1

31 3 0
                                    

Ellerimde bavullarla merdivenleri iniyordum.

O gün gelmişti işte.

Yeni hayatımın başlangıcı.

Umarım ikinci olduğunu düşündüğüm şansımı iyi değerlendirirdim. Şayet kaybedeceğim çok şeyim kalmamıştı.

Dışardan gelen korna sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. En yakın arkadaşımın annesinin arabası evimizin önüne yanaşmıştı.

Annem de korna sesini duymuş olmalı ki mutfaktan fırlayıp üzgün suratıyla bana baktı.

"Vazgeçmem için çok geç biliyorsun değil mi?"

O buna pek aldırmış gibi gözükmüyordu. Kollarını bana sardı ve düşmek üzere olan birkaç gözyaşı çoktan omzuma gelmişti.

Onu böyle bırakmayı ben de istemezdim ancak böyle olmalıydı.

Aylar önce ağabeyim Michael'ı kaybettiğimizi öğrenmiştik. Üniversite için Avustralya'da idi ve bir gün öldüğünün haberini aldık. Her şey bu kadar kolay olmuştu işte. Tabi olduğu kadar kolay atlatmak mümkün değildi. Bu yüzden şimdi ben de onun izinden gidiyordum. Onun okuduğu okulda, onun kaldığı evde kalacaktım. Böylece buradaki hayatımdan uzaklaşıp biraz da olsa toparlanmaya çalışacaktım.

Hiç bilinmediğim, hiç bilmediğim bir yerde ailemden sonra en çok sevdiğim insanla.

"Seni özleyeceğim," dedi annem sonunda beni serbest bıraktı. Böylece kızarmış zümrüt yeşili gözlerini görebildim. Ağabeyimin tıpkısı olan gözleri...

Daha fazla onu böyle görmeye katlanamayacaktım. Bana onu hatırlatmaktan başka bir şeye yaramıyordu.

"İyi olacağım, söz veriyorum." Adımlarımı bavullarıma yöneltip hepsini tekrar yüklendim. Annem yavaşça kapıyı açtı ve gözlerim arkadaşımı buldu.

Arabadan inerek yardımıma geldi. Ne kadar mutlu olduğunu beş mil öteden anlayabilirdiniz. Birazdan tüm enerjisinin bana geçeceğine şüphem yoktu. Sadece buradan ayrılmamız gerekiyordu. Bu evin kasveti beni öldürüyordu.

"Hazır mısın?" Bavulları tek tek bagaja yerleştirdikten sonra Mila sırıtarak bana baktı. İstemsiz olarak bende güldüm ve kafa salladım.

Annelerimiz birbirine el sallarken biz de arabadaki yerimizi almıştık. Ve işte böylece yolculuğumuz başlamış oldu.

...

Uzun saatler süren bir uçak yolculuğu ardından sevgili Avustralya kıtasına inmiştik. Tanrım, dünyanın en kötü jetlag'ini yaşayacaktık.

"Bir hafta boyunca evden çıkamayacağımıza kalıbımı basarım," diye sızlandı Mila bavullarımızı alırken.

Sessizce onu onayladım. Uykusuzluk ve yorgunluk beni de ele geçirmişti. Kendimi bir an önce yumuşak bir yatağa bırakıp günlerce uyumak istiyordum. 

Sallana sallana havalimanının çıkışına ilerledik. Bizi ağabeyimin en yakın arkadaşı Alexander karşılayacaktı ve ağabeyimle kısa zaman öncesine kadar beraber yaşadıkları eve bırakacaktı. Dört kişilik evlerinin çoğunu boşaltmıştı ancak ağabeyimin hiçbir eşyasına dokunmamasını istedim. Tüm ona ait şeylere ihtiyacım vardı, onu hatırlatan şeylere.

67 model siyah Camaro'nun kaputuna yaslanıp bizi bekleyen Alex'i görünce tanıdım. Hiç gerçekte tanışmasak da birkaç kez facetime sayesinde görmüştüm. Michael sürekli arabasını ne kadar seveceğimden bahsedip dururdu, gerçekten de haklıydı. 

"Sen Nova olmalısın?"

Gülümseyerek kafa salladım. "Selam Alexander."

Mila'da arkamdan gelip selam verdi ve Alexander'ın gözlerinin bir süre onda kitlenmesine sebep oldu.

Tabi hemen kendini toparladı ve elini uzattı. "Alexander."

"Mila."

Mila'nın içinden erkek arkadaşı olduğu için küfür ettiğini tahmin edebiliyordum. İkisi arasındaki çekimi fark etmemek için kör olmak gerekirdi. Sessizlik içinde ve ellerimizde bavullar ile dikilirken boğazımı temizledim. 

''Ah, şey bavullar,'' Alex, Mila'nın bavullarını aldı ve beraber bagaja yerleştirdik . Zorla da olsa bagajı kapatabilmiştik. O sırada en yakın arkadaşım arka koltuğa yerleşmişti bile. 

Ben de ön koltuğa geçmiştim. Büyülenmemek elde değildi. Bu şey bir baş yapıt. Ve evet bir Amerikalı olarak hiç Amerikan arabam olmadı.

"Dilin tutuldu değil mi?"

"Dayanamıyorum ne diyebilirim ki." Omuzlarımı silkip arabayı incelemeyi kesmeye çalıştım. Ama her yerine dokunasım vardı işte.

"İstediğinde ödünç verebilirim. Bunu herkese yapmam." Hafifçe güldü ve göz kırptı.

Sessizce kafamı salladım.

"Lastiklerinin erimesini istiyorsan tabi." En yakın arkadaşım arkadan konuşmamıza dahil olmuştu.

Dediği şeye gülmemi tutamamıştım tabi ki.

"Biliyorsun ki o tek seferlik bir şeydi!"

"Ah tabi ki!"

"Pekala kızlar beni aydınlatmak isterseniz dinleyebilirim?"

Dikiz aynasından Mila'nın sinsi gülüşüyle karşılaştım. Her zamanki gibi sıra beni rezil etmeye gelmişti.

"Buna bayılacaksın."

How You Remind MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin