We never had coffee table books or dinner parties
We always had hazy nights and sex, cliché's in Paris***
Uzun upuzun, ceviz ağacından yapılmış koyu kahverengi yemek masasının etrafına toplanmıştı tüm grup. Herkesin rahatsız olduğu öldürücü bir sessizlik hakimdi havada. Birbirini tanımayan birçok insana rağmen masadaki yedi kadın da bakışlarıyla konuşabilecek kadar iyi tanıyordu birbirlerini. Ashton her zamanki gibi masanın başına geçmiş, evine davet ettiği insanları görebilecek bir konuma oturmuştu. Devon ise onun hemen sağında oturuyordu. Myra, Angel'ı yanına almış, sandalyesini ise olabildiğince yakınına yerleştirmişti çünkü geldiklerinden beridir her fırsatta ona sarılıyordu. Karşılarında ise Zayn ile Niall vardı. İkisi de içindeki dedektiflik dürtüleri yüzünden kaşları çatık bir şekilde, ağlayan kızı inceliyordu. Hareketlerinden anlam çıkaracak olurlarsa ikisinin de ilk izlenimleri kızın masum olduğu yönündeydi. Gerçekten sarsılmış görünüyordu.
''Sizi çok özledim kızlar...'' diyerek sessizliğin hakim olduğu masaya hükmetti Anna. Erkeklerin bakışlarını fark etmesinin ardından ise ''Sizinle tanıştığıma da memnun oldum.'' diye bir ekleme yaptı. Luke hemen yanında oturuyordu, elini eşinin dizine koymuş, yemeğinden bir lokma bile almamıştı. Michael da Stormi'nin bir şeyler diyerek ortamdaki garipliğe son vermesini istiyordu. Ayrıca onun üstüne çıkmasını ve tutkuyla öpmesini de. Lakin Stormi'nin onu sürekli arkadaş çizgisinde tutması bu hayaline hiçbir şekilde yardım etmiyordu, bu yüzden tek yapabildiği düşüncelerini toplamak adına kahvaltı tabağındaki yemeklerle oynamak olmuştu.
''Bir daha görüşeceğimizi hiç düşünmemiştim.'' diye bir itirafta bulundu Ambrosia. Önce yanında oturan Calum'a, ardından masadaki tüm arkadaşlarına bakarken yüzünde garip bir gülümseme oluştu. Kendisini üniversite yıllarında gibi hissediyordu. Belki de masadaki tüm kadınlar aynı şeyi hissediyordu. Bir yanları bunun olmasını istemezken, diğer yanları kaybettikleri kişiliklerini tekrar bulmuş olmalarına seviniyordu. Buna en çok sevinenlerden birisi hiç kuşkusuz Elle'di. Sırf parası için evlendiği eşinin ona mutsuz bir hayat sunması ve onun da bu mutsuz hayatına alışması, kendi kişiliğini unutmasına yol açmıştı. Tüm o sahte arkadaşlıklar, içkiler, uyuşturucular, yorucu parti hayatları... Elle Styles olmaktan çok Elle Herondale olmayı ister hâle gelmişti. Gözlerinin dolması bu yüzdendi belki de. En yakın arkadaşları, en sağlam arkadaşlıkları onunla aynı masadaydı. Ne kadar dağılmış olduğunu kimse bilmiyordu, herkes onu Elle Herondale olarak tanıyordu hâlâ.
''Keşke toplanmamız bu korkunç olay yüzünden olmasaydı.'' dedi Elle. Harry ona ters bir bakış attı ve sandalyesinde arkasına yaslandı. Kendisi böyle ciddi bir olayın içine girmek istememişti fakat Luke Hemmings gibi ünlü bir avukatı daha öncesinde tanıdığından dolayı eski bir arkadaşını tekrar görecek olma fikri hoşuna gitmişti. Yine de yanlış bir karar verip vermediğini sorgulayıp duruyordu. Sürekli zırlayan, ezik ve aptal bir kız için değer miydi?
''Sevgilin nasıl öldürüldü?'' diyerek konuya girdi Niall. Fakat bu çarpıcı girişi Myra'nın hoşuna gitmemiş olacak ki onu derhal azarladı. ''Daha kaba olamaz mısın Niall?''
''Bunun kabalıkla hiçbir ilgisi yok.'' dedi Devon. ''Olayı bir an önce öğrenmeliyiz ki Angel'a en hızlı şekilde yardım edelim.'' Bu düşünce tarzı masadakileri iki gruba bölmüş gibiydi.
''Senin veya sevgilinin kavgalı olduğu birisi veya düşmanı var mıydı? Ya da daha önceden işlediğiniz bir suç?'' diyerek sözü eşinden devraldı Ashton. Hemen ardından ise devam etti, ''Pardon, polislerin işlerini ellerinden almış gibi oluyorum ama bilirsiniz, bu sikik soruları sadece kendileri akıl etmiş gibi sormaktan başka bir boka yaramıyorlar.''