†4†

3.6K 565 655
                                    

Elektrikler geri gelmiş olmalı ki sokak lambasının ışığı tekrar odamı loş da olsa aydınlatıyordu.

Adım sesleri giderek yaklaşırken, benimse kalbim korkuyla gümbür gümbür çarpıyordu.

Tanrım, ölecek miydim?

Namjoon onun bana zarar vermesine izin vermeyeceğini söylerken ciddi miydi?

Kapının yavaşça açıldığını duydum. Yatağımda hareketsizce durup, nefesimi tuttum. Battaniyeye yansıyan iri cüsseli insan gölgesinin elinde büyük bir bıçak vardı.

Sessiz hareket etmeye çalışsa da giderek yaklaşan adımlarını duyuyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibi şiddetle çarparken tuttuğum nefesimi bıraktım. O esnada gölgenin bıçağı havaya kaldırdığını gördüm.

Bıçağın bedenime saplanmasını beklerken, birden bire adam yere düştü ve bağırmaya başladı. Sanki görünmez bir güç tarafından işkence görüyormuş gibi bağırıyordu.

Bedenim tir tir titrerken yatağın içine gömülmüştüm. Korkudan battaniyenin altından başımı bile çıkaramıyordum. Adamın acı dolu feryatlarını ve, "Sen, sen! Bırak beni!" diye serzenişlerini duydum.

Titreyen ellerimle battaniyeyi biraz geriye çektiğimde, adam odamın kapısının oradan aşağıya doğru sürükleniyordu. Yüzündeki dehşet verici ifadeyle bana baktı ve elini bana doğru uzattı, ama sürüklenerek uzaklaştırıldı.

Daha sonra alt kattan gelen sesler ve bağırışlar duydum, sonrasında da dış kapının sertçe çarptığını. Yere baktığımda kan izleri gördüm. Nefeslerim düzensizliğini koruyordu. Aklımı yitirecektim sanki.

Bir saat boyunca öylece dehşet içinde yatakta oturduktan sonra Namjoon'a seslendim, ama artık orada değildi. Korkarak da olsa kalktım ve odamın ışığını yaktım.

Etrafı kolaçan ederek odamdan çıktım. Kan izleri odamın kapısından merdivenlere doğru yarım yamalak bir şekilde devam ediyordu. Aşağıya indim. Kan izleri dış kapının orada son buluyordu. Görünüşe göre Namjoon onu evden çıkarmıştı. Acaba onu nereye götürmüştü?

İç çekip temizlik malzemelerini aldım ve kana bulanan her yeri temizledim. Uzun süre uğraşmam gerekmişti. Sonuçta aileme bunun hesabını veremezdim. Ne diyecektim? Yatağımın altındaki canavar, bodrumumuzda saklanan katili öldürdü mü?

İşim bittiğinde ürkek adımlarımı bodruma yönlendirdim. Telefonumun feneriyle içeriye baktım. Lanet herif ahşap duvarı bir tür kesici alet ile kazıyıp delmiş ve parçalara ayırmıştı. Artık gizli olmayan odanın içi ise çok kötü kokuyordu ve duvarlarda garip çizimler vardı. Yerlerde konserve atıklar, pet şişeler nara atıyordu.

Tanrım... Bunun hakkında aileme ne diyecektim?


°°°

Katil zanlısının bedeni, derin yaralar içinde bir çöp konteynırında bulunmuştu. Bu, yaşanan korkunç gecenin bir hafta sonrasında ortaya çıkmıştı. Ailem eve geldiğinde onlara tüm gece odamda kulaklık takılı halde durduğumu ve hiçbir şey duymadığımı söylemiştim. Evimizin bodrumundaki durumu açıklayabileceğim bir şey yoktu. Durumun incelenmesi için babam polise başvurdu. Polis, Namjoon'un söylediği gibi şüphelinin işlediği cinayetlerden sonra orada saklanmış olduğunu ve daha sonra duvarı yıkıp evden kaçtığını teyit etmişti. Ağır yaralar içinde çöpte bulunması ise hala bir gizem konusuydu ama polis bu durumu 'akli dengesini tamamen yitirip kendine zarar verdi ve intihar etti' diyerek noktaladı.

Heh, nereden bilebilirlerdi ki katili aslında iyi huylu bir canavarın pert ettiğini?

Ki, bana kalırsa o bir canavar değildi. Sadece bu dünyada tamamlanmamış bir işi olan, mutsuz bir ruhtu. İntikamını almıştı. Her şey bitmişti.

Ayrıca babam burada yaşananları anlatmadan evi bize kakalayan ev sahibine de dava açmıştı.

Bir daha Namjoon'u hiç duymadım. O evden de taşınmak için hazırlıklarımızı yaparken, içime garip bir hüzün çökmüştü. Belki saçmaydı ama bir şekilde onunla yakınlık kurmuş gibi hissetmiştim. Ne kadar ürpertici olursa olsun, beni koruyacağını söylemişti ve dediğini yapmıştı. Belki intikamı daha önemliydi ama istese adamın beni öldürmesine izin verip intikamını daha sonra da alabilirdi.

Namjoon iyi biriydi.

Eşyalarım işçiler tarafından odamdan çıkarılırken, geriye bir tek yatak kalmıştı. Derin bir nefes verdim ve eğilip yatağın altına baktım. Bir not görünce şaşırdım, uzanıp kağıdı aldım.

"Katil geldiğinde tam burada saklanmıştım. Aptal ve korkak gibi... Adam beni bulup, yakamdan tutup çekti ve hançerini kalbime sapladı. O gün daha cesur olsaydım, savaşsaydım belki şimdi hayatta olurdum. Belki ailem hayatta olurdu.

Yoon Sohee, seni tanımak güzeldi. Bundan böyle hiçbir şeyden korkma. Her daim savaşmaya hazır olursan, hayatta kalırsın. Sen yatağın altına saklananlardan değil, kapının arkasında elinde silahıyla bekleyenlerden ol. Artık intikamımı aldığıma göre burada bir işim kalmadı.

Seninle başka bir hayatta tanışmak dileğiyle.

-Kim Namjoon"

Gözlerim dolmuştu. İç çekerek kağıdı göğsüme bastırdım. En azından huzura kavuştuğunu bildiğim için mutluydum.

Olaydan sonra Namjoon'u biraz araştırdım. Fotoğraflarını görünce resmen ağzım açık kalmıştı. Kendisine canavar derken, yakışıklılık, karizmalık ve tatlılık canavarı olmaktan bahsediyor olmalıydı. Üstelik sosyal medyada paylaştığı şeyler çok anlamlı ve zekice şeylerdi. Rap yaparkenki videolarından bahsetmiyorum bile, adam bildiğin bir sanat eseriydi.

Öldüğünde daha 22 yaşındaydı. Hala yatağımın altındayken benimle konuşmuş olan kişinin bu olduğuna inanmakta güçlük çekiyordum ama videolarda duyduğum sesi ile yatağımın altından gelen on kat daha ürkütücü ses, uyuşuyordu.

Bu çocuğun şu anda yaşamıyor olmasına lanet ettim, onunla gerçekten arkadaş olup vakit geçirmeyi çok isterdim. Hatta evlenmeyi bile. İdeal tipim olduğu su götürmez bir gerçekti.

Ona ölümünden sonra aşık olmak, isteyeceğim son şeydi. Bu yüzden daha fazla sosyal medyasını karıştırmayacaktım. Ona bu şekilde bağlanırsam zaman geçtikçe öldüğünü kabullenmek benim için daha zor olacaktı.

Başka bir hayatta, diye düşündüm. Umarım başka bir hayatta beraber oluruz, Kim Namjoon.

***

Okuduğunuz ve yorum yaptığınız için teşekkürler, umarım beğenmişsinizdir ♡

• The Monster Under My Bed Π  Kim Namjoon •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin