Bolca öksürdüm, ellerim ağzımı kaplıyordu. Kimse ortalıkta olmadığı için minnettardım diğer türlü olduğumdan daha güçsüz hissedecektim.
Ellerimde sıvı bir şey hissettim, ellerime baktığımda kan gördüm. Gözlerimi sıkıca kapattım ve sadece rüya olmasını umdum. Fakat gözlerimi açtığımda hala ordaydı.
Her zaman kendime artık ölmekten korkmadığımı hatırlatırdım. Ama şimdi gerçekten o durumdaydım, korkmuştum. Hala korkuyordum.
Belki herkesin beni unutacağı için korkuyordum belki de her zaman başarmak istediğim şeyi hala bitiremediğim için korkuyordum.
Şimdi geriye baktığımda bu beni sadece bir kişiye yönlendiriyordu. Bana her zaman Charlotte'ı hatırlatacaktı. Onu sevdiğimden böyleydi. Hala onu seviyordum.
Ellerimi beyaz çarşafa sildim sonra kendimi yatağın içine gömdüm. Belki sonunda mutsuzca ölecektim. Bu benim güçsüzlüğümü gösteren şeydi. Geçmişte ne için yaşadığımı gösteren şeydi.
Hatıralarımızı görmekten bıkmıştım. Bu kalbimi sıkıştırıyordu ve bundan hoşlanmıyordum. Bu beni çılgına çevirmiyordu ama bu beni sonsuz kalp kırıklığı mekanına sürüklüyordu.
Kalbimin bir parçasının nefretle dolduğunun farkına varmıştım. Nefretin var olduğunu bilmiyordum. Beni yavaşça geçiyordu, acı dışında.
Saklamaya çalıştıysam bile, Charlotte'tan bunu bana yaptığı için nefret ediyordum.
Onun hala aklımda olmasından nefret ediyordum.
Bana hala beni sevdiğini söylemesini duyabiliyor olabilmemden nefret ediyordum.
Ama en önemlisi önceden hoşça kal bile diyemeden gittiği için ondan nefret ediyordum.