Aydilge - Haberin Yok şarkısını bölümle dinlemenizi tavsiye ederim :)
Multimedia kahramanımız :)Ah! Şu okul günleri, beni öldürüyor.En son dersin kimya olması, benim en büyük şansızlığımdan biriydi. Resmen okuldan soğutmak için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Şu an kendimi Harry Potter'da ki ruh emiciler tarafından ruhu sömürülmüş insanlar gibi hissediyorum.Ruhsuz bir şekilde yürümemin, tek açıklaması bu olabilirdi.
Kalabalık caddeden dolayı, insanlar birbirlerine çarpa çarpa geçmek zorunda kalıyorlardı.Çarptığı kişiye bile bakmadan yollarına devam edebiliyorlardı.İnsanlara artık bir özür bile fazla geliyordu.
Hastane kavşağındaki yolda, trafik ışıkları olmadığı için arabalar seri hareketlerle geçiyordu.Kaza yapmamak için arabaların bekleme yapmadan, yoldan çıkmaları gerekiyordu.
Hastaneye gitme sebebime gelirsek,çok saçma bir kuruntum yuzünden burdayım.Yüzümü, beğenmiyorum.Her genç kızda olduğu gibi bende de bulunan sivilce ve sivilce lekelerinin yok olmasını istiyorum.
Arkadaşlarıma göre çok doğal olan bu durum, benim için bir takıntı haline geldi.Aslında doktara gidip 'Ben bu çirkinlikle ne yapıcam, onu söyle doktor.'demeyi çok isterdim.
Düşününce, kendimi hemen salak ettim.Doktora bunu dersem beni bırak odasından hastaneden kovar. Ama elden ne gelir düşünce, düşüncedir.
Arkadaşların kendini beğenmiyince sende özgüven eksikliği var teşhisini koyar, sen ondan böylesin diyerek seni geçiştirirler. Hayır,bende özgüven eksikliğinin yerine güzellik eksiği vardı.Olmuyor, beğenemiyordum kendimi, olmuyordu bir türlü.Ya da bu düşüncelerin temeli beynime çok acı bir şekilde atıldığı için olmuyor,belki de.
Beynim yaşadıklarımı biriktiriyor ve şu anda yaşadığım her olayı birbirleriyle bağlıyor.Takıntılı,geçmişe saplantılı bir beyine sahiptim.Manyak bir beyine sahip olmak, söz konusuysa kesinlikle birinci sıra benimdir.
Hastaneye az yolum kalmasıyla, adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Şarkının bitip yerine Aydilge'den Haberin Yok şarkısının gelmesiyle dudaklarımı ufak bir tebessüm kapladı.
Son zamanlarda, en sevdiğim şarkılardandı.Yolun ortasına girmeden, önce hızlıca sağa sola baktım.Adımlarımı,kendimce hızlı atarak ilerlemeye başladım.
Yolun ortasına gelmişken sert bir elin dirseğimi kavrayarak beni sürüklemesiyle ne yapacağımı şaşırdım.Tutulduğum gibi kaldırıma geri sürüklenmiştim.Dirseğimdeki el, öyle sert bir şekilde yapıştığı için kolayca sürüklüyordu beni.Şaşkınlığımdan dolayı sürüklemesine hiçbir tepki vermedim,ya da daha doğrusu verememiştim.Kafamı hızlıca kaldırırak, beni çeken kişiye baktım.
Genç, kumral tenli, kahverengi saçlı, yüz hatları belirgin, yakışıklı bir çocuktu. Kot pantolon ve deri ceketinin içine giydiği, kot pantolunun renginden olan mavi tişört ile dikkat çekiciydi.Benden bir iki yaş büyük gösteriyordu.Ya da göstermektende öte benden gerçekten de büyüktü.
Kulaklığım daha fazla bu hareketliliğe dayanamamış olucak ki, kulaklığımın teki kulağımdan düşerek garip bir biçimde sessizleşen cadde de duyuldu. Şarkının en sevdiğim kısmına gelmesi de ayrı bir ironiydi,zaten.
"...Aşkın mahkemesi yok ki/Suçlu gözlerin/Ayna ayna anlat ona/Yalnızlık ne başa bela..."
Sanki bir felaket olmadan önceki şok dalgası, herkes arasında yayılmıştı.Olayın şokundan çıktığım gibi çocuğun elinden dirseğimi çektim.
"Napıyorsun sen ya?"dedim sinirle bağırırak.
"Ne mi yapıyorum?"diyerek sinirle güldü.
"Ne diyorsun kızım sen? Ben seni yoldan çekmesem araba seni çoktan ezmişti."dedi sinirle bağırıp, kolumuda çöp fırlatır gibi bırakmıştı.Pardon bırakmadı, fırlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ FARKLI MAVİNİN HİKAYESİ #WATTYS2015 (TAMAMLANDI)
Teen FictionDerin bir nefes aldım. Ağlamamak için gözlerimi yukarı diktim. Yavaşça, durumumuzu özetleyen şu cümleyi kurdum. "Biliyor musun? Ben en çok martıya aşık olmuş balık için üzülüyorum. Hadi diyelim, martı da imkansız olanı başarıp balığa aşık oldu. Pek...