0.2

4 0 0
                                    

Ne yapacağımı şaşırmış halde bir Furkan'a bir de yerdeki silahlarla kana bakıyorum. Ne demekti bu, eve kim girmişti, tüm bunları sessizce iki dakika içinde nasıl yapmışlardı? aklımdan bir sürü sorular geçerken Furkan beni balkona doğru itip kapıyı kapatıyor. Elimdeki telefonunu alıp polisi arıyor. "Alo. Bir ihbarda bulunmak istiyorum." diyor korktuğu belli olan bir sesle. Ellerimi boşta kalan eline götürüyorum. Ellerinin buz gibi olmuş olmasına normalde çok kızacakken şu an bu sadece bir ayrıntı olarak kalıyor. Furkan da telefonu kapatıp cebine attıktan sonra beni kendine çekip sarılıyor, korkudan titreyen ellerimi tutuyor. Tüm bunlara rağmen Furkan yanımda olduğu için hepsini görmezden geliyorum. Az önce kalktığımız koltuğa tekrar oturup polisin gelmesini bekliyoruz.
**********

"Biz de bilmiyoruz ne olduğunu. Balkonda otururken bir anda içeri girince bunları gördük işte." diyor Furkan kaçıncı olduğunu sayamadığım kadar çok kez. Olay yeri inceleme örnekleri alıp çıkıyor evden.

Furkan'a dönüp "Burada kalamazsın bu gece. Hadi gel bize gidelim. Hem annem sana çok güzel bakar hâlâ tam iyileşmedin." diyorum kabul etmeisni umarak.

"Tamam." diyor başka seçeneği olmadığından.
Dolabın yanından çantamı alıp içine Furkan'ın bir kaç t-shirt ve eşofmanını atıp kapatıyorum. Ve evden çıkıp taksiye biniyoruz. Ben yolu izlemeye koyulmuşken Furkan telefonuyla uğraşıp duruyor. Sanki bir şeyler biliyor da benden saklıyor gibi hissediyorum.
"Bir şey olsa bana söylememek gibi bir şey yapmazsın değil mi?" diyorum biraz da imalı bir sesle.

"Eğer söylemem senin zararına olacaksa söylemeyebilirim" diyor.

"Eğer sen zarar göreceksen ben de zaten görmüş oluyorum Furkan. Bırak bu hallerine ortak olabileyim. Ne zaman bir sorunun olsa aramıza duvar örüyorsun ve halledene kadar da senin tarafında olmamıza izin vermiyorsun. Niye?" diyorum biraz da kızgın bir ses tonuyla.

" Benim derdim, benim sorunlarım yalnızca beni ilgilendirir. Bir de sizin de mi başınızı yakayım bunu mu istiyorsun İzel? " diyor.

Kafası çok karışık göründüğünden çok üstüne gitmemeye karar veriyorum. Sadece omzuna yaslanıp kalp atışını duymaya çalışıyorum. Orada olduğunu ve ona sarılabilir olduğumu bilmek, beni dünyanın en huzurlu insanı yapıyor. Yol boyunca konuşmuyoruz bir daha. Eve gelince de durum pek değişmiyor.

"Eşyalarını ben dolabın boş bir kısmına yerleştireyim şimdilik. Sen de mutfağa geç sabahtan beri çorbadan başka bir şey yemedin, karnını doyur haydi." diyorum biraz anaç bir tavırla.

Furkan'ın ailesi olmadığından ona biraz anne biraz da baba olmak isteyen bir tarafım var. Ve Furkan ne zaman hasta olsa, üzülse, anne babasının eksikliğini hissettiğini bildiğimden böyle davranmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Nitekim Furkan da sesini çıkarmayıp dediklerime uyuyor. Furkan'a yemek koyduktan sonra eşyaları yerleştirmek için üst kata çıkıyorum. İşlerimi halledip aşağıya inecekken telefonum çalıyor. Arayanın Barış Abi olduğunu görünce hemen açıyorum telefonu. Bir yandan barış abiyle konuşurken bir yandan da Furkan'ın yanına gidiyorum.

"Efendim Barış Abi?" diyorum sakince.

"İzel ben artık size ne diyeyim abicim, ha? Böyle bir olay yaşıyorsunuz ve bana haber veren siz olmuyorsunuz. Eda anlatmasaydı ne zaman anlatacaktınız? Ben sizin abiniz değil miyim, ilk beni aramalıydınız." şeklinde cümleler sıralarken benim aklıma takılan tek nokta edanın biliyor olması oluyor. Barış abinin gönlünü alıp telefonu kapattıktan sonra Furkan'ın karşısındaki sandalyeye oturup boş boş etrafı izlemeye başlıyorum. O kadar dalıyorum ki Furkan'ın seslenmesiyle irkiliyorum.
"İzel, Barış abi mi bir şey dedi ne bu halin?" diyor gözlerimin içine bakarak.

