BÖLÜM 1

278 20 9
                                    

Anne son kez hızlı bir şekilde ıkındığında artık bebek tamamen çıkmıştı. Ebe, küçük bebeğin kollarından tutup çekti. Ters doğumdu, bu sefer işler iyi gitmemişti.

Bebeğin tiz sesi kulaklarında yankılanırken ebe bebeği havluya sardı ve annenin kollarına bıraktı. Aslında bunu yapması yasak değildi, bebek önce küvese girmeliydi.

Anne burnunu bebeğin yanağına sürtürek etrafa neşesini saçıyordu. Sanki az önce vajinal yolu ortadan ikiye ayrılmamış gibi, diye düşündü ebe. Neşeli ve mutlu.

Bebeğin kordonunu kesip annenin yarasını dikti ve ellerindeki eldivenleri çıkararak işine son verdi. Etrafı toplaması için her zaman asistanları vardı ve şimdi işi bitmiş, gidiyordu. Bebek hala annesindeydi.

Ebe kapıdan geçecekken bir ses işitti. Annenin sesine ait bir fısıltı kulaklarını okşadı.

"Umut," dedi anne. "Umudum."

*
Son kez, diye düşündüm. Bu son.

Elbiseyi üstüme tutup aynada kendime baktım. Siyah ve dar. Sert ve hızlı. Bu akşam işler pek iyi gitmeyecek gibi görünüyordu.

Üstümdeki bir çırpıda çıkardım ve siyah, dar elbiseyi uygun bir şekilde giydim. Altında siyah topuklu ayakkabıları giydiğimde her şey yerli yerindeydi.

"Çabuk!" diye bağırdı ana koridordan. "Makyajını yap!"

"Hemen geliyorum ana." Gözlerimi devirerek odamı terkettim ve koridoru geçip makyaj odasına ulaştım. Kapıyı hızlı bir şekilde açıp boş sandalyelerden birine çöktüm. Kerhanenin baş komutanı, hepimizin anası Gülşah yanıma geldi ve elini makyaj malzemelerinin üzerinde gezdirdi.

"Bugün kim var ana?" dedim.

"Bunu söylememem gerektiğini biliyorsun," dedi ana. "Birazdan öğreneceksin." Diğer kızlara karşı tavrıyla bana karşı tavrı çok farklıydı Gülşah'ın. Herkesin ona ana demesini isterken benim ona arada sırada ismiyle hitap etmeme izin veriyordu.

Kırmızı bir ruj seçip fırça yardımıyla dudaklarımı boyadı. Ardından koyu bir göz makyajıyla işini sonlandırırdı. Her zaman merat ettiğim bir diğer şeyse neden müşterilerin karşısına makyajla çıktığımızdı. Sonuçta onların tek ilgilendiği vücutlarımızdı.

Aynada kendime baktığımda karşımda hiçte 13 yaşında satılan küçük bir kız gibi görünmüyordum. Daha çok gönüllü gibiydim. Kendi isteğimle fahişe olmuş gibiydim.

"Artık gitsen iyi olacak." dedi Gülşah. Ayağa kalkarak derin bir soluk aldım. Nedense bunun son olmasını istiyordum. Canımın sırf birileri zevk alsın ve birileri de para kazansın diye yanmasını istemiyordum. Bu klişe döngünün bugün sona ermesini istiyordum.

Makyaj odasından çıkıp başım eğik bir halde merdivenlere yöneldim. Etraf sessiz olduğundan topuklarım zeminde tok bir ses yayıyordu. Basamakları çıkıp üst kata ulaştığımda 87 numaraları odanın önünde durdum. Derin bir iç çektim ve hiç kapıyı tıklamaya yeltenmeden içeri daldım. Ve işler hiçte tahmin ettiğim gibi gitmemişti.

Gençti, oldukça genç. Genelde hayat kadınlarına para harcayan insanlar orta yaş grubunda olurdu ama şimdiki taş çatlasın 23 yaşındaydı. Ve oldukça yakışıklı görünüyordu, bir ilk daha.

"Yolunu mu kaybettin küçük?" dedi dalga geçercesine. Afallamış halde ona baktım.

"Çağrılan ben oldum." Ağır ağır başını salladı.

"Kaç yaşındasın?" Bu adamların her sorusuna cevap vermekten nefret ediyordum.

"17."

"Sencede fazla erken değil mi?"

"Kendi irademle başladığım bir şey değil bu."

"Peki kimin iradesi seni zorladı?" Buna cevap vermek çok zordu.

"Babam."

"Ne?" dedi ve şaşkın bir halde baktı. Hafifçe yatakta kımıldamdı ve beni baştan aşağı süzdü.

"Ben 13 yaşındayken babam beni buraya sattı ve çekip gitti. Şimdi nerede, ne yapıyor bilmiyorum."

"Peki ya sonra?"

"Karşındayım. Bu herşeyi yeterince açıklıyordur."

"Dilin fazla uzamış," dedi. "Oysa senin gibi basit orospular pısırık olmalı, yanılıyor muyum?" Bana dediği şeyin ardından bakışlarımı sert bir şekilde ona gönderdim. Nedendir bilinmez ama bu sözü canımı fena halde yakmıştı. Basit orospu. Öyle olmama rağmen neden alınıyordum?

Gözlerimin dolmasına musade etmeden "Özür dilerim," dedim.

"Uslanacaksındır elbet." dedi. "Ben Bora, Bora Ateş." Uzun bir süredir ilk kez biri bana kendini tanıtıyordu. Genelde erkeklerin amacı hemen işi pişirmekti.

"Ve sende?" dedi.

"Umut," dedim. "Umut Barut." Hafifçe gülümsedi.

"Ateşle barut ha?" dedi. "Yan yana durmaz. Kim demişse doğru demiş."

Gözlerimi tekrar ona diktim ve "Anlamadım?" dedim.

"Diyorum ki," dedi. "Ateşe yaklaşma, yanarsın."

Küllerden DoğmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin