Sızı geçene kadar çöktüğüm yerde kaldım. Birazdan Jimin'in geleceğine adım kadar emindim. Aramızdaki bağ öyle kuvvetliydi ki onun acısını ben, benim acımı o hissederdi. Normal düzeyde bir hayatım olduğu için sevgililerim ve ayrılık acılarım olmuştu elbette. Son ilişkimde bir parkta terkedilmiştim. Üzüntümün bütün iliklerime işlediğini ve bir bankta öylece oturduğumu hatırlıyorum. Bir anda Jimin beni bulmuş ve eve götürmüştü. Nasıl olduğunu bilmiyorduk ama acımı o da hissetmiş ve kalbinin götürdüğü yere gidip beni bulmuştu. Çok farklıydı bağımız.
Çok geçmeden Jimin gelmiş ve koluma girip beni kaldırmıştı. Sınıfa girdiğimizde öğretmenin gelmek üzere olduğunu gördüm. Sıraya oturduk. Jimin ağzını açamadan öğretmen gelmişti. Teneffüste beni soru yağmuruna tutacağını biliyordum. Fakat bana ne olduğu konusunda benim de hiçbir fikrim yoktu, çok değişik bir şeydi ve Jimin'in de böyle düşündüğünü bakışlarından anlamıştım. Düşüncelerim zilin çalmasıyla bölünmüştü. Ne kadar da hızlı geçmişti zaman.
"Ne olduğunu anlatacak mısın? Birisi bir şey mi yaptı? Bir yere mi çarptın? Başına bir şey geldi sanıp hemen koştum."
"Sakin ol Mochi. Bir şey olmadı, kimse bir şey yapmadı. Sadece ufak ve nedensiz bir sızıydı. Değişik hissettirdi, normal değil gibiydi ama bilemiyorum. Anlayamadım ne olduğunu." diyip gülümsedim en yakın arkadaşıma. Etrafıma bakındım, Yoongi'nin sırası boştu. Ya dışarı çıkmıştı ya da hiç girmemişti derse. " Yoongi nerde, derse mi girmedi?"
"Aynen, derse girmedi sanırım. En son kantinde gördüm. Ben masadan kalkarken ikizlerden birisi yanına gelip 'Acil konuşmamız gerek Yoongi.' demişti. Galiba onlarla." dedi Jimin ayaklanırken. Ben de onunla birlikte ayağa kalktım. Hoseok'un sınıfına gidip bakındık. Sırasında bir şeyler karalıyordu yine. Sürekli uykusunda değişik şeyler gördüğünden bahsederdi. Ayrıca bunları resmetmekten keyif alırdı. Jimin onun yanına oturunca ben de önündeki sıraya oturdum. Çizdiği resmi inceledim. Taşlarla yapılmış duvarları olan, alt kısımları oldukça karanlık, uzun bir merdiven vardı. Duvarlardan örümcek ağları uzuyordu. Merdivenin en üst kısımlarındaysa elinde lamba tutan bir çocuk duruyordu. Gökyüzündeki ay çok parlaktı. Hoseok'un çizim yeteneğine aşıktım cidden. Ordaki kasvetli havayı bile hissettirmişti resminde.
Kafasını kaldırıp önce bana sonra da Jimin'e baktı, geldiğimizi yeni farketmişti.
"Hadi minik Tae'nin on sekizinci yaş gününü nasıl kutlayacağımızı konuşalım." dedi Jimin gülerek. Doğum günüme az kalmıştı ve süprizlerden hoşlanmadığımı biliyorlardı. Onun yerine ne yapacağımızı beraber planlar ve doya doya eğlenirdik. Hoseok gülümseyerek konuştu;
"Tüh ya, artık bizden küçüksün diye dalga geçemeyeceğiz. On yedi olarak kalsan olmaz mıydı sanki!"
"Yah, sadece ay olarak küçüğüm. Yaptığınız ayıp ayıp. Koynumda yılan besliyorum resmen." demiştim sahte bir kızgınlıkla. Sonra Jimin'e bakıp ekledim; " Ah, pardon... Yılanlar demeliydim."
Jimin yerinden kalkıp kafama vurduktan sonra geri oturdu. "Aslında Seokjin hyungların kafesinde ufak bir kutlama yapabiliriz birlikte. Hem para da harcamamış oluruz. Malum içimizde cimri birileri var da." diyip Hoseok'a bakmıştı. Hoseok ağzını açmış bir şey diyecekken vazgeçip 'senden adam olmaz' bakışını atmıştı Jimin'e.
Seokjin hyung ve Namjoon hyung geçen sene mezun olmuştu bu okuldan. Onlarla çok iyi anlaşırdık. Sürekli beraber dolaşır eğlenirdik. Son senelerinde derslerine yoğunlaşmaya başladıklarında biraz azalmıştı gezmelerimiz. Ama haklılardı, gelecekleri için çabalıyorlardı. Güzel derecelerle mezun olup birlikte kafe açmışlardı. Tabii ki ailelerinin desteği de vardı arkalarında. Hem üniversite okuyor hem de kafe işletiyorlardı.
"Hediye olarak istediğin özel bir şey var mı?"
Başımı hayır anlamında iki yana sallayıp gülümsedim Hoseok'a. Çizdiği resmi buruşturmak üzereyken Jimin birden kağıdı elinden aldı. "Bunu 'Hoseok'un Mükemmel Çizimleri' adlı koleksiyonuma koymam gerek" dedi. Gerçekten öyle bir koleksiyonu vardı. Hoseok'un atacağı bütün çizimleri o alıp dosyasına koyardı.
Telefonumu alıp sosyal medyada dolaşmaya başladım. Bir post izlerken, Jimin birden yerinden kalkıp üzerime atladı. Can çekişiyormuş gibi yardım istiyordum. Onu üzerimden atmaya çalışırken bize gülerek bakan Hoseok'a dönüp konuştum.
"Vazgeçtim ben. Doğum günü hesiyesi olarak huzur istiyorum."***
Okulun bittiği hakkında güzel şarkılar yazdıracak zil çaldığında çantamı toplamaya başladım. Bugün Jimin ile birlikte alışveriş yapacaktık. Aklımda sinsice, gördüğüm güzel bir şey olursa doğum günü hediyesi olarak Jimin'e aldırma planları dolaşıyordu. "Hadi Jimin, biraz hızlı ol be!"
Çantasını toplamayı bitirince kolundan çekiştirerek dışarı çıkarmıştım. Hoseok'un da bize katılmasını çok isterdim ama işi olduğunu söylemişti.
Okuldan hızlıca çıktık. Yanımda Jimin varken birkaç mağazayla sınırlı kalamayacağımı bildiğimden acele ediyordum. Eve geç kalmak istemiyordum.
Çeşit çeşit mağazanın olduğu yere geldiğimizde Jimin heyecanla sürüklemişti beni bir mağazaya. Etrafa baka baka dolaşıyorduk. Benim ilgimi çeken bir şey olmamıştı. Jimin de birkaç şey deneyip yerlerine bırakmıştı kıyafetleri. Yeni bir mağazaya girmek için dışarı çıkmıştık. İçimde değişik bir his vardı, sanki birisi beni izliyormuş gibiydi. Arkama baktım ama kimseyi göremedim. Düşüncemin saçmalığına güldüm, neden birileri beni izlesin ki.
Birkaç mağaza daha gezdikten sonra sonunda gözüme bir şey çarpmıştı. Kollarının kenarlarında, omuzlarından bileklerine kadar uzanan çapraz, siyah bağcıklar sıralanmış, bordo bir switti. Önünde Ying-Yang baskısı vardı ve yuvarlağın etrafında ayın evreleri dolanmıştı. Kalan yerlerde ise yıldızlar vardı. Switin etek tarafının iki yanında yine bağcıklarla birleşmiş detaylar vardı. Gerçekten çok hoşuma gitmişti. Swite yiyecekmişim gibi baktığımı gören Jimin, o kutsal varlığı eline alıp kasaya gitti.
"Doğum günü hediyen. Doğum gününde bunu giyersin~" dedi Jimin elindeki paketi uzatırken tatlı bir şekilde. Boynuna atlayıp sıkıca sarıldım, "Canım arkadaşım~. Daha önce ne kadar mükemmel bir varlık olduğunu söylemiş miydim?"
Jimin beni kendinden uzaklaştırıp söylenmeye başladı, aynı zamanda ufaktan ufaktan sırıtıyordu. Mutlulukla koluna girdim. "Acaba sinemaya mı gitsek?" dedim mağazadan çıkarken. Aniden tekrar takip ediliyormuş hissine kapıldım. Jimin yüzümü farkedip ne olduğunu sordu. Geçiştirip yürümeye devam ettim. Hangi filmi izleyebileceğimizi düşünüyorduk birlikte. Vizyondaki filmlerden hiçbiri ilgimizi çekmemişti.
"Mochi ben çok acıktım. Bir şeyler yiyelim mi?" dedim dudaklarımı büzerek. Jimin ağzıma vurunca refleks olarak ellerimi saçlarına daldırıp çektim.
"Eşek, bıraksana saçlarımı" diyip popoma tekme atmıştı. Saçını bırakıp acıyan popomu tuttum. "Canım popişim. Jimin amcan sana hiç iyi davranmıyor değil mi?" Jimin gülmeye başlayınca ben de güldüm. O aptal takip edilme hissi tekrar gün yüzüne çıkınca dayanamayıp arkamı döndüm.
Beklediğim şey kesinlikle ve kesinlikle, yüzünün solgunluğuyla vampire benzeyen bir Yoongi ve yanında yaramaz sırıtışıyla beni süzen kahverengi saçlı çocuk değildi.
--------------------------------------------------------------Selamlar. Betimlediğim swit sonrasında tasarımcı olmaya karar verdiğim doğrudur şsjsksls. Umarım seversiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
From The Moon |KookTaeGguk|
Fantasy"Ay tamamlandığında Dans eder Ay'ın çocukları, Dans ederler beni yad ederek hatıralarında Yıldız süslü gökyüzünün altında Geceyi delen Ay'ın ışığı altında. Nefesim nefesleri olur, ruhum ruhları Uyanır eski sırlar ruhlarında, Dönüşür bedenleri mabedi...