"Hayır, bir şey demedi. Ama Furkan, Eda ne ara öğrendi ben oraya takıldım." diyorum meraklı bir sesle.

"Ben söylemiştim ya. Bugün sen hasta olduğumu söyleyince gelip yanında kalayım diye aramıştı. Ben de olayları anlattım. İşleri uzamış ama yarın sabah ilk uçakla burada olcakmış." diyerek açılıyor durumu.

İçimde en yakın arkadaşıma karşı hissettiğim bu öfke beni hem üzüyor hem de kin biriktirmeme sebep oluyor. Aslında bu durumda biraz kafamda kuruyor, hem Furkan'ı hem de Eda'yı kesin bile olmayan bir durum için suçluyorum ama elimde değil. Ben düşüncelerimle boğuşurken annem mutfaktan içeriye giriyor.
"Furkan, hoşgeldin oğlum." diyerek gülümsüyor ve sarılıyor Furkan'a.  Furkan ve annemi mutfakta bırakıp kararmakta olan hava ve yağmuru hissetmek için çatıya çıkıyorum. Islanmayı umursamadan salıncağın birine oturup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyorum.
Gözlerimi Furkan'ın sesiyle açıyorum. Kendime gelmeye çalışırken yanımda duran telefona dokunuyorum ama açılmıyor. Şarjının bittiğini düşünüp önemsemiyorum.
"Telefonunu kapat, kimseye haber vermeden çık terasa. Yağmurun altında uyuyakal. Bravo sana ya. Aklım çıktı burada bir şey oldu diye." Furkan'ın sinirini fark edince o kadar da önemsiz olmadığını düşünmeye başlıyorum.
"Şarjı bitmiş sanırım. Hava almaya çıkmıştım uyuyakalmışım. Sakin olur musun biraz? "diyorum sakince. Uyku sersemliğini de üzerimden atamıyorum.
" Ağladın mı sen? " diyor Furkan sinirinden eser kalmayarak.

" Yo ben niye ağlayayım ki, uykudan uyandım ya ondandır "diyorum belli etmemeye çalışarak.

"Böyle deyip kenara çekilebileceğini düşünme sakın. Hadi kalk üzerini değiş konuşacağız." diyor çok kesin bir tavırla. Söyleyen bir de Furkan olunca karşı gelmek mümkün olmuyor. Yerimden kalkıp aşağıya iniyorum. Üzerimi değiştirdikten sonra yan odaya Furkan'ın yanına gidiyorum. Yatakta doğruluyor beni görünce. Saçlarını bir kaç kez karıştırıp yatakta yana kayıyor oturmam için. Boşluk bıraktığı yere oturup gözlerine bakmaya başlıyorum.
"Sen böyle değildin. Bir sürü şey yaşadık. Hepsinde gelir yanıma anlatırdın, sarılırdık, atlatırdık. Ne oldu İzem? Ne bu halin, ne var bana anlatmayacak" diyor anlatmamı beklercesine.
Anlatamayacağımı biliyorum o yüzden sessizliğimi korumaya devam ediyorum.
"Üstesinden gelemeyeceğimiz ne var bizim? Hadi söyle güzelim, çözeriz beraber" diyor sesinin en yumuşak tonuyla. Bu ses tonuna ve güzelim deyişine dayanamayıp tekrar ağlamaya başlıyorum. Ne yapacağını şaşırmış şekilde uzanıp sarılıyor bana, gözlerimi siliyor. Biraz ağlayıp anlatmaya başlıyorum, ama Furkan ve Eda konusunu es geçerek.

"Bilmiyorum Furkan. Sanki her an seni kaybedecekmişim gibi. Önce hastalandın, sonra üzerine bu olaylar. Ben çok korkuyorum." cümlemi tamamlayamadan hıçkırıklara boğuluyorum tekrar. Furkan beni sakinleştirmeye çalışırken telefon çalıyor. Meşgule atıp tekrar bana dönüyor ama telefon çalmaya devam ediyor. En son dayanamayıp açıyor telefonu Furkan.
" Efendim abi? " diyor furkan.
"Nasıl yani, emin misin" gibi bir kaç soru tekrarından sonra telefonu kapatıp bana dönüyor. Ne oldu der gibi bakıyorum yüzüne.  Titreyen sesiyle "Babam... eve onları yollayan babammış" diyor.

BarakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin