümsüyordu, ben ise cidden korkmuştum.
"Ten?"
"Merhaba."
"Merhaba. İçeriye geçsene, ben de şunları atıp geliyorum."
Elindeki poşetleri gösterdiğinde başımı sallayıp evinden içeriye ilk adımımı attım. O dışarıya çıktığında ileriye doğru birkaç adım daha attım, hatta çoktan küçük salona ulaşmıştım. Etrafta resim var mı diye baktım ama bir tane bile yoktu. Onun dışında bütün eşyaları koyu tonlardaydı ve evin içi oldukça karanlıktı. İncelemeye devam ederken salon kapısından kollarını birbirine bağlamış bir şekilde beni izlediğini gördüm. Panik olmamaya ve kekelememeye dikkat ederek merak ettiğim şeyi sordum.
"Yalnız mı yaşıyorsun?"
"Evet, uzun zamandır yalnızım."
"Zor olmuyor mu?"
"Hayır, bir süre sonra alıştım."
Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalıştım, eve gittiğimde çığlık atacaktım, şimdi yeri ve sırası değildi. Bakışlarım hala üzerindeyken hareketlenip orta sehpahada duran sigara paketine ve çakmağına uzandı. Dudakları bu yüzden renksiz olmalıydı, ya da teni bu yüzden soluktu, sigara kullanıyordu. Paketin içinden birini alıp kulağının arkasına sıkıştırdı ve çakmağı da cebine attı, sonrasında da salondan çıkarken seslenmişti.
"Hadi gel, diğer arkadaşın gelmediğine göre seninle çok işimiz var."
Peşinden giderken hemen bir açıklama düşündüm, hasta olduğunu söylersem kesinlikle yemezdi çünkü Jaehyun dün sapasağlamdı. O yüzden başka bir şey uydurdum.
"Ah, evet. Gelemedi çünkü ailesi ile başka bir yere gidecekmiş."
Arkasından giderken uzun koridoru geçip mutfağa girmiştik hemen ardından da arka bahçeye çıktık. Merdivenleri inerken esen rüzgar ile savrulan saçlarına gülümsedim, isteyerek olmuyordu. Garajın kapağını tek hamlede kaldırıp içeriye girdi, hala peşindeydim.
"Kenarda kal, arabayı bahçeye çıkarayım ki daha rahat olsun."
Kenara doğru çekilip bordo rengi arabaya binişini izledim. Üzerinde tek omzunu düşürdüğü eskimiş kot tulumu ve içine giydiği siyah kolsuz tişörtü vardı, tulum giyinmeyi seviyor olmalıydı, ya da kendine neyin yakıştığını biliyordu. Arabayı geri geri çıkardı ve inip yine kapıya yaslanarak bana baktı.
"Ne oldu?"
"Sana benim tulumlarımdan versem iyi olacak. İster misin?"
"Senin tulumlarının içinde kaybolurum ama."
"Küçüklerden veririm, üzerini kirletmenden iyidir. Hadi gel."
Cevap vermemi beklemeden tekrar eve girdiğinde peşinden giderken göz devirdim. Tulum bana yakışmazdı ki, en son bebekken falan giymiştim. Birlikte yatak odasına gitmiştik, evet yatak odasındaydım. Nefesimi tutarak onun çoktan girdiği odaya ilk adımımı attım. Dolabını karıştırmasını izlemeden etrafa bakındım. Uzun krem rengi perdeleri uçuşurken aynı renkte çarşafı olan çift kişilik yatağına baktım. Toplu bile değildi, darmadağındı, dudak içimi ısırarmama sebep olurken bakışlarımı ona odaklamaya karar verdim.
"Bunun sana uyacağını düşünüyorum, al bakalım. Seni kapıda bekliyorum, tamam mı?"
Başımı sallayıp uzattığı kot tulumu ve tişörtü aldım. Odadan çıkıp kapıyı kapatmadan önce son kez göz göze gelmiştik. Öyle bir bakmıştı ki, bir anlığına içimin titrediğini hissettim. Kıyafetleri yatağın üzerine bırakıp fotoğraf makinem ile yatağın resmini çektim, hiç iyi şeyler yapmıyordum. Sonrasında komodinde duran parfüm şişesi dikkatimi çekti, yanına gidip kapağını kokladım. Üzerimi değiştirirken kendi tişötümün boyun kısmına bir iki fıs sıktım. Kesinlikle hiç iyi şeyler yapmıyordum. Odadan üzerimi değiştirmiş bir şekilde çıktığımda karşımda sigaranın yarısına gelmiş beni bekliyordu. Göz göze geldiğimizde yanıma adımlayıp gülerek tişötümün omzunu düzeltti.
"Yakışmış. O halde başlayalım."
"Hadi, başlayalım."
Beni gülümseyerek onayladığında hemen aşağı inip bordo arabayla bakıştık. Onun için özel olmalıydı, çünkü ona 'koca bebek' diye hitap ediyordu.
"Şuradaki kovaları görüyor musun? Dökmeden getirebilir misin?"
"Getiririm."
Koşar adımlarla garajın içindeki kovaları bir damla bile dökmeden getirdiğimde o da bahçe hortumunu açıp arabayı ıslatmaya başlamıştı. Tam yanımdan yaparken bileğimden tutup birkaç adım geriye ittirdi. Üzerime su damlaları sıçraması diye yapmıştı, ama ben yine kendimi tutamadan tebessüm etmiştim. Bu ilk temasımızdı.. Arabanın tamamen ıslandığından emin olduğunda getirdiğim kovanın birisini bana uzattı, elinden alıp birlikte süngerle arabayı köpürtmeye başladık.
Yaparken bir yandan da sırıtarak onu seyrediyordum, neyse ki işine odaklıydı ve beni görmüyordu bile.
"Beni mi izliyorsun yoksa nasıl yaptığımı mı inceliyorsun?"
Bana bakmadan söylediğinde kaşlarım çatıldı, onu izlediğimi nasıl anlamıştı, dün de çitlerden atladığımızı anlamıştı, üçüncü gözü mü vardı bu adamın?
"Seni izlemiyorum."
Panikle söylediğimde seni izliyorum diye bağırsam daha az inandırıcı olurdum. Kıkırdadığını duyduğumda ise arabanın diğer tarafına onu göremeyeceğim bir yere geçtim. Böylesi herkes için daha iyiydi ama o yine görüş açıma girecek şekilde hareket etmişti.
Fazla konuşmadan geçirdiğimiz araba köpürtme işinden sonra ben onu garajda beklerken o arabaya su tutuyordu. Cidden yorulmuştum, arabanın her noktasını iki kez yapmamızdan dolayıydı. Çok geçmeden yanıma geldiğinde oturduğum tabureden ona baktım. Bu sefer ikimizin de siyah kahkül uçları terliyidi.
"Seni çok yordum, değil mi? Yardımların için teşekkürler. Sen olmasaydın zorlanabilirdim."
"Önemi yok, benim için zevkti."
___
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burn Baby 'TaeTen
FanfictionOtuzlarına merdiven dayamış ancak profesyonelliğinden ödün vermeyen bir adamın ve on sekiz yaşında, hayata dair hiç bir bilgisi olmayan sevgilisinin hikayesi. [Ten + Taeyong] #1 TaeTen | 110321