Bölüm 3: Uğursuz Gün

1K 131 9
                                    

"Merhaba. Biz buralardaydık da sizi görünce selam vereyim dedim." dedi Yoongi gülümseyerek. Yanındaki çocuk hala sırıtarak bana bakıyordu ve bu oldukça rahatsız ediciydi.
"Yaa öyle mi? Bizde Tae ile yemek yiyecektik. İsterseniz siz de katılın bize." Ani gelen cümleyle öldürücü bakışlarımı Jimin'e çevirdim. Yanımızdaki çocuğu tanımıyordum ve gereğinden fazla rahatsız etmişti bakışları. Jimin, 'ne olacak sanki' der gibi baktı. Önüme döndüğümde kahverengi saçlı çocuk, Yoongi'nin konuşmasına izin vermeden konuştu.
"Çok iyi fikir, biz de yemek yiyecektik zaten." Elini uzatarak devam etti, "Merhaba biz tanışmamıştık. Ben Jeongguk." Ne kadar rahatsız olmuş olsam da elini sıkmamak kabalık olurdu ve ben kaba bir insan değildim. Uzattığı eli sıkıp "mehaba" diye mırıldandım. Elimi bırakmamıştı ve gözlerimin içine bakıyordu derin derin. Rahatsızca kıpırdanıp elimi çektim elinden.
Bir şeyler yemek için yanımızdaki hamburgerciye geçtik. Hem yemek yiyor hem de sohbet ediyorduk. Jeongguk, sandığım kadar rahatsız edici birisi değil, aksine oldukça etkileyiciydi. Konuştukça daha iyi anlaşıyoruk. Sesinin tınısı bile insana huzur veriyordu sanki.
"Son senemiz olduğu için güzel vakitler geçirmeye çalışıyoruz. Gezip görmek güzel şey." diyen Yoongi'ye döndüm, bakışılarımı Jeongguk'tan çekip. "Hoş, bu iki dingille ne kadar eğlenebilirim bilmiyorum ama yapacak bir şeyim yok." Jeongguk gözlerini kısıp Yoongi'ye baktı.
Yoongi bağırarak, "Ne var, yalan mı sanki? Sürekli didişmeyi biliyorsunuz sadece. Sizin yüzünüzden dışarı tek çıkıyorum hep." dedi. Jimin ve ben, bu ani çıkışa gülmüştük.
"Hey, artık biz de varız. Bizimle gezebilirsin." dedi Jimin. Yoongi karşılık olarak gülümsedi Jimin'e.
Yemeklerimiz bitmişti. Biraz daha sohbet edip kalmıştık. Hamburgerciden çıkıp vedalaşacakken Yoongi bir şey hatırlamış gibi durakladı. "Hay kafama... Jeongguk, annemin elbisesini terziden alacaktık. Hadi çabuk gidelim."
"Hiiiç oralara kadar yürüyemem. Gelmek istemiyorum, sen git." dedi Jeongguk.
"Yolu hatırlamıyorum, gel işte. Sporcusun bir de. Bugün almazsam beni öldürür annem, acildi." Peki Yoongi ile yalnız olabilme fırsatı yakalayan Jimin durur mu? Tabii ki durmaz!
"Benim buralarda bilmediğim hiçbir yer yoktur. Eğer adını söylersen seni götürebilirim." dedi. Aptal. Arkadaşını satıyorsun, aptal.
Yoongi, Jimin'e sonsuz teşekkürlerini sunarken Jimin, bana baktı. Bakışlarımla 'beni yalnız göndermek neymiş sonra gösteririm sana' demiştim. Anlamış olacak ki bana öpücük yollayıp yola dönmüştü. Orta parmağımı havaya kaldırdım arkasından. Yanımdan gelen kahkaha ile oraya çevirdim kafamı. Jeongguk'un bana güldüğünü görünce silkelenip bütün aptallığımla gülümsedim. "Sonra görüşürüz." diyip yürümeye başlamıştım. Kolumu tutup beni durduran Jeongguk'a baktım. "Aslında ben de o tarafa gidiyorum. Beraber gidelim mi?" Kafamı salladım. Beraber gidebilirdik, artık arkadaş sayılırdık sonuçta.
Yürürken oluşan sessizlik sıkıcı gelmişti. Konuşma başlatmak için bir şey düşünüyordum. Aklıma okullarında çıkan yangın geldi.
"Bildiğim kadarıyla okulunuzda bir yangın çıkmıştı, değil mi?"
"Evet, talihsiz bir olay."
"Şey... Birisinden yangını sizin çıkardığınızı duydum. Senin ve ikizinin. Yanlış anlama lütfen. Öyle olmayadabilir. Doğru bir şey olduğunu düşünmedim zaten."
Konuşmamı bitirince nefessiz kaldığımı farkettim. Derin bir nefes alıp Jeongguk'a baktım. Gülerek bana bakıyordu. Çok güzeeeel, utandım ve eminim ki yanaklarım pembe pembe oldu. Bundan mükemmel zamanlama olmazdı kesinlikle. Salak Taehyung.
"Evet." Anlamayarak yüzüne baktım.
"Evet bizim yüzümüzden çıktı yangın. Kötü bir gündü. Baya büyük kavga etmiştik. Nasıl oldu bilmiyorum. Jungkook'u ittim ve bir şeye çarptı. Sonrası alev."
Gözlerim kocaman olmuştu, gerçek olmasını beklemiyordum.
"Çok korkmuş olmalısınız." Sesim istemsizce üzgün çıkmıştı.
"İlk değil. Çok fazla anımız var böyle." Anılarından anlatmaya başlamıştı ve gülmekten kendimi alamıyordum. Eve geldiğimi bile farketmemiştim gülerken. Eğlenceli sohbetimizin bitmesine üzülmüştüm.
"Evim burası. Eşlik ettiğin için çok teşekkürler. Ve seninle tanıştığıma gerçekten memnun oldum."
"Benim de memnun olduğuma emin olabilirsin." deyip göz kırptı. Sanırım eriyorum ben. "Bunu başka günlerde de tekrar edebiliriz umarım."
Gülümseyip eve girdim. Yüzümde ufak bir tebessüm vardı, kesinlikle Jeongguk'tan etkilendiğim için değildi. Evdekilere selam verip odama geçtim. Birazdan yemeğe inerdim zaten, üzerimi değiştirsem iyi olurdu. O sırada telefonumun titremesiyle telefonu elime aldım. Jimin mesaj atmıştı.
"Canım arkadaşımmmm. Doğum gününe Yoongileri de çağıralım. Noluuuuy"
Aslında iyi fikirdi. Onlar da eğlenmek istiyorlardı ve biz görüp görebilecekleri en eğlenceli kişilerdik kesinlikle.
"Tamam, satıcı kişilikli adi pislik. Çağırırız -.-"

***

Hayatımın en uğursuz gününü yaşıyor gibiydim bugün. Her şey üst üste gelmişti. Önce okula gelirken kaldırımda birikmiş suya basıp pantolonumu ıslatmıştım. Okula gireceğim sırada kendi ayağıma takılıp yere düşmüştüm. Sonra da derse geç kalmış öğretmenin azarını dinlemiştim. Şimdi de sınıfta pantolonumu temizliyordum. Jimin, Yoongi ile birlikte kantine inmişti bir şeyler yemek için. İşimi bitirip yanlarına gidecektim ben de. Elimdeki ıslak medili pantolonuma son kez sürtüp çöpe attım. Söylene söylene dışarı çıktım. Daha ne kadar kötü olabilirdi ki bugün. Hızlı hızlı giderken bir yandan da pantolonumda leke kalıp kalmadığına bakıyordum. Haliye karşımdan gelen bedeni farketmedim ve sert bir şekilde omzuma çarpmasıyla yere düştüm. Kesinlikle oturup ağlayacaktım.
"CİDDEN, BU UĞURSUZ GÜN NE ZAMAN BİTECEK. "
Kafamı kaldırıp bana çarpan kapşonlu çocuğa baktım. Jeongguk'un ikiziydi, yan yan sırıtıp beni izliyordu. Özür falan dilemesini bekliyordum ama önüne dönüp yoluna gitti. Hadi ama. En azından yerden kalkmama yardım etseydin ayı. Sinirle kalkıp ayaklarımla yeri döve döve kantine gittim. Jimin, sinirden kıpkırmızı olduğuna emin olduğum yüzümü görünce ne olduğunu sordu. Önemsiz olduğuyla ilgili bir şeyler mırıldanırken masada Jeongguk'un da olduğunu gördüm. Gülümsemeye çalışarak selam verip yanına oturdum.
"Jimin doğum gününden bahsetti."
"Evet, sen de gelmek ister misin?" dedim ona dönerek.
"Tabii ki isterim. Güzel vakit geçireceğimize eminim." Ders zilinin çalması yakındı, bütün vaktimi sınıfta geçirmiştim. Sınıfa gitmek için yerimizden kalktık.
Tam sınıfa girecekken ismimin seslenilmesiyle durdum. Hoseok koşarak bana geliyordu.
"Taehyung! Nerelerdesin sen? Sana bir şey göstermem gerek."
"Sakin ol Hoşik. Buradayım işte. Ne göstereceksin?"
"Yangın merdivenlerine gidelim." Jimin öne atılıp "Ben de geleceğim." dedi. Hoseok kafasını sallayıp önden gitti. Biz de yangın merdivenlerine geçip önündeki merdivene oturduk. Hoseok elindeki kağıdı yanına koydu bizim de görmemiz için. Yine rüya görmüş olmalıydı. Resmi incelediğimde gerçekten şaşırmıştım. Etraf sisliydi, çok katı ve kasvetli bir hava hissediliyordu. Dolunay vardı ve çok büyüktü. Ay'ın önünde boynundaki kolyeden ışık çıkan bir çocuk vardı. Gözleri kapalıydı ve yanaklarında gözyaşları vardı. Şaşırmamın nedeni ise şuydu:
Resimdeki ağlayan çocuk bendim.

--------------------------------------------------------------
Ayı Jungkook, kaldırsana çocuğu. İslsşd.
Selamlar, umarım beğenirsiniz.

From The Moon |KookTaeGguk|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin