Bölüm 6: Güzel Luna

876 107 25
                                    

Sanırım artık deliriyordum. Gaipten sesleri de duyduğuma göre tertemiz kafayı yemiş olmalıydım. Daha geçen gün psikolojim yerli yerindeydi, ne ara delirdim ki ben?
Kediyi kurulamayı bırakıp üzerimi giyinmeye başladım. Bu arada yeni arkadaşıma isim düşünmeyi de ihmal etmiyordum.
"Luna diyeyim mi sana, güzel mi sence de?" dedim kediye bakarak. Sanki kedi beni anlayacaktı. Yaptığım şeye gülüp işime devam ettim. Saat yedi olmak üzereydi. Luna'yı anneme emanet edip dışarı çıktım. Üzerimde Jimin'in hediyesi vardı ve çok yakışmıştı. Kulaklığımı takıp yola koyuldum.

***
Kafeye geldiğimde Seokjin hyung karşıladı beni.
"Hoşgeldin, Taehyung. Hyungun sana kendi elleriyle pasta yaptı."
"Hatta iki kere yaptı." diye bağırdı arkadan Namjoon hyung.
"Evet, bazı sakar insanlar ilk pastamı devirmişti de."
"Ya Seokjin hyung, yanlışlıkla oldu o."
"Sus Namjoon, sus. Terliği kafana atarsam görürsün."
Karşımda atışmalarını izlemek çok eğlenceliydi.
"Hyung neden pastayı almadık ki. Alabilirdik aslında." diye sordum merakla.
"Jimin başımın etini yedi. Sen yap, yarısını öyle yarısını böyle diye. Yapıştı kurtulamadım." dedi bıkkınlıkla.
"Ben geldiiim."
"Heh iti an, çomağı hazırla."
"Hoşgeldin, Jimin-ah."

Hazırlıklar tamamdı. Diğerleri gelene kadar etrafı süslemiş fotoğraflar çekilmiştik. Tek eksiğimiz Yoongi ve Jeongguk'tu.
Acaba Jeongguk, Jungkook'a söylemiş midir doğum günümü, ya da buraya geldiğini? Jungkook da gelir mi onunla beraber? Yani neden gelsin doğru ama gelse olmaz mı?
'Ne diyorsun Taehyung sen, neden o çocuğun doğum gününe gelmesini istiyorsun? Düzgün konuşmanız bile yok sizin. Ne münasebet yani.'
İç sesim beni kendime getirmişti. Jungkook'un gelmeyeceğini bilsem de bir an düşünmüştüm sadece.
Kapıdan gelen sesle oraya döndük, gelmişlerdi ve tahmin ettiğim gibi Jungkook yoktu...

Pasta yiyip dans ediyor, deli gibi eğleniyorduk. Canımız sıkılınca da oyun oynuyorduk. Kahkahalarımız durmuyordu. Klişe bir oyun daha geldi aklımıza, şişe çevirmece. Eğlenceli olabilirdi. Namjoon hyung, hemen boş bir şişe bulup getirdi. Masanın ortasını boşalttık.
"Kapak gelen taraf sorar, diğer taraf cevap verir. Hadi bakalım."
Şişeyi çevirdi. Şişenin kapak tarafı Jimin'i, diğer tarafı Hoseok'u gösteriyordu. Jimin muzurca sırıtıp sordu:
"Söyle bakalım Hobi, doğruluk mu cesaret mi?"
"Doğruluk bro, canımı sana emanet edemem." Hoseok'un dediği şeyle hepimiz gülmüştük.
"Bizden sakladığın gizli aşkın kim?" diyip şeytani bir bakış atmıştı Jimin.
Kesinlikle benim de çok merak ettiğim bir konuydu. Uzun zamandır birisinden hoşlanıyordu ama bize hala söylememişti kim olduğunu. Bu durum bizi kırsa da belli bir nedeni olduğunu tahmin ediyorduk.
Hoseok cevap vermeyince yüzüne baktım, gözleri doluydu ve kırık bir tebessümü vardı. Bizi geçiştirip ayağa kalktı.
"Ben biraz hava alıp geleceğim. Kusura bakmayın." Herkes üzülse de kimse üstelemedi. Jimin'in deli gibi suçluluk duyduğuna adım gibi emindim şu an. Onun da gözleri dolmuştu, arkadaşını üzdüğü için.
Hoseok'un arkasından Jimin de çıktı kapıya. Konuşmaları iyi olabilirdi.
Onlar tekrar içeri girene kadar sessizce bekledik. Kimseden çıt çıkmıyordu.

İkili gülüşerek içeri girince ortamdaki hüzünlü hava, hemencecik dağıldı.
"Hadi hadi geç oldu, hediyeleri verme zamanı. Çabuk olun. En son ben vereceğim."
Bağırarak talimat veren Hoseok'la birlikte hepsi yerlerinden kalkıp yan masadaki hediyeleri ellerine aldılar. Ben de yanlarına gidip sanki içlerini görebilecekmişim gibi ellerindekilere baktım merakla.
"Çekilin çekilin, ilk ben vereceğim hediyemi." diyerek önündeki bedenleri iten Seokjin hyunguma gülümsedim. Çok tatlısın be hyung, seni alan yaşadı. "Sana layık değil diyemeyeceğim çünkü tam olarak sana layık, mükemmel ötesi bir hediye aldım kuzum."
Heyecanla paketi elinden kapıp açmaya başladım. Büyük beklentiye kapılmıştım. Hediyeyi açma işlemim bitince gördüğüm şeyle şok geçiriyordum. Kafamı şirince gülümseyen hyunguma çevirdim.
"Hyung, ne kadar düşündün bu hediye için?"
"Hiç." diyip iyice kahkaha atmaya başlamıştı. Jimin merak edip elimden aldı çerçeveyi. Alır almaz o da kahkaha atmaya başladı. Ben hariç herkes kahkaha atıyordu çünkü Seokjin hyung büyük boyda bir çerçeveye kendi fotoğrafını yerleştirip hediye etmişti. Olayın şokunu atlatınca ben de gülmeye başladım. Bu adam cidden deliydi.
"Teşekkür ederim hyung, tuvaletimin karşısındaki duvara asacağım. Çok yakışacağına eminim."
Yoongi, elindeki paketi uzatıp güzel dileklerini belirtmişti. İstediğim kitap serisinin ilk kitabını almıştı. Jimin'e bakıp öpücük attım, Yoongi'ye o söylemiş olmalıydı.
Önüme döndüğümde Jeongguk, elindeki hediyeyi uzatmış bana bakıyordu, derin derin. Yanaklarımın kızardığını hissediyordum.
"Teşekkür derim, zahmet etmeseydin keşke."
"Lütfen, daha sonra aç olur mu?"
Kafamı sallayıp paketi diğerlerinin yanına koydum. Herkes hediyelerini vermişti. Güzel bir günü sonlandırmıştık ve artık evlere dağılıyorduk. Jeongguk ve Jimin, eve beraber yürümeyi teklif etseler de kabul etmemiştim, saat daha erkendi ve yalnız yürümek istiyordum.
Gökyüzü çok güzeldi, Ay sanki beni içine çekiyordu güzelliğiyle. Yıldızlar göz kırpıyor, tek tük gözüken ağaç dalları bana yol gösteriyordu. Gökyüzüne bakarak yürüyordum ve bu büyük bir salaklıktı.
Önümde uzanan merdivenleri görmemiş haliyle boşluğa basmıştım. Kollarım, bacaklarım hatta başım çok fazla acıyor ve sarsılıyordu. Kaç basamaklı merdivenden yuvarlandım gerçekten bilmiyorum ama tır çarpmış gibi hissediyordum. Ayağa kalkmayı denedim ama olmadı. Gözlerimi zor açık tutuyordum.
Birden birisinin beni kucağına aldığını hissettim. Gözlerimi açamıyordum, sesim çıkmıyordu ama çok korkmuştum. Beni kucağına alan kişiye bakmayı anca akıl edebilmiştim.
Kafamı kaldırıp gözlerimi beni taşıyan bedenin yüzüne çıkardım. Gözlerim buğulu olduğu için birkaç kere kapatıp açmak zorunda kaldım.
Gördüğüm yüzle, otuzuncu şokumu geçiriyordum bugün. Çünkü, kesinlikle görmeyi beklediğim kişi, Jungkook değildi.
"Jungkook, senin ne işin var burada?" dedim zorlukla çıkartmaya çalıştığım sesimle. Cevap vermedi, vermesini beklemiyorum da zaten. Sessizliğe gömülüp başımı göğsüne koydum. Değerlendirmem gerekliydi.
Yavaşça soluyordum kokusunu, huzur doluyordum sanki, kokusunu duydukça. Çiçek bahçesinde dolaşıyormuşum gibi bir histi. Kalbim pır pır ediyordu adeta. Başka birini bulamadın mı, aptal kalbim?
Bir parka gelmiştik, beni banklardan birine oturtup önümde diz çöktü, şortumdan açıkta kalan bacaklarımdaki yaralarda gözlerini gezdirdi. Onun baktığı yere bakınca görebilmiştim bacaklarımın kanadığını.
Çömeldiği yerden kalkıp köşedeki eczaneye girdi konuşmadan. Muhtemelen yaralarım için bir şeyler alacaktı.
Birden karşıma çıkması çok anlamsızdı, gerçekten anlam veremiyordum.

Tekrar önümde çömelen bedenle düşüncelerimi uzaklaştırdım.
"Aynı zamanda sakarsın da."
Göremeyeceğini bilsem de gözlerimi devirim.
"Yardım etmek zorunda değilsin."
Kafasını kaldırıp yüzüme baktı, yüzümü en ince detayına kadar inceledi sanki. Bir şey demeden önüne döndü tekrar. Yaralarımı çok güzel temizlemişti, bu konuda ustalaşmış gibiydi. Cebimde çalan telefonu elime alıp önce arayan kişiye sonra da saate baktım. Gece yarısı olmak üzereydi ve arayan babamdı. Telaşla ayağa kalkıp ufak bir teşekkür mırıldandım ve telefonu açtım.
"Özür dilerim, saati görmemişim."
Babam sorun olmadığını, sadece telaşlandığını ve artık eve gelmem gerektiğini söylemişti. O sırada aksayarak da olsa yürümeye çalışıyordum. Ne işim vardı sanki dışarıda.
Yavaş yavaş da olsa saat 12 olmadan eve ulaşabilmiştim. Jungkook'a güzel bir şekilde teşekkür edemediğimi biliyordum, yarın onunla konuşacaktım.
Eve girdiğimde annemler sakin bir şekilde aynı noktaya bakıyorlardı. Donmuş gibilerdi.
"Anne, baba. İyi misiniz?"
Birden irkilip bana döndüler.
"Hoşgeldin, oğlum. Yorulmuş olmalısın, odana çıkabilirsin. İyi geceler."
Anneme kafamı sallayıp odama doğru yol aldım. İçeri girip kapıyı ardımdan kapattım. Önüme döndüğümde son zamanlarda çok sık yaşadığım olayı yaşadım, ağzım açık kalmıştı.
Bunun nedeni çok basitti. Karşımda; gri saçları beline kadar uzanan, üzerinde beyaz elbise olan, başından alnına düşen bir Hilal simgesi olan, etrafında ışık parlayan, hatta ve hatta bana 'Merhaba Taehyung, ben Luna.' diyen bir kadının olmasıydı.

Kedim olan Luna mı? Sanırım bayılıyorum.

--------------------------------------------------------------
Selamlar. Geç gelen bölüm için özür dilerim. Çok fazla olay yaşadım, güzel şeyler değildi.
Iyi okumalar.

From The Moon |KookTaeGguk|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin