Bölüm 4: Değişik Bir Renk

977 119 4
                                    

"Vay canına, rüyanda beni mi gördün Hoşik? Hem de ağlarken? Neden ağlıyorum peki?"
Hoseok kafasını iki yana salladı. "Rüya değildi Taehyung. Gözlerimi kapattığımda birden gözümün önüne bu görüntü geldi. Gerçek gibiydi."
"Nasıl yani? Uyumadan rüya mı gördün Hoseok." diyip gülmüştü Jimin, muhtemelen ortamdaki değişik havayı dağıtmaya çalışıyordu. "Bunu da alabilir miyim? Diğerlerinin yanına koyayım. Bir gün sergisini açacağım bu resimlerin. Paraya para demem. Misss."
Hoseok, kafasını sallayarak kağıdı Jimin'e uzattı. Zil çalmıştı, çoktan sınıfta olmamız gerekiyordu. Kalkıp sınıfa doğru ilerledik. Her ne kadar konusu kapanmış olsa da, resim aklımda geziniyordu. Bu aralar değişik hisler dolanıyordu kafamda. Düşünmeyi bıraksam iyi olacaktı.
Silkelenip sırama oturdum. Öğretmen hala gelmemişti ki bu bin milyon yılda bir olan bir şeydi. Açılan kapıyla düşüncelerim bölündü. Nöbetçi öğrenci gelip dersin boş olduğunu ve öğretmenin hasta olduğunu, sessizce bahçede durabileceğimizi söyleyip gitti. Sınıfta sevinç dolu uğultu oluştu ki bunu çıkaranlardan biri de Jimin'di.
Bahçeye çıkıp arka tarafa doğru yürüdük. Yoongi de bize katılmıştı. Arka taraflarda kimse olmazdı genellikle. Çocuklar, ya ön tarafta top oynarlardı ya da okulun çaprazında ders çalışır, muhabbet ederlerdi. En köşede ve tek olan, çardağa geçip oturduk.
"Çilekten başka bir şey bilmez misin sen?"
"Hayır, bilmem. Çilekli olacak yine."
"Hayır, profiterollü olacak bu sefer."
"Hayır."
"Evet." diyip ayağa kalktı Jimin, ellerini beline koymuştu.
"Hayır dedim." Aynısını ben de yapmıştım. Ortamda Cennet Mahallesi havası vardı. Her an birbirimize girişip karakola gidebilirdik.
"Durun artık!" diye bağırdı Yoongi, kahkahasını durdurarak. Durdurmasa ders saatinin tamamını mahalle karısı modunda atışarak geçirecektik sanırım.
"Neden pastanın yarısını çilekli yarısını profiteröllü almıyoruz? Sonuçta böyle seçeneğimiz de var."
"ÖYLE BİR ŞEY Mİ OLUYOR?" Jimin ile aynı anda bağırıp oturmuştuk yerimize. Korkutucu ikizler gibi gözüktüğümüze emindim, ki Yoongi hyung da tepkimize göz devirip kafa salladı. "Yuvarlak pastalarda oluyor mu bilmiyorum ama rulo pastalarda oluyor." Bu meseleyi de tatlıya bağlayıp konuşmamıza kaldığımız yerden devam ettik zil çalana kadar.
Canım kahve çektiği için kalkıp okula girdim, kantine gidip hem kahve hem de çikolata alacaktım.
Kantine girdiğimde gözlerimi etrafta gezdirdim. Köşede bir masada yalnız başına oturan Jungkook'u gördüm, baya derinlere dalmıştı, ne düşünüyorsa artık. İstediklerimi almak için sıraya girdim. Önümde bir kişi vardı ve içimden sevinç dansı yapıyordum.
"Bir bardak fındıklı kahve alacağım. Bir de çikolata." diyip cebimden parayı çıkardım. Kantinci abla söylediklerimi bana uzatınca teşekkür edip arkamı döndüm.
"Yavaş, aptal."
Keşke dönmeseydim. Bütün gün o şekilde kalsaydım da az önce yaşanan şey hiç yaşanmamış olsaydı.
"Özür dilerim, arkamda olmanı beklemiyordum."
Elimdeki kahve, az önce yalnız başına oturduğunu gördüğüm Jungkook'un üzerine dökülmüştü. Acaba yer yarılabilir mi şu an? Dibine girip saklanmam gereken meseleler var da.
"Aklın havada olursa tabii ki düşünemezsin."
"Özür diledim işte, neden üsteliyorsun?"
"Dileme. Senin aptal özrünle ilgilenmiyorum. Sikik sesini de duymak istemiyorum. Ördek suratlı."
Kolumun çekilmesiyle yan tarafıma baktım. Jeongguk sesimizi duyup merak etmiş olmalıydı. Beni arkasına doğru çekti.
"Onunla böyle konuşma hakkını nereden buluyorsun."
Kavga çıkmasından korkuyordum. Gerçekten insanların ciddi bir şekilde kavga etmesinden nefret ederdim.
"Hayırdır kardeşim? Taktik mi geliştiriyorsun. Korumalar falan."
"Doğru konuş Jungkook. En son kırmadığım kafanı şimdi kırarım. Görürsün gününü."
Jungkook, dünyanın en komik espirisini duymuş gibi gülmeye başladı. Kaşlarım çatık bir şekilde olayı izliyordum. Birden ciddileşip konuştu.
"Sen de onun kadar sikiksin. İyi tavlamalar." Sonra bana göz kırpıp gitti.
Büyük ihtimalle yüzüm sinirden kıpkırmızıydı. Okulumuz dedikoducu bir okul değildi. Ama bu, burda olan insanlara rezil olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.
"Jungkook, hep böyledir. Lütfen ona takılma. Dediği hiçbir şeyi haketmiyorsun."
Kafamı salladım. Beni tanımadan konuşan birisnin sözlerini takacağımı düşünmüyordum. Yani şimdilik.
"Hadi bahçeye çıkalım."
***
"Bir keresinde bir çocukla kavga etmiştim. Sonraki gün 5 kişi beni dövmeye geldiler. Yanımda Tae vardı. Çocuk bağırıyor, 'Sıçtım ağzına, Park Jimin' diye. Ben de 'açtım bekliyorum' dedim. Salak Jimin, kapatsana çeneni."
Aklıma gelen anıyla birlikte kahkaha atmaya başladım.
"Çocuk tam üzerime gelirken Tae araya girdi. Şey diyor, 'Ben kavga sevmem bro. Sadece Hello Kitty bebeğim ile Barbie bebeğimin yelloz atışmasındaki kavgayı izlerim. İstersen onda kapışalım.' Bir de çocuğa göz kırpıyor salak. Dayak yiyecek haberi yok." Attığımız kahkahanın, bahçenin her yerine gittiğine emindim.
"Eee, sonra ne oldu?" diye sordu Jeongguk, gülmesini durdururken.
Jimin, "Çocuk kabul etti." deyince en büyük kahkahayı patlatmıştık.
Okulun bitmesine çok az kalmıştı. Bugün Jimin, bizde kalacaktı ve film gecesi yapacaktık. Ayrıca bugün Jungkook denen pisliğin yaptıklarını da anlatacaktım Jimin'e.
Düşüncelerimi bölen zilin sesiyle ayağa kalktım. Çantalarımızı almak için sınıfa gitmeliydik. Yürürken ne izleyeceğimizi de tartışıyorduk.
"Bilim-kurgu izleyelim bugün." dedi Jimin.
"Seni seviyorum, Park Jimin!"
Bilim-kurgu aşkımız asla bitmezdi. Öyle ki izlediğimiz film ve dizilerden sonra kendimizi oradaki karakterlere benzetir oyun oynardık.
Çantamızı alıp sınıftan çıktık. Diğerleriyle çoktan vedalaşmıştık zaten. Acaba Hoseok gitmiş miydi?
"Jimin, Hoseok gitmediyse onu da çağıralım mı?"
"Hadi gel bakalım, gitmiş mi gitmemiş mi."
Ben Hoseok'un sınıfına girecekken, Jungkook sınıftan çıkıyordu. Karşıkarşıya geldiğimizde yüzüne baktım. Küçümseyen bakışları sinirimi bozmuştu ama tek kelime dahi etmeyecektim. Kenara çekilip yol verdim. Omzuma çarpıp çıktı sınıftan.
"Bu neydi şimdi?" dedi yanımıza gelen Hoseok.
"Sonra anlatırım. Hoşiiik~. Akşam Jimin ile film izleyeceğiz. Sen de gelsene işin yoksa, beraber kalalım." dedim sırnaşarak. Kutsal Kim Taehyung'un cazibesine dayanabilenlerin sayısı çok azdır. Jungkook'u hesaba katmayın yeter.
"Tamam tamam, gelirim. Yeter ki uzaklaş." Dil çıkarıp dışarı sürükledim Hoseok'u.
"Cipsi falan da alalım. Evde yoktu."
***
"Hani bilim-kurgu izleyecektik. Niye açtık bu korkunç şeyi." dedim ağlamaklı bir sesle. Daha 20 dakika olmamıştı ama üçümüz de deli gibi korkuyorduk. Yastıkların arkasından bakıyorduk bilgisayara.
"Sizin aklınıza uydum ben de. Ne bileyim bu kadar korkunç olacağını." dedi Jimin.
Hoseok Jimin'in kafasına vurdu, "Salak, sen dedin ya korku izleyelim diye."
Eve geldiğimizde, Jungkook ile olanları anlatmıştım. Güzel bir 'Jungkook'a sövme' seansı yapmıştık. Sonra bir şekilde korku filmi izlemeye başlamıştık.
"Boş yapmayın da izleyelim, bitsin şu lanet şey."
Asla başladığımız filmi bitirmeden bırakamıyorduk. Ama korkudan ölmek üzereydik.
"18 olmadan ölmek istemiyorum. Bir güncük kaldı. Nolur kapatalım, korkudan öleceğim yoksa." diye yalvardım çocuklara.
"Aynen ya. Baksana birbirimize yaklaşa yaklaşa, ırzına geçeceğiz birbirimizin." Jimin haklıydı. Üçlü koltukta; ben en solda, Hoseok ortada, Jimin sağda oturuyordu. Koltuk ne kadar üç kişilik olsa da, sıkışa sıkışa iki kişilik yeri kaplıyorduk.
Üzerimdeki kolları itip uzaklaştırdım onları kendimden.
"Anne oğlun artık masum değil. Namusum gitti anneee." diye ağlamaya başladım.
Hoseok'un ağzından çıkan şaşkınlık nidası ile onlara çevirdim kafamı. Şaşkın bir şekilde enseme bakıyorlardı.
"Oha lan o ne?"
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Anladım mı orası meçhul.
"Ne oluyor, neden öyle bakıyorsunuz?"
Kafamı baktıkları yere çevirmeye çalışıyordum ama beceremiyordum. Dışardan annesini koklamaya çalışan maymun gibi olduğumu tahmin edebiliyordum. Merakla suratlarına baktım.
"Taehyung, şimdi sadece sakin ol."
"Tae, kıpırdama." diyip emin olmak istercesine daha da yakınıma gelip baktı Hoseok.
"Taehyung, doğum leken..." diyip yüzüme baktı. "...rengi değişiyor."
--------------------------------------------------------------
Jungkook, neden böyle yapıyorsun yavrum? Dğfkfşeşs
Selamlar.

From The Moon |KookTaeGguk|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin